04.10.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:
MİRAÇ ZEYNEP ÖZKARTAL
İsrail’in yeni başkonsolosu Moshe Kamhi ile konuşurken dikkatimi ilk çeken kusursuz Türkçesi. Evet, Beyoğlu’nda doğup büyümüş ama 30 yıl boyunca dünyanın farklı noktalarında İsrail diplomatı olarak görev yapmış. Ama o bir İstanbullu. Yalnızca burada doğduğu için değil. En sevdiği şiirlerden biri Yahya Kemal’in “Sana Dün Bir Tepeden Baktım Aziz İstanbul”u. Şehre ayak basar basmaz ilk yaptığı şey Saray’da muhallebi yemek. Kahvelerde oturuyor, Kasımpaşaspor’u tutuyor, Türk edebiyatından hararetle bahsediyor... Bir İstanbullu kadar sıcakkanlı ve samimi, yeri geldiğinde bir İstanbul beyefendisi kadar mesafeli.
Önce 1999’da diplomat olarak döndü Türkiye’ye. Ankara’da eşiyle tanıştı, evlenip Kazakistan’a gitti. Şimdi ise doğduğu şehirde. İstanbul’dan ayrıldıktan 41 yıl sonra başkonsolos olarak dönen Kamhi’ye bu şehirden kalan en büyük iz ise ortaokul yılları. Bir de ricası var; öğretmenleri ve sınıf arkadaşlarının ona ulaşmaları...
Nasıl bir ailede büyüdünüz?500 yılı aşkın bir zaman İstanbul’da yaşayan Musevi Sefarad bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. 1953’te Şişhane-Tepebaşı arasında, Refik Saydam Caddesi 55 numaralı apartmanın 1. katında doğdum. Büyükbabam Üsküp, babaannem Piriştine doğumlu. Anne tarafım daha kestirmeden, doğrudan İspanya’dan İstanbul’a gelmiş ve 500 yıl boyunca Hasköy’de yaşamış. Böyle bir aile...
Neler hatırlıyorsunuz o yıllardan?
Çocukluk yıllarım güzel geçti. Yıllar sonra Deniz Kavukçuoğlu’nun “Alageyik Sokağı Bir Liman mıydı?” kitabını okuduğum zaman birçok şey tarih bakımından yerleşti kafamda. Tepebaşı, Tünel, Kuledibi, Şişhane... Annemle beraber İstiklal Caddesi’nde gezdiğimizi, Maçka Parkı’na gittiğimizi hatırlıyorum.
Babanız ne iş yapıyordu?
Ticaretle uğraşıyordu. Çok başarıya ulaştığını söyleyemem. Onun için mütevazı bir ailede büyüdüm. 1960’ta ilkokula Musevi
1. Karma Okulu’nda başladım. Bir sabah uyandım, annem geldi, “Bugün okul yok” dedi. 27 Mayıs İhtilali olmuştu.
“İsrail’de Türkçe konuşuyor, Türkçe diziler izliyoruz”
Ailede nasıl yaşandı bu ihtilal?
Özel bir şey yoktu. Ailem siyasetle iştigal edecek durumda değildi. Sokağa çıkma yasağı olduğu için erzak, öteberi bulamıyorduk. Askerlerin kapıları çalıp ekmek dağıttıklarını hatırlıyorum. Ondan sonra Taksim İlkokulu’na geçtim, oradan mezun oldum. Hâlâ aynı yerde, Parmakkapı’da o okul. Birkaç gün önce eşimle geziyorduk, ona gösterdim, içine girdik.
Ondan sonra Kasımpaşa’daki Piri Reis Ortaokulu’na devam ettim. Entelektüel formasyonumun çok önemli bir parçası orada oluştu. Unutamayacağım simalar arasında Türkçe öğretmenim Korkut bey vardır. Her zaman ceketli ve papyonluydu. Eski İstanbul beyefendilerindendi, bize “Siz” diye hitap ederdi. Zweig’dan, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’dan parçalar okurduk.
Müzik öğretmenim Mehmet Ali Kamacı’yı da hatırlıyorum. Sınıfa girdiğinde kitapları tek tek imzalamıştı, hâlâ saklıyorum.
O dönemden görüştüğünüz arkadaşlarınız var mı?
O arkadaşlarım arasında bugün yüksek mevkiye varmış olanlar var. Türkiye’deki ilk görevime Ankara’ya geldiğimde televizyona çıkmıştım, adımı ve simamı görenler beni hatırlayıp irtibata geçmişlerdi. Ben hâlâ okul numaramı hatırlarım ve internette şifre olarak kullanırım. O kadar içime işlemiştir o numara.
