02.09.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
Miraç Zeynep Özkartal / zeynep.ozkartal@milliyet.com.tr
Ortalama bir derginin ömrü kaç yıldır? Beş mi, on mu, hadi bonkör olalım yirmi mi? 25 bile mucizeyken, Milliyet Sanat 40’ıncı yaşını doldurdu. Zeynep Oral, Akal Atilla ile başlayan, Tuğrul Eryılmaz ile devam eden yönetimde şimdi dergide yetişen bir isim, Filiz Aygündüz var.
Ondan Milliyet Sanat’ı dinlerken fark ettim ki, sanki yakın tanıdığımız bir insandan söz ediyoruz. Bağımsız bir kimliği olan, kimin eli değerse değsin o kimliğini her daim taşıyacak olan bir dergi Milliyet Sanat.
40’ıncı yaşı kutlu ve bereketli olsun.
40 yaş, bir dergi için nasıl bir dönem demek?
Bir insanın 40 yaşından çok da farklı değil aslında. Ben de geçen yıl 40’ıma girdim. Artık ciddi bir arşivin oluyor, deneyimlerin... Neyi nasıl yapacağını 20’li, 30’lu yaşlara nazaran daha iyi biliyorsun. Dergide de öyle bir hal var.
Güzel bir yaş 40.
Milliyet Sanat 40’ıncı yaşını nasıl kutluyor?
Basılı olarak çıkmaya devam ederken artık dijital dünyaya da katılıyoruz. Web sitesinin ve iPad versiyonunun hazırlıkları bitmek üzere. Derginin doğum günü olan 29 Eylül’e yetiştireceğiz. www.milliyetsanat.com.tr, aynı dergide olduğu gibi sanatın tüm dallarına eşit oranda yer verecek. Derginin web sayfasına taşınmış hali olmayacak, sürekli güncellenen bir içerik sağlayacağız. Okur dergiyle yaşadığı aylık okuma pratiğini günlük olarak da devam ettirebilecek. Milliyet Sanat’la aynı çizgide bir web sitesi olacak, okur her gün sanatla ilgili yeni şeyler öğrenecek.
“Okur dergide söz sahibi”
Sanat dergilerinin misyonlarından biri mi “öğretmek?” Milliyet Sanat’ın öğreticilikle nasıl bir ilişkisi var?
Öğretmek derken, bir kürsüden seslenir gibi, eline tebeşiri alıp tahtaya geçer gibi değil. Milliyet Sanat’ın benden önceki yayın yönetmeni Tuğrul Eryılmaz 40’ıncı yıl sayısında verdiği söyleşide diyor ki, “Biz okura konuşmadık, okurla konuştuk”. O geleneği devam ettiriyoruz. Konuşma sırasında karşılıklı öğreniyoruz aslında.
Okur ne kadar söz sahibi?
Çok. Mesela son eklenen sayfalardan ‘çocuklara sanat’ bir okurumuzun isteğiyle oldu. Bir gün bir mail geldi; “Tamam içeride aylık sanat ajandası var” diyordu, “Ben bir ay boyunca kendi sanat takvimimi oluşturabiliyorum. İyi ama çocuğum ne olacak?” Hemen sonraki sayıda çocuklar için sanat diye bir bölüm hazırladık. Okurla sürekli iletişim halindeyiz.
Hayatında hiç adını duymamış birine Milliyet Sanat’ı nasıl tarif edersiniz?
Dünyada da, Türkiye’de de sanatın değişik alanlarıyla ilgili dergiler var. Ama bunlar ya sinema dergileri, ya edebiyat, ya müzik...
Okurun ancak birkaç dergide toparlayabileceği haberlerin hepsini Milliyet Sanat’ın içinde bulması mümkün. Edebiyat, sinema, tiyatro, plastik sanatlar, arkeoloji, mimari, opera, bale, tasarım... Hepsi, tek bir dergide.
Sanatın bütün dallarını kapsayan başka dergiler de oldu ama hiçbiri süreklilik sağlayamadı. Milliyet Sanat’ın esbabı mucibesi ne?
Dergiler, kelebek ömürlü yayınlar. 10 yılı aşan dergi sayısı zaten çok az. Varlık dergisini
bir tarafta tutarak söylüyorum. Hiç kuşkusuz arkasında Milliyet gibi güçlü ve saygın bir markanın olması, hiçbir zaman hiçbir dergi grubuna bağlanmayıp ana gazeteyle organik bağını sürdürmesi, onu bu kadar uzun ömürlü kıldı. Öte yandan çok sadık bir okuru var.
