Pazarİsveç'te sade ama ihtişamlı bir şato

İsveç'te sade ama ihtişamlı bir şato

10.06.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

İsveç'te, Uppsala civarında yer alan ve Örbyhus Slott denen şato maddi sadeliğin ama kültürel mirasın ihtişamının bir abidesi

İsveçte sade ama ihtişamlı bir şato

Şatonun bakımlı bir bahçesi var, Orangerie'de (bizdeki limonluk) sık sık konserler de veriliyor. Her köşede tasarruflu bir yaşamın izlerini görüyorsunuz. Şatonun ve bahçelerinin bakımına devlet yardım ediyor ama bazı günler ve saatlerde de içerisi müze gibi grupları gezdiriliyor. Aristokrasinin günü geçmiş, eğer Gerard gibi hem kont hem de şirket genel müdürü olmasalar bu hayatı bile sürmek mümkün değil.Girişte ulusal İsveç'in kurucusu sayılan Kral Gustav Vasa'nın oğlu, Kral XIV. Erik'in trajik hayatının noktalandığı iki taş hücre var. Bugünkü şato sahiplerinin buradaki şöminenin karşısına geçip oturduklarını ve vakit geçirdiklerini hiç zannetmiyorum. XIV. Erik kardeşi tarafından bir darbeyle tahtından edildikten sonra şatodan şatoya gezdirilmiş ve son 2,5 yılında buraya kapatılmış. Uppsala civarında Örbyhus Slott adlı bir şatodayız. Şatonun şu andaki efendisi Gerard de Ragnetta-Brisson işadamlığı ile ailesinden edinemediği zenginliği yeniden edinen bir Fransız kontu. Kışları Fransa'da, yazları da İsveçli kontes olan eşi von Rosen ile burada oturuyorlar. Karanlık ve kalın duvarlarından 10x50 cm'lik pencerelerle (bunlara Germen dillerinde "windau" yani rüzgar gözü denir) sözde dünyaya açılan bu hücrede belki dışarıda volta atılmasına bile izin verilmeden hapsedilmiş. İnsan Topkapı Sarayı'ndaki "şimşirlik" denen, padişahların hapsedildiği yerdeki şartların daha mükemmel olduğunu düşünüyor; hoş hükümdar mahpusluğunun daha hoşu olmaz. Nihayet zavallı Kral Erik'in çilesi 1 Şubat 1577'de kendisine sunulan arsenikli bezelye çorbasıyla sona eriyor. 16 ve 17'nci asırda taht varislerinin ve hanedanın erkek üyelerinin güvenliği yoktu. Son birkaç asırda doğan hayat haklarının toplumdaki hangi sosyal kurumların gelişmesi ve dengelerin değişmesiyle pekiştiğini araştırmak ve düşünmek gerekir.Eğer bir Avrupalı tipi varsa İsveçliler onun örneği; yabancı lisan biliyorlar, cihan savaşından önceki kuşak yabancı lisanlar bilirdi. İsveç jimnazyumlarında üç ölü, üç de diri dil öğretilirdi. Bugün dahi her İsveçlinin yılda bir müze gezdiği anlaşılıyor ki yüksek bir rakamdır. Tarih telifleri ve tercümeleri başlık olarak yüksek. Aslında İsveççe, Norveççe ve Danca denen dillerle yüzde 98 benzeşiyor. Ama üçünün toplamı 24 milyonu bulan bu kitlenin yayın üretimi 200 milyonluk bir kalabalık için. Bu şekilde dünyayı mekanlarda ve zamanlarda tanımak insanların muhakemesine itidal getiriyor. Kimse Vasa hanedanının siyasi cinayetlerine bakarak katil krallarımız demiyor veya Protestanlığın zaferi için 30 Yıl Savaşları boyunca Avrupa'yı altüst eden ünlü kral Gustav Adolf'un kızı Kraliçe Kristina halkını çok sıkıcı ve kaba bulup hem