Neden liseyi okumaya İsrail’e gittiniz?
Bir akım vardı, o akım içinde gittik. Birçok arkadaşımla beraberdim. Orada aramızda Türkçe konuşmaya, Türkiye ile aramızdaki bağları korumaya çok özen gösterdik. Bugün, 40 yıl sonra hâlâ aramızda Türkçe konuşuyoruz, Türkçe dizileri seyrediyoruz.
Hangi diziler mesela?
“En Son Babalar Duyar”ı hiç kaçırmadan seyrediyordum. Bugün en samimi arkadaşlarım, birlikte göç ettiğim arkadaşlarımdır. Çoğunun da Türkiye’yle bağlantıları devam ediyor. O nedenle dokuz ay önce Türkiye’de yaşanan İsrail’e karşı protestolar bütün İsraillileri çok üzdü. Çünkü bütün İsrail’de Türkiye’ye bir sevgi var. Türk halkının dünyada dayanabileceği, anlayışına mazhar olabileceği bir kamuoyu varsa İsrail halkıdır.
Nereden kaynaklanıyor bu sevgi? Osmanlı’nın 500 yıl önceki yaklaşımından mı?
Bence bundan daha derin. Aynı bölgede, aynı coğrafyada olmanın, aynı kaygıları paylaşmanın getirdiği bir sevgi. Birbirine çok benzeyen yaşam tarzları var. İki ülke de benzer sorunların üstesinden gelme çabası içinde.
“İsrailliler Türkleri çok sever” dediniz ama geçen yaz Ben Gordion Havaalanı’nda, girişte üç saat bekledim.
O zorlukları biliyoruz. Bugün dünyada artan tehditler var ve tehdidin nereden geleceği belli değil. Ama bu hiçbir surette Türklere yönelik değil. Türk pasaportu taşıyan pek çok kişi elini kolunu sallayarak geçmiştir, bazıları da sizin gibi beklemiştir. Ben de bilemiyorum nasıl olduğunu.
Hangi hayallerle gittiniz İsrail’e?
Diplomat olmak vardı aklımda. Hesapla, çizimle aramın iyi olmadığı belliydi. Babam mühendis olmamı çok istiyordu ama anlamıştım ki o tarakta pek bezim olamayacak. Hukuk veya diplomasi hedeflediğim alanlardı. Sosyoloji ve antropoloji okudum sonunda. Mezun olduğum yıl İsrail dışişleri bakanlığının sınavları açıldı. Burada gördüğüm eğitim sınavı kazanmamı sağladı. Onun için Türk öğretmenlerimi daima saygıyla anarım. Eğer biri ortaya çıkar da “Senin şu öğretmeninim” derse elini öpmek isterim.
Bu kadar iyi Türkçe konuşmanızın arkasında da o öğretmenler mi var?
Tabii. Bir de dergiler okurdum. Çocukken Doğan Kardeş, biraz daha büyüdüğümde ise Hayat Tarih Mecmuası. Hâlâ eski sayılarını bulur alırım. Bugün fena olmayan bir Türkçe konuşmamın nedeni bunlardır. Bir bilgi notu yazar ve resmi makamlara sunarsam bunun burada 30-40 yıldır bulunmayan bir insan tarafından yazıldığını anlamazlar.
Ne zaman İsrail vatandaşı oldunuz?
Gider gitmez. Kanuna göre her Musevi göçmen olarak İsrail’e ayak bastığı anda İsrail vatandaşı olur. O zaman Türkiye’de çifte vatandaşlık yoktu. Onun için Türk vatandaşlığından çıktım.
Gazze olaylarının ardından gelen protestoları eleştiriyorsunuz. Eleştiriniz protesto edilmeye mi protesto edilme biçimine mi?
Protestolardan kullanılan, maksadını aşan terimler rahatsız etti bizi. Ülkeyi, ulusu ve diniyle hedef alan sloganlar bizi yaraladı. İsrail’in yıllardır maruz kaldığı saldırılar karşısındaki sabrı, İsrail’in güneyindeki halkın kafasına yağan sekiz bin füze ve havan topu görmezlikten geliniyor.
İsrail açısından savunma dediğiniz, buradan saldırı olarak göründü.
