Kültür Sanat Serginin adı iskorpit

Serginin adı iskorpit

31.10.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Serginin adı iskorpit

Serginin adı iskorpit

       BALIĞIN adı iskorpit. Denizlerimizde yaşar. Sırtında elinize aldığınızda sizi sokan iğneler taşır. Tadı bir harikadır, mısır ununda kızartırsanız hele...
       Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı ve Berlin Eyaleti Bilim Araştırma ve Kültür Bakanlığı'nın desteğiyle , "Sınırsız - Türkiye ile Kültürel İlişki" etkinlikler dizisi çerçevesinde açılan serginin adı da "İskorpit". 14 - 15 Kasım tarihleri arasında 14 Türk sanatçının katılımıyla Berlin'de Haus Der Kulturen der Welt'te gerçekleşiyor. Berliner Kulturveranstaltungs - und Verwaltungs - GmbH tarafından düzenlenen organizasyona İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı ile İstanbul Alman Kültür Merkezi de katkıda bulunuyor.
       "İskorpit" sergisinin küratörleri, Uluslararası İstanbul Bienali yönetmeni Fulya Erdemci ve 4. Uluslararası İstanbul Bienali küratörü Rene Block. Son yirmi yılın üç kuşak Türk sanatçısının bir araya geldiği sergiye, Hüseyin Alptekin "Capacity" adlı işiyle katılıyor. İşinde sürekli yer ve dolayısıyla kültür değiştirme halimizin altını çiziyor. Hale Tenger ise "1996" tarihli video yerleştirmesinde; aynı anda iki projektörden yansıtılan oto - portresinin yer aldığı "Kesit"te, traji - komik vize başvurusu deneyimini izleyicisiyle, dünya vatandaşıyım diyenlerle paylaşıyor.
       Bülent Şangar, sergideki işinde günlük gazetelerin cinayet haberlerini konu ederken, Halil Altındere, Türk devletinin resmi evraklarını - nüfus cüzdanı, para, pul - nesneleştiriyor. Aydan Murtezaoğlu, "Aile Salonumuz Üst Kattadır" adlı işinde günlük hayattaki göze görünmez ama hissedilir ayrımcılığın altını çiziyor. Gülsün Karamustafa, otobiyografik işi "Sahne"de kişisel geçmişini Türkiye'nin yakın tarihiyle, 1971 darbesiyle yanyana getiriyor. Kutluğ Ataman, "semiha b.unplugged" adlı işiyle Türkiye Cumhuriyeti'nin gayri resmi tarihine kişisel bir yorum katıyor. Sarkis, "Ayasofya'nın Sesi" adlı ses yerleştirmesinde Ayasofya'nın tınılı iç mekanını ve olaylarla yankılanan tarihini gündeme getiriyor. Füsun Onur ise "Nota" adını verdiği üstleri gobien kaplı tahta tabureler ve tül parçalarından oluşan oyunbaz yerleştirmesinde müziği görselleştiriyor. Ayşe Erkmen, "Y 756577"sinde birbirine sarılmış iki ayı yavrusuyla, Neriman Polat ise "Kızkardeşler" adını verdiği fotoğraflar dizisiyle insan klonlamaya işaret ediyorlar. Serkan Özkaya, sergideki işinde sanatçıya çağdaş sanatçının kısaltılmışı olarak "Çanatçı" diyor ve yaptığı el ilanlarıyla sanatın acilliğine ve geçiciliğine gönderme yapıyor. İskender Yediler, izleyiciyi dokunmaya itecek nesneler sunuyor; "Yediler" popüler ve kitsch olanı içinde taşıyor. Öte yandan Ebru Özseçen, "Bitter Çikolata Aşkı" adlı video yerleştirmesinde basit gündelik pratikler, törenler ve ritmlerle ilgileniyor.
       "İskorpit" adlı sergiye katılan sanatçıların her biri öyle ya da böyle yeni dünya düzeniyle olan ilişkilerini sergideki işleri aracılığıyla yeniden düzenliyorlar, bu düzenle olan ilişkilerini sorguluyorlar. Çünkü bu ilişki acıyı da hazzı da içinde taşıyor. Zaten iskorpit balığının da lezzeti tatlı, görünüşü dikenli değil miydi?