Bunu nasıl sağladınız?
Okur sadakati zor yakalanan bir şey. Milliyet Sanat’ınki kuşaktan kuşağa geçen bir okurluk. Bugün 20’sinde olan bir okurumuz dergiyi ilk kez anne babasından görmüş olabiliyor, anne babası da kendi anne babasından. Diyebilirim ki hem okurunu büyütmüş hem de onun ellerinde büyümüş bir dergi Milliyet Sanat.
“Her toplantıya hayatımızın ilk sayısını yapıyormuş gibi oturuyoruz”
Rakipsizlik çalışma yönteminizi nasıl etkiliyor? Geçecek kimse olmayınca koşu temponuzu nasıl ayarlıyorsunuz?
Bir kere hiçbir kolaylık getirmiyor. “Nasıl olsa rakibimiz yok, tek başınayız, bu ay da dergiyi bir şekilde çıkarız” gibi bir anlayış yok bizde. Her toplantıya hayatımızın ilk sayısını yapıyormuş gibi oturuyoruz. Rakibin yok ve okurla karşı karşıyasın. Okur, sanat dendiğinde sadece seni görüyor. Bu ciddi bir sorumluluk.
Peki gazeteye bağlı bir dergi olmanın artıları, eksileri neler?
Gazete bütün imkanlarını dergiye sunuyor. Fotomuhabir, muhabir, köşe yazarı, gazete bünyesinde çalışan herkes bir şekilde el atıyor. İnanılmaz bir destek ve şans. Ana gazetenin yavru kurumu Milliyet Sanat. Dezavantaj deyince... Ben 13 yıldır buradayım, şu ana kadar dezavantaj diyeceğim herhangi bir durumla karşı karşıya kalmadım.
“Bu kadroyla dünyanın her yerinde çok iyi dergiler yapılır”
“Muhabiri, editörü ve yazarlarıyla çok sağlam bir kadrosu var Milliyet Sanat’ın. Çekirdek ekipte, sahne sanatları ve müzik editörümüz basındaki en deneyimli isimlerden Asu Maro. Plastik sanatlar ve edebiyat sayfaları bir başka deneyimli isme, Yasemin Bay’a emanet. Sinemanın gözü kulağı Nil Kural. En gencimiz, parlak bir gazeteci olma yolunda ilerleyen Gülden Öktem. Görsel yönetmenimiz, bu alandaki en usta isimlerden biri, Ayla Dündar. Sayfa sekreterimiz, vizyon sahibi görsel bakışıyla Atilla Şen. Bu kadro dünyanın her yerinde çok iyi dergiler yapabilecek güçte.”
“Milliyet Sanat benim ders kitabım”
Milliyet Sanat’ı elinize ilk aldığınız anı hatırlıyor musunuz?
18 yaşındaydım. Üniversite öğrencisiydim. Bir kare var, gözümün önünden hiç gitmez. 30M otobüsündeyim, kucağımda matematik kitapları, en üstte de Milliyet Sanat. Bu, ayın 1’i. Ayın 15’inde dergi değişiyor, görüntü aynı. Matematik okuyorum, bir yandan da sanatla kendimi geliştirmek istiyorum.
Bir gün parçası olmayı hayal ediyor muydunuz?
Yok canım, aklımdan bile geçmiyordu. Sistem analisti olmayı planlıyordum. Gazetecilik bile yoktu hayalimde. Ben sadece her ne iş yaparsam yapayım bir yandan da yazı yazmak istiyordum.
“18’inde okur, 38’inde yayın yönetmeni”
Peki sizi Milliyet Sanat’ın kapısına getiren ne oldu?
Milliyet Sanat’tan önce beş yıl Kim ve Negatif dergilerinde Duygu Asena ile çalıştım. Beşinci yılın sonunda iki dergi de kapatıldı. Daha gazetecilikte yeniyim. Bildiğim bir şey de değil, nasıl kapatılır bir yayın diyorum. Ağlamaktan gözlerim şişti. Üstelik kapatıldığını öğrendiğim gün, Kim dergisi için Sezen Aksu ile röportaj randevum vardı. Aylarca uğraşmıştım. Dergi kapanınca gidemedim, içimde ukdedir. Gazetecilikte daha deneyimli arkadaşlarım bana dedi ki “Milliyet Sanat 27 yıldır çıkıyor, kapanmaz. Sen oraya git. Başka dergiye gidersen nasıl olsa yine kapanacak, sen de sağlığından olacaksın”. Yıl 1999. Aynı binada, dergi grubundan çıkıp bir başka kattaki Milliyet Sanat’a başladım. Kitap tanıtımları yazıyordum. Derken editör oldum, yazı işleri müdürü ve onu okumaya başladıktan tam 20 yıl sonra da yayın yönetmeni...
