Kültür Sanat Travmaların hayaletleri aramızda

Travmaların hayaletleri aramızda

07.01.2024 - 07:00 | Son Güncellenme:

Geçen sene İstanbul Film Festivali’nde En İyi Film seçilen, Ankara Film Festivali’nden de yedi ödülle dönen “Kör Noktada” hem konusu hem de anlatım tarzıyla yakın dönemin en iyilerinden…

Travmaların hayaletleri aramızda

Müjde Işıl - Dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nde, Türkiye prömiyerini İstanbul Film Festivali’nde yapan “Kör Noktada” o zamandan beridir katıldığı her festivalde üzerine en çok konuşulan filmlerden biri oldu. Almanya’da yaşayan Ayşe Polat’ın senaryosunu yazıp yönettiği yapım bir yandan ‘90’lardan günümüze uzanan, kanayan yaralara parmak basarken bir yandan da hem hikâyeleri hem türleri harmanlayan anlatısıyla hayranlık uyandırdı. 

Haberin Devamı

“Kör Noktada” birbiriyle iç içe üç hikâye anlatıyor. Almanya’dan gelen bir belgesel ekibi Türkiye’nin doğusundaki bir köyde çekim yapmaktadır. Ekibe tercümanlık yapan Leyla, aynı apartmanda oturduğu ailenin küçük kızı Melek’e ders verir. Melek’in babası Zafer gizli bir örgütün elemanıdır. Melek’in doğadışı varlıkla ilgili gördüğü ve söylediği şeyler Zafer’i de etkilemeye başlar. 

Çok katmanlı 

Ayşe Polat her anlamda çok katmanlı bir işe soyunmuş “Kör Noktada”da. Haneke’nin “Cache/Saklı”sı, Kurosawa etkisi ve Kubrick’in “The Shining/Cinnet”i ilham kaynağı olmuş. Merkezde ‘90’ların faili meçhulleri ve bunları organize eden devlet içi gizli örgüt var. Bir nevi kesişen hikâyeleri izliyoruz ama bu hikâyeleri anlatım tarzı, filmin asıl etkileyici özelliği. Hikâyeyi bölümlere ayırıyor ve her birinde bir öncekinin kör noktasını gösteriyor. Öncelikle anlatım araçlarını harmanlıyor Polat. Kahramanların bakış açıları haricinde belgesel kamerasından, cep telefonundan, güvenlik kamerasından izliyoruz olan bitenleri. Yani çoklu bakış açılarını çoklu medya araçlarıyla anlatıyor. Zamanı da harmanlıyor aslında. Baktığımızda cep telefonları gibi güncel cihazlar var ama film tüm atmosferiyle ‘90’lardan kopup gelmiş gibi. 

Haberin Devamı

Benzer şekilde filmi belli bir türe sığdırmak da zor. Politik-psikolojik gerilim ve doğaüstü korkuyu harmanlıyor. Hikâyenin merkezinde hem yitirilen masumiyeti hem gerçeklerin ifşasını hem de geçmişi ve geleceği simgelemesiyle küçük Melek var. Melek olmasa film doğrudan bir politik gerilim olabilirdi. Ve bu da kötülük sisteminin açığa çıkması yahut ilişkiler ağının nereye uzanacağı gibi daha gerçekçi ve karamsar bir yola götürebilirdi hikâyeyi. Ayşe Polat bunun yerine metafizik unsurları devreye sokmayı tercih etmiş. Bu da yılların travmalarını aramızda dolaşan hayaletler şekline büründürüp Melek’i de kocaman masum gözleriyle bir nevi umut ışığına dönüştürmüş. Gerçekçi karamsarlık yerine umutlu olabilecek bir gelecek vurgusu yapmış Polat. “Kör Noktada” gerçekten de sinemamızda örneklerine pek rastlamadığımız türde özgün bir film. Filmin başarısında baba Zafer’i canlandıran Ahmet Varlı ile küçük Melek rolündeki Çağla Yurga’nın payı çok büyük. Varlı, Zafer’in adım adım cinnete sürüklenmesindeki değişimlerini ve kötülük sistemindeki varlığını ‘deli’ bir enerjiyle canlandırırken Çağla Yurga ise uzun süre unutulmayacak bir çocuk oyuncu performansı çıkarıyor.