Katolik oldu hem de İsveç'i terk edip Roma'ya yerleşti diye, İsveç hükümdarları için halklarına yabancı hükmünü vermiyor. Monarşi niye benimsenir veya niçin nefret edilir? Uzun uzun düşünülüp tartışılacak bir konu; gerçek şu ki monarşiler cumhuriyetlerin karşısında geriliyor. Kuzey Avrupa gibi yerinde duranlar da birçok cumhuriyetten daha çok, demokratik rejimlere ayak uydurup taviz veriyor. Gerileyen rejimleri gözden düşürmek için ucuz yoruma gerek yok. İsveç'te monarşinin tarihi ve haliyle kitleyle bir uzlaşma içine girdiği hep söylenir ve apaçık da görülüyor. Monarşinin durumu Örbyhus Slott'un kütüphanesine de girdik. Almanca ve Fransızca kitaplar için iki ayrı salon var. Bugünkü kontes von Rosen Brisson'un dedesinin gösteriş için kitap toplamadığı belli; sıkı bir Kant meraklısı olduğu anlaşılıyor. Kant'ın orijinal eserleri ve çağdaş değerlendirmeler raflarda. Fransızca kitapların olduğu salonda da Diderot'nun ansiklopedisi başta olmak üzere bütün 19'uncu asır edebiyatı yer alıyor. Kütüphaneye yeni kitaplar yığılmış, büyükbabanın kitaplarının güzel ciltlerini ise Amerikalı karısının şıklık için yaptırdığı söyleniyor. Mütevazı ve tatlı olduğu kadar meşum hatıraları da taşıyan bu şatoda canlılığını koruyan iki yer var; kütüphane ve Oriangerie'de verilen konserler. Şatonun sahiplerinin artık ekonomik takati kalmasa da musiki ve kitap konusundaki kurallara itaat ediliyor. Avrupa'nın soylu ailelerinin birkaçının tarihini karşılaştırmak gerek; çağdaş medeniyetin öncülüğünü niçin bu zümrenin yaptığı anlaşılıyor.Stockholm'deki müzeler, çocuk eğitimi ve halka açık konferanslarıyla ünlü; çocukları gönüllüler gezdiriyor. Bizde böyle disiplinli gönüllüleri bulana aşk olsun. Örbyhus Slott denen şato maddi sadeliğin ama kültürel mirasın ihtişamının bir abidesi. Uppsala'nın üniversitesi ve kalesi gibi aristokratların Fransa ve Almanya ile karşılaştırılamayacak sadelikteki şatoları ve burjuvazinin evleri de kültürel mirası eşit derecede yaratan müesseseler. Bizde böyle bir kültürel miras var mıydı? Olana bile sahip olup saklayamadığımız çok açık. n Disiplinli gönüllüler Not: Türkiye Protestan Kiliseleri Birliği Başkanı İhsan Özbek bana 08 / 06 / 2007 tarihinde gönderdiği bir mektupla aleyhimde internetteki bu bildiriyle kendisinin bir alakası olmadığını, muhtemelen kendileriyle ilgisi olmayan ve Protestan Kilisesi olduğunu ileri süren bir başka grubun bu sorumsuz davranışın kaynağı olduğunu ileri sürmektedir. Bu ifadesini ciddiye alıyorum ve inşallah mevcut grubu kendilerinin tespit edip kınayacağını ümit ediyorum. Ben de kendisine teşekkür ederim.

KEŞFETYENİ
İki ünlü sevgiliden aşk dolu poz! Yeni saçları olay oldu
İki ünlü sevgiliden aşk dolu poz! Yeni saçları olay oldu

Cadde | 07.06.2025 - 08:44

Son dönemin en popüler oyuncularından Kubilay Aka, imaj değişikliğine gitti. Saçlarını pembeye boyayan Aka, sevgilisi Hafsanur Sancaktutan ile dudak dudağa bir fotoğrafını da sosyal medyada paylaştı.

Yazarlar