Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr - 35 yaşındaki Uğur Gedik, İstanbul Sarıyerli. 2012-2016 yılları arasında İstanbul’da kişisel spor eğitmeni olarak kendi işini kurdu, birçok ünlü isimle çalıştı. Ancak yıllar içinde şehrin stresi ağır gelmeye başlayınca kırsalda sade bir yaşam hayali kurdu. Ne var ki o dönem koşullar buna izin vermedi. Hayalini bir süreliğine rafa kaldırarak İstanbul Büyükçekmece’de bir spor salonunun yöneticiliğini üstlendi. 2018’de evlenip hayatını burada kurdu. Fakat kaderin onlar için başka planları vardı. Almanya doğumlu eşiyle birlikte, 2019’da aldıkları radikal bir kararla Türkiye’den ayrılıp Almanya’ya yerleştiler.
‘OKULLARDA VE İŞ YERİNDE DIŞLANMA VE ÖTEKİLEŞTİRME VAR’
“Bu karar ani ve plansız bir karardı. Sadece imkanımızı görmek ve deneyimlemek istedik” diyen Uğur Gedik, “Almanya’da 6 yılımızı geçirdik ve bu süreçte çeşitli işlerde çalıştım. Metal fabrikası, ürün paketleme, en son ve daha uzun süre çalıştığım iş ise restorancılık oldu. Almanya’dan dönmemizi tek bir sebebe bağlamak doğru olmaz. Bizim için önemli ve etkileyici birkaç sebebimiz var. Bu sebeple Türkiye'ye dönmek için planlar yapmaya başladık. Hangi şehre dönmeliyiz yoksa köye mi göç etmeliyiz? Bunların artılarını ve eksilerini düşünerek memleketimize ve köyümüze yerleşme kararı aldık. Trafikten ve şehrin farklı streslerinden uzak olmak, kendi işimizi yapmak istedik. Bununla beraber ailemize ve birbirimize zaman ayırabilmek bizim için önemli bir etken” diyerek şunları söyledi:
“Almanya’dan dönmemizle ilgili en önemli ve etkileyici olan şeylerden biri şuydu: Oğlum bir trafik kazası geçirdi, kaza olabilir elbette, ancak polisin kazayı yapan Alman sürücüye karşı pozitif ayrımcılık yapması ve bize karşı olan tutumu bizi çok etkiledi. Bununla beraber küçücük bir çocuğa çarpan bu sürücüye hiçbir alkol veya uyuşturucu testi yapmamaları bizi çok şaşırttı. Bu kazanın olduğu yer, bir oyun sokağı olduğu halde bizim yoğun isteklerimize rağmen hız sınırının çok üzerinde araç kullanan bu kişiye hiçbir test yapılmadan bir tutanak tutup serbest bırakıldı. Sonrasında oğlumu ambulans ile hastaneye götürdük ve bacağında 3 farklı yerde kırık olduğu tespit edildi. Bacağında kalıcı bir hasar olup olmayacağı henüz belli değil ancak çarpan kişi özür dilemek yerine aksine benden şikayetçi olmaya kalktı. Bu ve benzeri sebeplerle bizde ülkemize dönüş yapma kararı aldık. Oğlumun hâlâ fazla hareket ettiği zaman bacağında ağrı olabiliyor. Ne yazık ki kötü anılarımız da var. Ayrıca okul ve iş yerlerinde adı konmayan bir dışlanma ve ötekileştirme sıklıkla yaşanabiliyor.”
'ÇALIŞIP BİRİKTİREREK HİÇBİR ŞEY YAPAMADIK’
3. yıllarında Almanya’da yaşamak istemediklerine karar verdiklerini dile getiren Gedik, “O süreçte, Türkiye’de bir düzen kurmaya çalışıyorduk. Bunun için de İstanbul Büyükçekmece’deki dairemi sattım ve köye ev yapmaya başladık. Bununla beraber fındık bahçesi de satın aldık. Fındık getirisi ile Anguslarımızı aldık. Yani Almanya’da çalışıp biriktirerek bir şey yapamadık, ancak kendimizi geçindirebildik” bilgisini paylaştı.
"Almanya’da alım gücü evet çok yüksek ama ev almak artık hiç kolay değil ve kirada yaşamak gerçekten genç çiftler için çok zor bir hale gelmiş durumda" diyen Gedik ailesi, “İş yerleri çok fazla taşeron ile çalıştığından işçilerin hakkı da bu şekilde azalıyor ve tam anlamıyla taşeron firma olmadan güven duyabilecek şekilde iş yerleri kendi bünyesine artık işçi neredeyse almıyor. Bu sebeple birçok genç güvencesiz bir şekilde çalışmak istemiyor. Bunları kendimiz de tecrübe ettik eskisi gibi bir iş yerine girmek ve orada güzel kazanç sağlamak, senelerce çalışmak artık mümkün değil genellikle sözleşmeler çok kısa süreli yapılıyor, ihtiyaç duyulmadığı anda da işsiz kalıyorsunuz” bilgisini paylaştı.
‘TÜRKİYE’YE DÖNDÜĞÜMÜZ İÇİN İNSANLAR BİZE ÖFKELİYDİ’
Herkesin hayattan beklentisi, yaşamak istediği ortam ve katlanmak istediği şeylerin farklı olduğuna dikkat çeken Uğur Gedik, “Bu göç sürecinde en anlam veremediğimiz olay ise, insanların Türkiye’ye döndüğümüz için bize bazen öfkeli ve saygısızca konuşmaları. Oysa Türkiye’den göç edenlere böyle bir mobbing uygulanmıyor. Bence her ikisi de saygı duyulması gereken şeyler. Gitmek veya gelmek, herkes istediği ve mutlu olduğu yerde yaşamalı” ifadelerine yer verdi.
