Kültür Sanat Yourcenar kendini anlatıyor

Yourcenar kendini anlatıyor

18.07.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:

Marguerite Yourcenar’ı seviyor ve beğeniyorsanız, özellikle de bir yazar nasıl kurgular, kurguladıklarını nasıl kağıda döker gibisinden bir merakınız varsa, “Açık Gözler”i kaçırmayın.

Yourcenar kendini anlatıyor

Zenon” nasıl yazıldı? Ya “Hadrianus’un Anıları”? “Doğu Öyküleri”, “Bir Ölüm Bağışlamak” ve ötekiler; “Akan Su Gibi”, “Alexis ya da Beyhude Mücadelenin Kitabı”, “Ateşler” nerede, nasıl, ne zaman ve kaç kere yazıldılar? Başlarına neler geldi? Hepsi ve daha fazlası, 1980’de yayımlanan, ne ki ancak şimdi dilimize çevrilen, Yourcenar ile yapılmış nehir söyleşi kitabı “Açık Gözler”de.
Marguerite Yourcenar’ın, adını bütün dünyaya duyuran “Hadrianus’un Anıları” kitabı, ilk kez 1951’de yayımlanıyor. “Zenon” 1968’de, “Doğu Öyküleri” 1938’de, “Bir Ölümü Bağışlamak” ise 1939’da.  Yourcenar’ın dilimize ilk çevrilme tarihine gelince, 1984. Yani, 33 yıl sonra çevrilmiş “Hadrianus’un Anıları”.  

Takma ismin öyküsü
“Açık Gözler”in ilk yayın tarihi 1980. Anlayacağınız, kitap 28 yıllık. Nehir söyleşiyi yapan eleştirmen Matthieu Galey de Marguerite Yourcenar gibi aramızda değil artık.
Yourcenar’ı seviyor ve beğeniyorsanız bu nehir söyleşiyi kaçırmayın. Özellikle de bir yazar nasıl kurgular, kurguladıklarını nasıl kağıda döker, nelerden sonra yazar gibisinden bir merak ve de ilginiz varsa, asla kaçırmayın. Çünkü bu nehir söyleşi sayesinde, Fransız Akademisi’ne seçilen ilk kadın olan 1903 Brüksel doğumlu Marguerite Yourcenar’ın, tıpkı Gogol ve Kafka gibi, yazdıklarını bozup değiştirdiğini, hatta yakıp yok etmek istediğini öğrenmekle kalmayacak, aynı zamanda yazım sürecini, yazar sesiyle karakterlerin sesini, bu seslerin karıştırılmaması gerektiğini, yazının gizemi gibi edebiyat sorunsallarını da öğreneceksiniz. Tabii ki, Marguerite Yourcenar’ı Marguerite Yourcenar yapan hayatıyla birlikte.
Resmi bir eğitim görmeyen, evde babası tarafından yetiştirilen, 10 yaşında Latinceyi, 12 yaşında da Yunancayı öğrenen Yourcenar, gerçek soyadı Crayencour’un Yourcenar’a nasıl dönüştüğünü de anlatıyor.
Her şey, babayla kız arasındaki bir oyunla başlıyor. Kız şiirler yazıyor. Baba Noel hediyesi olarak şiirleri, cebinden üç bin frank harcayarak yayımlatıyor. Ama önce kızına soruyor: “Takma isim tercih eder misin?” “Evet, elbette” diye yanıtlıyor kız. Çünkü bu, öncelikle onu aile bağlarından ve geleneğinden uzaklaştıracak, özgür kılacak. Babayla kız hemen işe koyuluyor, en sonunda bir akşam Yourcenar’da karar kılıyorlar.
Y’nin başa gelişi, özellikle hoşuna gidiyor kızın. Çünkü Y, Keltçede birçok anlama geliyor; yolların kavşağı, ağaç, kolları açık bir ağaç... Ama adına dokunmuyor. (En azından Marguerite’e. Yoksa, gerçek adı tastamam şöyle: Marguerite Antoinette Jean Marie Ghislaine Cleenwerek de Crayencour.) Çünkü Marguerite adı fazlasıyla onun. Yunancadan gelen, eski Persçeden ödünç alınan bu adı seviyor. Gizemli buluyor. 

İnançlarından görüşlerine...
Uzun sözün kısası, Yourcenar Maine adasındaki evinde gerçekleştirilen bu nehir söyleşide, zengin burjuva ailesini, ‘halktan insanları’, altı haftalıkken kaybettiği annesine karşı duygularını da anlatıyor. Babasıyla olan ilişkilerini de, babasının hayatına giren kadınları da... Çocukluğunu yaşadığı Villa Mont-Noir’ı da, Hollanda ve Belçika arasında mekik dokumalarını da, savaşları da. Westminster’ı ilk ziyaretinde gotik mezarları gezerken Orta Çağ’ın gizemine nasıl ilgi duyduğunu da, Budizmi keşfedişini de.
İlk ve son yazdıklarına, inançlarından siyasi görüşlerine, Gide’den Tolstoy’a, “Genji Hikayesi”nden “Madam Bovary”ye birçok şeyi anlatıyor Yourcenar. Üstelik de bunu, “Sorularınıza cevap bulmak, soru sormakla başlar” diyerek yapıyor.