Kültür Sanat'Tasavvuf müziği yüzyıllar öncesinin new age'i gibi'

'Tasavvuf müziği yüzyıllar öncesinin new age'i gibi'

16.02.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Anadolu kültüründen beslenen tarzlarıyla dikkat çeken genç rock grubu Dorian’ın ilk albümü "Yeniden Hayata", yılın en iyi yerli albümleri listesine girmeye daha 2006’nın başında hak kazandı.

Tasavvuf müziği yüzyıllar öncesinin new agei gibi

Aslı Onat - Milliyet Sanat

Genç nesil, takdir edilesi bir dinamizmle taze rock grupları çıkarmaya devam ediyor. Geçen yılın Çilekeş, 110 gibi umut veren çıkışlarından sonra 'iyi ki yapılmış’ denmesinde hiçbir beis görmediğimiz, Dorian imzalı “Yeniden Hayata” da piyasada. Dorian aslında yeni kurulmuş bir grup değil. Belirli bir kitlenin son birkaç yıldır takibe aldığı grubun geçmişi, yedi yıl öncesine dayanıyor.

İlkin Kitapçı (vokal), Mehmet İncili (gitar), Murat Ötünç (gitar), Alex Tintaru (bas) ve Afşar Yağcıoğlu’ndan (davul) oluşan Dorian’ın adı, akla Oscar Wilde’ın ünlü romanı “Dorian Gray’in Portresi”ni getirse de bu adın oldukça müzikal bir kaynağı var aslında. Dorian, hem Türk halk müziğinde hem de caz müziğinde kullanılan bir gamın adı. Grup, Yunus Emre’nin “Gel Gör Beni”sinin hüzünlü havasını dağıtmadan ilahiye sert bir yorum getirmeleriyle dikkat çekti. Dorian’ın “Bakma Yüzüme” parçasının klibi, ilk olarak MTV’de yayınlanarak yurtdışında tanınmalarının kapılarını açtı.

“Yeniden Hayata”nın kartonetine bakılınca albümün prodüktörlüğünü EMI Türkiye Genel Müdürü Hakan Kurşun ile üstlendiğiniz görülüyor. 'İlk albüm’ için dışarıdan bir prodüktörle çalışmak risk gibi geldi size?
Mehmet İncili:
Kayıt konusunda önceden bilgimiz vardı. Türkiye’de yapılmış işlere bakınca bizi cezbeden bir isim de göremedik açıkçası. Bir prodüktörümüz olacaksa bizim altıncı elemanımız gibi çalışması gerekiyor. Beş kişi olarak aramızda oluşmuş özel bir bağ var. Sanırım işin içinde altıncı kişi girdiğinde, onun bizi anlamamasından korkuyoruz.
M.i.: Dorian’ın sound’unu nasıl yansıtacağımızı çözdük diyebiliriz. Hakan Kurşun’un tavsiyeleri ve yönlendirmeleri de bakış açımızı başka yönlere çekti.
İ. K.: Çalıştığımız stüdyonun da çalışmamızda olumlu etkisi oldu. Orada bir tür kamp hayatı yaşadık diyebiliriz.
M.İ.: Uyku tulumlarımızı alıp stüdyoya gittik, sabah kayıt yapıp akşam eve giderek zamanımızı da bölmemiş olduk.

Replikas’ın “Avaz”da prodüktör Wharton Tiers ile çalışması gibi “Yeniden Hayata”yı yurtdışından belirlediğiniz birkaç isme göndermeyi düşünür müydünüz?
İ.K.:
Wharton Tiers’ın kayıt aşamasında uyguladığı birkaç ilginç tekniği öğrendik. Biz onunla çalışsaydık tarzı müziğimize oturmazdı ama...
M.İ.: Yurtdışından herhangi bir prodüktör gelsin gibi bir düşüncemiz yok açıkçası.

“Keşke beraber çalışsaydık” dediğiniz isimler var mı peki aklınızda?
İ.K.:
Terry Date, Rick Rubin gibi isimlerden oluşan uzun bir listemiz var. Ama inanılmaz ücretler alan insanlar hepsi.

Kuruluşunuz 2000 yılına rastlıyor bildiğim kadarıyla.
İ.K.:
Dorian’ın ilk konseri 1998’de Boğaziçi Üniversitesi’ndeydi aslında. Ama o zamanki kadromuz çok farklıydı. Konserden sonra ne yapmak istediğimizi tam anlamıyla oturttuk kafamızda. Tarz olarak şu anda devam ettiğimiz yola girmemiz ise 2001 - 2002 yıllarına rastlıyor.

Albüm fikri o zamanlar oluştu da ortamın elverişsizliğinden mi yapılamadı yoksa beklemeyi mi tercih ettiniz?
M.i.:
Gruba ilk girdiğimde İlkin, Afşar ve Alex kadrodaydı. Dorian iki buçuk, üç yıl boyunca Taksim’deki barlarda çaldı. Ama bu bir geçiş dönemiydi. Seyirciyle nasıl iletişim kurulacağını öğrendik. Her şey stüdyoda bitmiyor çünkü. İşin 'elektrik’ kısmını da öğrenmemiz gerekiyordu.  Bunun da çalışımıza çok katkısı oldu. Ama aklımızda albüm düşüncesi hep vardı.

