Kültür Sanat ‘Türkiye katmanlı bir parşömen gibi’

‘Türkiye katmanlı bir parşömen gibi’

23.10.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

‘Yolculuk’ başlıklı sergisini Milliyet’e anlatan Ferranti, “Türkiye’nin kültür mirasını Avrupa’da tanıtmak için çalışıyorum. Türkiye benim için kalın katmanlı bir parşömen. Her katta yeni bir zenginlik keşfettiğiniz bir değer” dedi...

‘Türkiye katmanlı bir parşömen gibi’

Kendisini “medeniyetlerin fotoğrafçısı” olarak tanımlayan Ferrante Ferranti’nin “Itinérance” (Yolculuk) adlı sergisi geçen hafta Fransa Büyükelçiliği’nde açıldı. Ferranti’nin sergisi 12 Ekim’de Institut français İstanbul, İzmir ve Fransa’nın Ankara Büyükelçiliği’nde sergilenmeye başladı. Birbirinden farklı eserlerden oluşan üç sergi böylelikle bir bütünü oluşturuyor. 1980’de henüz 20 yaşında keşif yolculuklarına başlayan Ferranti, köklerinin peşinde ilk önce Sicilya’ya, ardından Yunanistan’a gitti. 1981 yılında Mısır gezisinde İslam sanatına ilgi duyan Ferranti, fotoğrafçı olmaya karar verdi. Aynı yıl, Çanakkale Boğazı ve Altın Boynuz’un, Pamukkale ve Bizans’ın düşlerini kurarak Türkiye’ye geldi. Sinan’ın minareleri, Topkapı Sarayı, kervansaray kubbeleri ve Kapadokya fresklerine hayran kaldı.

Haberin Devamı

Nemrut karşılaşma noktası

Akdeniz ülkelerinin tümünü gezen Ferranti her yıl Türkiye’ye geliyor. Eserlerinde Homeros’un Odesa eserinden esinlendiğini ifade eden Ferranti, “Sergide bir deniz yolculuğu, bir de kara yolculuğu var. Türkiye’de çekilmiş fotoğrafların, Türkiye dışında da çekilmiş yansımalarını görebilirsiniz. Türkiye’nin ağırlık merkezi olarak Nemrut Dağı’nı seçtim. Çünkü Nemrut Dağı bir karşılaşma noktasıdır, bu sebeple ağırlık merkezidir. Aynı zamanda Büyük İskender’in birtakım efsanevi varlıklara, tanrılara göndermeleri vardı. Serginin temasını Anadolu ve küçük Asya diye tabir ettiğimiz topraklarda karşılaşma oluşturuyor” dedi.

En çok etkileyen Termessos

Anadolu coğrafyasının medeniyetlerin buluşma noktası olduğuna vurgu yapan Ferrante Ferranti sözlerini şöyle sürdürdü:

Haberin Devamı

“Türkiye benim için kalın katmanlı bir parşömen. Her katta yeni bir zenginlik keşfettiğiniz bir değer. Türkiye’nin bir derinliği var. O derinlikte yeni şeyler keşfetmeyi seviyorum. 10 yıldır özellikle Akdeniz kıyısını Efes, Didim, Milas, Afrodisyaz, Termessos gibi antik kentleri çektim. Kendimi medeniyetlerin fotoğrafçısı olarak tanımlıyorum. Çünkü bir medeniyet bitip yerine sıfırdan bir medeniyet kurulmamıştır. Bir medeniyet bir sonraki medeniyeti doğurmuştur. Bu topraklar medeniyetlerin buluşma noktasıdır. Beni en çok etkileyen yer Termessos oldu. Orası hem Yunan hem de Roma medeniyetinin buluştuğu bir şehir dehasının ürünü adeta. Kendimi etaplardan oluşan bir yolculukta hissediyorum.”

‘İstanbul  hemen kendine çekti’

Yaklaşık 10 yıldır Türkiye’nin arkeolojik mirasını ön plana çıkarmaya çalıştığına işaret eden Ferranti, şöyle devam etti: “Troya’dan Termessos’a kadar bütün antik kentlerin yer aldığı bir kitabım geçen sene yayımlandı. Bu çok uzun soluklu bir çalışmaydı. Türkiye’nin kültür mirasını Avrupa’da tanıtmak için bu çalışmayı yürütüyorum. Eserlerimin pek çoğunda Türkiye’nin bulunduğu coğrafyadaki medeniyetlerin katman katman üst üste kurulduğunu görebilirsiniz. 1981 yılında Türkiye’ye seyahatim önce İstanbul, sonrasında Ankara’ya oldu. Kapadokya’dan geçerek Ankara’ya vardım. Bu Akdeniz kıyılarını kapsamayan çok klasik bir seyahatti. İstanbul beni hemen kendine çekti ve oradan asla vazgeçemem. İstanbul dünyada iki kıta üstüne kurulu tek şehirdir. Ankara da benim için Anadolu’ya yolumu açan bir eşikti. Ankara’dan da o yüzden vazgeçemem.”