O operasyondan önceki dönemde İsrail’in sıkıntılarının yeteri kadar Türk halkına yansıtılmadığı görüşündeyim. 2002 yılında buradaydım ve yine böyle protestolar vardı. O zamanlar İsrail’de hafta geçmiyordu ki bir intihar saldırısı olmasın, bir otobüs patlamasın. Bunlar manşetlerde, birinci sayfalarda yansıtılmadı.
Neden?
Bilmiyorum. Bu soruyu benim sormam lazım. Dolayısıyla halk bilmiyor. Sanki İsrail hükümeti günün birinde saldırmaya karar vermiş gibi bir izlenim oluştu. Türk halkı adil bir halk, bu işin arka planını bilirse tepkisi de farklı olur. Yoksa medeni protestolara medeni cevap veririz.
Başbakanla aynı yaştasınız. Kasımpaşa’dan tanıyor musunuz?
Aynı yaştayız ve aynı çevrede yetiştik, ama aynı okulda değildik.
O yıllarda hiç karşılaşmadık. İsrail ziyaretinde çevirmeniydim. Kendimi tanıttım, Kasımpaşa’dan söz ettik.
“Eşimle Ankara’da bir düğünde tanıştık”
Ankara’ya göreve geldiğiniz 1999’a kadar Türkiye’yi ziyaret ettiniz mi?
Pek çok defa, gelemediğim yıllar da oldu. Ama hiç uzak kalmadım. Benim için çok özeldi Ankara’ya gelmek. Türkiye’nin başkentinde diplomat olmak her faniye nasip olmaz. İlk günler çok yoğundum, kısa süre sonra 17 Ağustos depremi oldu. 1968’de gittiğimde Yeşilköy Havaalanı’nda uçağa filmlerdeki gibi yürüyerek gitmiştim. Kendimi 31 yıl sonra aynı pistin üstünde buldum. Bu sefer İsrail’den gelen yardım uçaklarını karşılamak için. 2-3 saatte bir C130 geliyordu, onları karşılayıp görev yapacakları yere yolluyordum. Deprem bölgesine gidip çadırlarda yaşadım.
Eşinizle Ankara’da mı tanıştınız?
Evet. Bugün aramızda bulunmayan bir meslektaşımın düğününde tanıştık. Orada dans ettik, hâlâ da etmeye devam ediyoruz. Nikah şahitlerimiz eski Meclis Başkanı Hikmet Çetin ve 21. dönem milletvekili Gönül Saray’dı.
Eşiniz Musevi mi?
Hayır.
Son soru: Burada İstanbullu musunuz İsrailli mi?
İstanbul’da doğup büyümüş, Türk kültürüyle yetişmiş, Musevi medeniyetinde yoğrulmuş bir İsrailliyim.
İstanbul’a gelince ilk ne yaparsınız?
Annem küçükken beni elimden tutar İstiklal Caddesi’ndeki Saray Muhallebicisi’ne götürürdü. O nedenle İstanbul’a gelir gelmez ilk iş Saray’a gider sütlü tatlılardan yerim.
İstanbul’un en sevdiğiniz yeri neresi?
Çocukluğumun geçtiği yerler. Kasımpaşa’nın çok geliştiğini gördüm, bir gün uzun uzun yürüyeceğim orada. Balık severim, Boğaz da çok sevdiğim bir yer. Geleneksel kahvelerde oturma, sohbet etme alışkanlığım da vardır.
“Çocukluğumda da önyargılar vardı”
Türk-Musevi Cemaati tarafından yaptırılan Farklı Kimliklere ve Yahudiliğe Bakış Algı Araştırması’nda Türklerin yüzde 42’sinin Yahudi komşu istemediği sonucu çıktı. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu sonucu?
Önemli olan şu veya bu anketin sonucu değil. Önemli olan toplumların böyle şeylerin üstesinden nasıl geldiği, önyargıların nasıl giderildiği. Türkiye’de özellikle son zamanlarda
bu önyargıları gidermek için ciddi
çabalar var.
Sizce bu sonuçlar yeni mi? Çocukluğunuzda yaklaşımlar nasıldı?
Önyargıların olduğunu biliyorduk. Daima vardı. Özel bir olayla karşılaşmadım ama etrafta konuşulurdu. Bence bu konuların gündeme gelmesi sorunların çözülmesi için bir adım. Çok olumlu buluyorum.
İsrail’e göç etmenizde o önyargıların etkisi var mı?
Sanmıyorum. Biz bir şeyden kaçmak için gitmedik. Bunları düşünecek yaşta değildim zaten.