Yapay zekâ teknolojileri son dönemde tüm alanlara hızla yayılarak alanların süreçlerini ve iş akışlarını değiştirmeye başladı. Eğitimden sağlığa, ulaştırmadan savunma sanayine, sanattan finans ve hizmet sektörüne kadar yapay zekâ uygulamalarının nüfus etmediği hemen hemen hiçbir alan kalmadı. Özellikle, ChatCPT ve DeepSeek gibi üretken yapay zekâ uygulamalarını artık her yaştan insanın günlük yaşamında kullanmaya başlaması çevrimin tamamlandığını ve yeni bir ekosistemin oluştuğunu göstermektedir. Dolayısıyla, yapay zekâ artık ülkelerin ekonomik rekabetinin de ana odağını oluşturmaya başladı. Bu teknolojilerin geliştirmek ve ortaya çıkan/çıkacak olan ekonomik pastadan daha çok pay alabilmek için ülkeler arasında kıyasıya rekabet devam ediyor.
Yapay zekâ ekosisteminin oluşması işgücü piyasalarında da köklü dönüşümlere yol açıyor. Nasıl kurum ve işletmeler iş süreçlerini tekrar gözden geçiriyorlarsa iş pozisyonlarında da köklü dönüşümler yaşanıyor. Yapay zekâ teknolojilerinin yaygınlaşması ile bazı iş pozisyonları ortadan kalkarken pozisyonunu koruyan işlerde beceri setleri değişmektedir. Ortaya çıkan yeni iş pozisyonları da yeni ve genellikle daha yüksek beceriler gerektirmektedir. Dolayısıyla, bu teknolojilerin yol açtığı meydan okuma tüm alanları kapsıyorsa, bu meydan okumaya verilecek cevap da tüm alanları kapsamalıdır. Tüm alanları etkileyen bu rekabet ortamında stratejik adımlar bir bütünü kapsayacak şekilde atılmazsa rekabette geri kalmak kaçınılmaz olacaktır.
Ülkemizde yapay zekâ teknolojisinin etkilerini ve fırsatlarını değerlendiren raporlar önümüzü görebilmek için kritik öneme sahiptir. Bu bağlamda daha önce Mayıs 2024’de Prof. Dr. Altan Çakır tarafından ‘Yapay Zekânın Türkiye’deki Ekonomik Potansiyeli’ raporu yayınlanmıştı. Raporda özellikle üretken yapay zeka fırsata dönüştürülebilirse yaklaşık on yıl içerisinde ülkemizin yıllık GSYİH’sine %5’lik, yani 50-60 milyar ABD doları bir ilave katkı sağlayabileceği ifade edilmiş, ve bu ilave ekonomik katkının, bu teknoloji ile çalışanların üretkenliğinin artmasından ve boşa çıkan zamanın da diğer katma değerli faaliyetlere ayrılmasından kaynaklanacağı belirtilmişti. Raporda ayrıca mevcut iş pozisyonlarının %55’inde üretken yapay zekâ teknolojilerinin katkısının olabileceği bulgusuna ulaşılmıştı. Raporda üretken yapay zekâ teknolojilerinin yol açabileceği olası ekonomik faydaların ve istihdamdaki etkilerinin öngörüldüğü gibi gerçekleşebilmesi için üç regülasyona vurguda bulunulmaktadır: işgücünü yeniden eğitme ve yeni becerilerle donatma, yerel inovatif aktörlerin AR-GE faaliyetlerini artırması ve ticari atılımı hızlandırma.
Nisan ayında ‘Üretken Yapay Zekâ Devrimi: Küresel Etkiler ve Türkiye’nin Konumu’ başlıklı yeni bir rapor yayımlandı (TÜSİAD-T/2025-04/648). Raporun Türkiye projeksiyonu Aralık 2024-Ocak 2025 döneminde gerçekleştirilen anket çalışması ve belirli işletmelerdeki bire bir görüşmeden elde edilen bulgulara dayanıyor. Bir başka deyişle, rapor işletmelerin yapay zekâ teknolojilerine karşı nasıl bir tutum aldıklarına dair bir anlayış ortaya koyuyor. Raporda söz konusu işletmelerin %19’u bu teknolojileri yaygın bir şekilde uygularken %50’sinin pilot uygulama, diğerlerinin de hazırlık veya planlama seviyesinde oldukları görülüyor. Yapay zekâ teknolojilerini güncel önceliği olarak görmeyen işletme sayısı son derece düşük (%6).