İlk klibiniz “Bakma Yüzüme”nin Türkiye’de müzik kanallarından önce MTV’de yayınlanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İ.K.:
Sevindik. Klibi ilk yayınlayan MTV oldu böylece. Parçalarda Türkçe, Çince gibi bir dil ayrımcılığı yapmıyorlar; beğendikleri zaman destekliyorlar.
M.İ.: Klip “Yeniden Hayata” çıkmadan önce tamamlanmıştı. Albüm çıkmadan MTV klibi yayınlamak istedi. Ne olduğumuzu anlamadık desek yeridir. Bir anlamda işimizin sağlaması oldu. Gerçi birkaç olumsuz tepki de aldık. Niye MTV’ye çıkıyorsunuz diyenler de oldu. Sonuçta MTV’nin adında müziğin M’si duruyor, bizim önemsediğimiz de o.

Canlı performanslarınızda “Oynak”ı çalarken parçanın başında Orhan Gencebay’dan bir sample yerleştiriyorsunuz. Ona albümde neden yer vermediniz?
İ.K.:
Çünkü albümde o sample’ı kullanmak için izin alamadık. Orhan Gencebay’ın oğluyla görüştük. Pek sıcak yaklaşmadılar açıkçası.

Orhan Gencebay konserinize gelmiş olsa sıcak bakabilirdi belki duruma...
Murat Ötünç:
Belki de... Ne yaptığımız konusunda hiç fikri yoktu çünkü.

Grup olarak tasavvufa, özellikle Yunus Emre’ye olan ilginiz nereden kaynaklanıyor?
İ.K.:
“Gel Gör Beni” ilahisine özel bir ilgimiz var.
M.İ: Hiçbirimiz tasavvuf içinde yüzerek yetişmiş insanlar değiliz. Ama o melodi bizi gerçekten bunu aldı götürdü; bunu yapmak istiyoruz dedirtti. “Gel Gör Beni”, yaklaşık üç buçuk senelik bir parça.
İ.K.: Parçayı değiştirmeden koyduk albüme. Tek fark, neyin canlı bir şekilde neyzen Ercan Irmak tarafından çalınmasıydı. Öncesinde benim kesip biçtiğim bir ney sample’ını kullanıyorduk. Irmak genellikle stüdyo projelerinde yer almıyor ama ricamızı kırmadı.

(Söyleşi sırasında TV’deki haber bülteninde Dorian ilgili bir haber yayınlanıyor. Yunus Emre’ye rock yorumu başlığıyla verilen haberde grubun “Gel Gör Beni”yi canlı çalarken çekilmiş görüntüleri yayınlanıyor.) Az önceki haberde “Gençler ilahileri tanımalı” diyordunuz...
İ.K.:
Türk sanat müziği, Türk halk müziği ve pop parçaları da yorumlanıyor sürekli. Ama müzik kültürümüz bu türlerden ibaret değil.
M.İ: Tasavvuf, Anadolu müzik kültürü içinden çıkmış en güzel en geniş yelpaze. Drum’n bass albümlerinde de tasavvuf öğeleri sıkça kullanılıyor. Çok basit ve güzel işlenebilmeye müsait bir yapısı var.
İ.K.: Bugünkü new age’in işlevini yüzyıllar önce tasavvuf müziği yerine getirmiş gibi. O devirde dünya müziği yapmışlar sanki.
Afşar Yağcıoğlu.: Çok hüzünlü ama çok umut verici aynı zamanda. Bizim albümün geneli de öyle aslında.
İ.K.: İnsanları yerlerde süründürme amaçlı bir albüm değil “Yeniden Hayata”. Şarkıların içinde ışık ve ironi de var. O yönüyle tasavvuf felsefesini bir ucundan yakaladığını düşünüyoruz çalışmanın.

Yerlerde süründürmüyor tabii ama yaşınıza göre oldukça olgun bir albüm ortaya çıkardığınız.
İ.K.:
İçimizden zıp zıp bir şey yapmak gelseydi çekinmeden koyardık. Aslında belli bir çizgide kalalım demedik. Süreç öyle gelişti.
M.i.: Ne çalsak öyle çıkıyor. “Rüyadan” ile uğraşırken kendimizi tutamadık mesela, gene ağırlaştı parçanın sonu...

Yaz festivalleri için programınız belli mi?
M.i.:
Evet yurtiçinde, yurtdışında konserler olması söz konusu. Görüşmeler sürüyor. Rock’n Coke, Rockistanbul gibi organizasyonlara katılmayı arzu ediyoruz. Bir Anadolu turnesine çıkma olasılığımız da var.