Sizin kişisel tarihinizde derginin nasıl bir yeri var?
Gazeteciliğe başlama nedenim yazı yazmaksa en büyük hayalim de bir romana imza atmaktı. O romanı yazdım. Milliyet Sanat’tayken yazar oldum. Geçtiğimiz ağustos sayısını bitirip hastaneye gittim, Ali’yi kucağıma aldım, teyze oldum. Her sayıda bir hikaye daha eklendi hayatıma ama en önemlisini bu hafta gazete için Milliyet Sanat’ın 40’ıncı yılıyla ilgili hazırladığımız haberde bizim gibi 40’ıncı yılını kutlayan İKSV’nin genel müdürü Görgün Taner söyledi: “İKSV bir okulsa eğer, Milliyet Sanat da ders kitabıydı. Ama dersleri sevmeyenler için”. Şahane. Tam da bu. Benim de ders kitabımdı Milliyet Sanat. Dersi seviyordum üstelik, öğrenmeye çok hevesim vardı. Bugün hâlâ ders kitabım. O zaman okurken öğreniyordum, şimdi hazırlarken öğrenmeye devam ediyorum.
2001’de Milliyet Sanat’ın yönetimi ilk kez değiştiğinde dergi bambaşka bir çehreye büründü. Ama siz 2008’de görevi devraldığınızda radikal bir değişiklik yapmadınız.
Tuğrul Bey geldiğinde dergiyi bütünüyle yeniledi. 32 sayfalık derginin küçük küçük adımlarla
128 sayfalık müthiş bir dergi olma sürecinin her kademesinde bulundum. Aylığa geçişinin, boyunun büyümesinin, kağıdının, cildinin ve içeriğinin değişiminin. Okur sayısı dört kat arttı o dönemde.
Sırf değiştireceğim diye iyi bir şey bozmanın anlamı yok. Yapısı o kadar sağlam ki, başka bir şeye çevirmek ona haksızlık olur. Ben elimden geldiğince arkadaşlarımla birlikte geliştirmeye çalışıyorum.
“Siyaset-sanat bağını ihmal etmedik”
Siz 41’siniz, dergi 40. Nasıl bir ilişkiniz var? Arkadaşınız mı, kardeşiniz mi? Neyiniz bu dergi?
Yaşıt olduğun halde sevgiden önce saygının öne çıktığı ilişki türleri vardır ya, öyle. İlle kişileştirmek gerekirse Milliyet Sanat benim yol arkadaşım. Saygı duyduğum, sevdiğim...
Türkiye’de okuma alışkanlıkları, sanatın tüketimi malum. Bu koşullar altında bir sanat dergisini sürdürme şevki nereden geliyor?
Tam da bu noktadan, bu nedenle geliyor aslında. Bu resme meydan okuma isteği bizim motivasyonumuz. Okur sayısının üçten beşe, beşten yediye nasıl yükseldiğini gördüm. “Potansiyel okuru nasıl harekete geçirebiliriz?” sorusuyla ilerliyoruz.
Bir dergici olarak sanatın üreticisiyle de, tüketicisiyle de yakın ilişkidesiniz. Gittikçe muhafazakarlaşan bir ülkede bu alanlarda ne değişiklikler görüyorsunuz?
Milliyet Sanat 40 yıl boyunca ülkenin siyasi atmosferinin dışında kalmadı hiç. Siyasi olaylarla kültür sanat arasındaki bağı ihmal etmedi, gerektiğinde tepkisini göstermekten çekinmedi. Hâlâ da öyle. Diğer yandan herkese eşit mesafede duruyoruz. Bu sayıda Kusama’nın Louis Vuitton için hazırladığı koleksiyonu var. Hemen arkasından ebru sanatıyla ilgili bir yazı okuyorsunuz. Bir sayfa daha çeviriyorsunuz, Edirne’deki sanat olaylarını anlatan bir yazıyla karşılaşıyorsunuz. Çağdaşa yer verirken gelenekseli atlamayan, klasikleri unutmayan bir dergiyiz. Dün-bugün-yarın üçgeninde hem yerel hem evrensel.
Derginin 50. yılı desem?
Çalışanı ya da okuru olarak o günü görmeyi, 10 yıl sonra da hepimizin hayatında Milliyet Sanat’ın olmasını çok isterim.