İşletmelerin bu teknolojileri hangi alanda kullandıklarına bakıldığında ise önceliğin operasyonel süreçler (%27), müşteri hizmetleri (%20) ve ürün/hizmet geliştirmede (%18) olduğu görülmektedir. Geleceğe yönelik öncelikli alanları taramada da aynı önceliklerin çıkması Türkiye’de işletmelerin bu teknolojilerde fırsat olarak otomasyonla verimliliği ve kişiselleştirilmiş hizmet kapasitesini artırmaya yöneldiklerini gösteriyor.
İşletmelerin yapay zekâ teknolojilerinin sektörleri için dönüştürücü etkisine yönelik değerlendirmeleri ve beklentileri oldukça yüksek (%50 yüksek ve %24 çığır açıcı) olmasına rağmen bu beklentinin karşılanması daha çok orta ve uzun vadede görülmektedir (%53 orta vade ve %22 uzun vade). Ayrıca, işletmelerin dönüştürücü etkiye yönelik beklentileri orta veya uzun vadeli olmasına rağmen bu teknolojilere yönelik yatırımlarını orta ve uzun vadeyi beklemeden hemen (%39) veya kısa vadede (%34) yapma kararlılığında oldukları da görülmektedir. İşletmeler bu teknolojilerin dönüştürücü etkilerinin öncelikli olarak iş süreçleri otomasyonunda (%16), çalışan verimliliğinde (%16), müşteri deneyimi (%14) ve maliyet azaltmada (%13) ortaya çıkacağını beklemektedir.
Yapay zekâ teknolojilerinin dönüştürücü etkilerinin gerçekleşebilmesinin önündeki engel olarak işletmeler güvenlik ve gizlilik endişelerini (%20), yetenek ve uzman eksikliğini (%19), yatırım maliyetleri veya yatırımların geri dönüş süreleri ile belirsizlikleri (%19), yeterli veri eksikliği ve veri kalite sorunlarını (%19) ve düzenleyici ve hukuki belirsizliklerin (%13) belirtilmiş olması ülkemizde yapay zekâ ekosistemini oluşturmaya yönelik kaygıların olduğunu gösteriyor. Bu teknolojilerin iş süreçlerine entegrasyonu ile ilgili gördükleri en büyük risklerin benzer olması önemli bir belirsizliğin olduğuna işaret ediyor. Dolayısıyla, bu teknolojileri yaygın bir şekilde uygulayan işletmelerin oranının düşük olması (%19) ve yarısının pilot aşamasında olması da hissettikleri belirsizlikler nedeniyle tam uygulamaya geçemedikleri bulgusuyla örtüşüyor.
Yapay zekâ teknolojilerinin dönüştürücü etkisi ile sektörlerdeki iş gücünün nasıl dönüşeceği sorusuna yönelik cevaplar da bu teknolojinin iş gücüne etkisinde beklentilerin karmaşık olduğuna işaret ediyor. Örneğin işletmelerin %31’i ‘iş gücü yetenekleri ve becerileri gelişecek, çalışanlar daha ileri düzey ve karmaşık görevler üstlenecek’ düşüncesindeyken %30’u ‘iş gücü az da olsa azalacak, bazı iş pozisyonları otomatikleşecek’ düşüncesindedir. Ayrıca %23’lük bir oran da ‘iş gücü aynı kalacak ancak işlerin niteliği değişecek’ şeklinde kanaatlerini ifade ediyor. İşlerinin niteliği değişecek ve otomasyon yaygınlaşacaksa ve bu yolla verimlilik artırılacaksa iş gücünün ciddi oranda azalacağı ortadadır. Zaten, örneğin raporda İş Bankası’ndan Hakan Aran’ın ‘…Bankacılık sektöründe yıkıcı ve dönüştürücü etkileri olacağını düşünüyorum. 2 yıl içinde operasyonel birçok süreç üretken yapay zekâ ajanları tarafından yapılacak. Bugün ABD’de çağrı merkezlerinin 1-2 yıl içerisinde büyük oranda üretken yapay zekâ ajanları ile işletileceği konuşuluyor…’ şeklindeki ifadesi aslında bu teknolojilerin otomasyonu yaygınlaştırma üzerinden verimlilik artışına gidilmesinin istihdamı ciddi bir şekilde olumsuz etkileyeceği uyarısını içeriyor.
