Kültür Sanat Sessiz kalmayan bir yönetmen

Sessiz kalmayan bir yönetmen

26.12.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sessiz kalmayan bir yönetmen

Sessiz kalmayan bir yönetmen





Sessiz kalmayan bir yönetmen
Costa - Gavras politik sinemanın önemli ustalarından biri. Türkiye’de adı Altın Palmiye’yi paylaştığı Yılmaz Güney ile birlikte anılır. İlk adı Konstantinos’u bir kralın adı olduğu için kullanmayan, yerine Costa kısaltmasını tercih edip soyadıyla birleştiren, aykırı bir kişilik. Bu yüzden de yaşayan efsane konumunda. TÜRSAK’ın Sinema - Tarih Buluşması dolayısıyla ilk kez verdiği İnsan Hakları Ödülü’nü almak için gelen ve her gün düyada 60 bin çocuğunun ölümüne sessiz kalışımızın bir metaforu olarak gerçekleştirdiği son filmi "Amen / Amin" Buluşma’nın açılışında gösterilen Costa - Gavras atik davranıp bana Türk sinemasını sordu. Hiç Türk filmi izleyememekten yakındı. En son Paris’te "Masumiyet"i ve "Güneşe Yolculuk"u izlediğini ve yönetmenlerini çok yetenekli bulduğunu söyledi.
"Aminöde kısmen Protestanların da taraf olduğu Katolik - Yahudi çatışması ön planda. Ortodoks olduğunuz için size söz söylemeye cüret eden oldu mu?
Öncelikle ben Ortodoks sayılmam. Kendimi kiliseye mensup görmüyorum. Tek bir Tanrı olduğuna inanırım. Ama inancın dinlere ayrılmasına, kurumlaştırılmasına karşıyım. Öte yandan bu konuyu hiç kimse gündeme getirmedi. Zaten söz konusu olan din değil burada, bir kurumun başı olarak Papa’nın tavrı. Vatikan devlet gibi bir örgütlenme. Papa da onun başkanı. İşin içinde dini ve insani olmayan faktörler var. Dolayısıyla Yahudi soykırımını görmezden gelmesi siyasal bir olgu. Tek görmezden gelen de o değil. Herkesin Roosevelt’in, Churchill’in, De Gaulle’ün olan bitenden haberi olduğunu bugün artık biliyoruz. Ben "Amin"i bugün de bütün ölümlere ve katliamlara karşı aynı şekilde sessiz kalışımızın metaforu olarak görüyorum. Sinema tekrar tekrar İkinci Dünya Savaşı’na dönmeli ki bugünü daha iyi değerlendirelim.
Filmden çok afişin tepki çekmesi sizi şaşırttı mı?
Aşırı sağdan tepki geldiği için çok da şaşırmadım. Afişin derhal kaldırılması için bir dava açtılar. Ama tabii ki mahkeme lehimize karar verdi.
Fransa’nın en gözde aktörlerinden Matthieu Kassovitz ile çalışmanız nasıl geçti?
Matthieu gerçekten çok yetenekli bir oyuncu. Kuşağının en iyisi diyebilirim. Birlikte çok iyi bir iş çıkardığımıza inanıyorum. Yönetmen olarak da çok başarılı. Doğrusu son yaptığı film "La riviere pourpre"u pek beğenmedim. Ama "La haine / Protest’O" son derece çarpıcı bir bakıştı banliyölerdeki yaşama ve şiddet olgusuna.
Oyuncu seçimleriniz hep çok özenlidir. Ama John Travolta, "Mad City / Çılgın Şehiröde başrolü üstlenmesi büyük cesaretti...
Hakikaten John "Çılgın Şehiröde rol almakla çok cesur davrandı. Bu filmdeki karakter onun şimdiye kadar perdede canlandırdıklarına hiç benzemiyordu. Bir kahramanı değil kaybeden, ezilmiş, köşeye sıkışmış bir adamı canlandırdı. Ben de onun performansına bakınca ne kadar doğru bir seçim yaptığımızı bir kez daha anlıyorum. Filmin gişe hasılatı tatminkârdı, haklısınız, ama gerçek şu ki Amerikalılar John Travoltata’yı öyle görmek istemiyor. Alıştıkları kendinden emin, mutlu sona ulaşan beyaz kahramanı bekliyorlar.
Türkiye’de sürekli bir Yılmaz Güney filmi çekeceğiniz söylentisi dolaşıyor. Doğru mu?
Yok böyle bir şey. Yılmaz arkadaşımdı. Fatoş Güney bana bir Yılmaz Güney filmi çekmek istediğini söyledi; benden yardım istedi. Ben de bu projenin gerçekleşebilmesi için her türlü yardıma hazır olduğumu, yönetmen, yapımcı, finansman her ne gerekiyorsa bulmak için bütün ilişkilerimi kullanacağımı bildirdim. Ama ben, böyle bir projeyi gerçekleştiremem. Fatoş’a da söyledim, öncelikle dilinizi bilmiyorum. Bu ciddi bir engel. Yılmaz bir yanıyla kuvvetle Türk, bir yanıyla kuvvetle Kürt idi. İki farklı yönünü ne zaman ortaya çıkardığını çok iyi anlatmak gerek. Onun karakterini ve yaşamını yönlendiren bu iki kültüre hakim olmak gerek...