Ayrıca, çalışanların daha ileri ve karmaşık görevleri üstleneceği beklentisinden çalışanların ne kadarının yararlanacağı oldukça belirsiz durmaktadır. Zaten, bu belirsizlik işletmelerin mevcut iş güçlerini beklenen geleceğe nasıl hazırladıkları ile ilgili soruya verdikleri cevapta da ortaya çıkmaktadır. İşletmelerin sadece %30’unun üretken yapay zekâ becerilerini geliştirmek için eğitim programları düzenledikleri görülüyor. Diğerleri eğitim programları düzenleme yerine ya yeni duruma adaptasyonu teşvik ediyor (%29) ya da dış kaynaklı uzman ve danışmanların çalışanları bilgilendirmesine (%19) başvuruyor. İşletmelerin %12’sinin ise bu kapsamda hiç planlama yapmadıkları görülüyor.
Özetle, raporun bulgularına bakıldığında işletmelerin yapay zekâ teknolojilerinin sağlayacağı fırsatlara yönelik yüksek farkındalığı ve getirilerine yönelik beklentiler orta ve uzun vadeye yayılmasına rağmen yatırım planlarının kısa vadede yapma kararlılığı çok önemli bir fırsat olarak durmaktadır. Ancak, bu teknolojilerin dönüştürücü etkilerinin ortaya çıkmasında gördükleri riskler gelişme alanı olarak bu alana odaklanılması ve belirsizliklerin ortadan kaldırılması gerektiğine işaret etmektedir. Yapay zekâ teknolojilerinin entegrasyonunda en kritik konu çalışanların bu teknolojilerin gerektirdiği yeni becerilerle donatılmasıdır. Buna yönelik eğitim sadece entegrasyonun sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesini sağlamayacak, ayrıca bu teknolojilerin iş gücü üzerindeki olumsuz etkilerini de hafifletecektir. Aksi takdirde, istihdamda ciddi kayıpların olması kaçınılmazdır. Ancak, işletmelerin bu konuda yeterli adımları atmadıkları görülmektedir.
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) ‘2025 İşlerin Geleceği Raporu’ özellikle yapay zekâ teknolojileri ile köklü dönüşüme maruz kalan işgücü piyasalarında insan kaynağının yeniden eğitime tabi tutulmasının kritikliğine işaret etmektedir. İşgücü piyasalarında yaşanan köklü dönüşümlere karşı insan kaynağını tahkim etmede, yeniden beceri kazandırma (reskilling) ve beceri geliştirme (upskilling) artık bir seçenek değil, tam tersine bir zorunluluktur. Zaten söz konusu raporda da ‘Eğer dünya iş gücü 100 kişiden oluşsaydı, 2030 yılına kadar bunların 59'unun eğitim alması gerekecekti’ vurgusu, dinamik işgücü piyasalarında yeni becerilerin öğrenilmesindeki sürekliliğe ve yaşam boyu eğitimin artan önemine işaret etmektedir.
Diğer taraftan, işletmelerin verimlilik artışında genel olarak sadece otomasyonun katkısına güvenmeleri iş gücü açısından riskli bir durum oluşturmaktadır. Çünkü otomasyon yaygınlaştığında verimlilik artmasına rağmen istihdam bu durumdan olumsuz etkilenmektedir. Verimliliği artırmak bu teknolojilerin insanı tamamlayacak şekilde kullanılması ile de mümkündür. Bu konuda çok sayıda araştırma, yapay zekâ teknolojilerinin özellikle düşük ve orta becerilere sahip iş gücünün performansı ve verimliliğini artırdığına işaret etmektedir. Dolayısıyla, bu teknolojilerin bu şekilde katkısından faydalanmak, istihdamı olumsuz etkilemeden işletmelerde toplam verimliliği artırabilmenin alternatif yollarının olduğunu göstermektedir. Ancak, bunun gerçekleşebilmesi için işletmelerin tüm çalışanlarına yönelik kapsamlı eğitimlere ağırlık vermeleri gerekmektedir. Raporun bulguları da bu eksikliğe, dolayısıyla eğitimlerin önemli bir gelişme alanı olduğuna işaret etmektedir.