Çevrelerinde, Türkiye’ye dönmek isteme kararlarına çok olumlu tepkiler almayan aile, “Ancak kararımıza saygı duyuldu. Bize kendi fikirlerini, tecrübelerini dile getirdiler fakat, kimsenin olumsuz büyük bir tepkisi veya davranışı olmadı. Köyümüzdeki insanlar da güler yüzlü ve sevgi dolu insanlar diyebilirim. Almanya’nın havası gibi insanları da bana çok soğuk geldi. Bizim ailemize yakın olmak ve stresten uzak olmayı istememiz de yine belirleyici sebeplerimizden. Almanya’da bizi rahatsız eden ilk faktör elbette ırkçılık ve dediğim gibi insanların soğuk, donuk olması. Bunlara hayatımızın her alanında ve sürekli maruz kalarak yaşamak ve çocuğumuza da yaşatmak istemedik. Elbette, Almanya’nın güzel yanları da var ancak ırkçılığa ve bu soğukluğa maruz kalarak yaşamaya değer bir ülke olarak görmedik” diye konuştu.
‘ALMANYA’DA GÜNLÜK HAYATTA ÇOK FAZLA STRESLE YAŞIYORDUK’
Köyde yaşayan insanların yaş ortalaması ve nüfusun çok az olması aileyi şaşırtan belli başlı olaylardan biri olmuş. ‘Yaş ortalaması çok yüksek olduğundan hayvancılığın yok denecek kadar az olması da şaşırdığımız başka bir olay’ diyen Gedik ailesi, “Köydeki sosyalliğe gelirsek, bu pek mümkün olmuyor ancak şehir merkezine yakın olduğumuz ve ulaşımda sorun yaşamadığımızdan bu sorunu da aşabiliyoruz. Kendi işini yapmak çok güzel ancak bir o kadarda zor olabiliyor, 7/24 ilgili olmak işinin başında olmak zorundasın. Köyde bazen şehirdeki konfor olmayabiliyor ve bu zaman zaman insanı zorlayabiliyor. Burada da ailemizin desteği devreye giriyor ve bu bize çok iyi geliyor. Çocuğumuz da burada çok mutlu. Oğlumuz Hakan bizimle birlikte vakit geçirmeyi çok seviyor. Hayvanlarla ve doğayla iç içe olmak onu pozitif etkiliyor. Maalesef köyde yaşıtları yok ama yazın köye gelen çocuklarla oynayabiliyor” deyip şu bilgileri paylaştı:
“Burada güne daha erken başlıyoruz ve işimiz akşama kadar sürüyor. Yemek aralarında eve gelip dinleniyoruz. Bedensel işimiz yorucu ve çok olsa da, zihinsel olarak daha zinde hissediyoruz. Almanya’da günlük hayatta çok fazla stresle yaşıyorduk ve oradaki sıkıcı hayat olmadığından, doğal olarak köy ve hayvanlarımız psikolojimize iyi geliyor. Köyümüzde fındık ve çay tarımının yanı sıra angus besiciliği ile geçiminizi sağlıyoruz. Hayvancılığa yeni başladık. Hayalimiz kendimizi bu alanda geliştirmek ve işimizi büyütmek. Ayrıca, içerik üretmeye çalıştığımız Almanya'dan Köye Göç adında Youtube kanalımız ve sosyal medya hesaplarımız var. Almanya’da restorancılık alanında edindiğim tecrübeleri ileride kendi restoranımızda kullanmak istiyorum. Ürettiklerimizi kendimiz işlemek ve insanlara sunmak istiyoruz. Bu alanda tecrübeli olmam bu hayalimiz için büyük bir artı.”
'MADDİ BEKLENTİLERLE KÖYLERİNE DÖNERLERSE MUTLU OLMALARI ZOR’
‘Eğer bizim gibi kesin dönüş kararı verenler varsa kendilerine sormaları gereken soru bize göre çok net’ diyen Gedik ailesi, “Hayattan beklentileri ne? Böyle kararları ona göre bilinçli bir şekilde vermek gerekiyor. Öncelikle köyü ve yapacakları işi kesinlikle sevmeliler. Sadece maddi beklentiler için köye dönmeleri sonucunda mutlu olmaları çok zor olacaktır. Ne iş olursa olsun aniden bir şeye karar verip hareket etmeden, hazırlık ve plan yaparak bir yola çıkmalarını bu yönde çok araştırma yapmalarını tavsiye ediyorum. Almanya’da yaşam genel olarak monotondu. Köyde ise çok yönlü, renkli bir yaşam var” ifadelerine yer verdi. ‘Göç kararlarını verdikten sonra eşiyle birlikte bu kararı hayata geçirmek adına maddi ve manevi hazırlık yaptıklarını dile getiren Uğur Gedik, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Bunu yaparken zaman zaman çok zorlandık, şimdi ise bunlar için 'iyi ki yapmışız' diyoruz. İyi ki plansız, aniden gelmedik ve iyi ki birbirimizi bu yolda destekleyip, bunun için çabaladık. Yolumuz ve çabamız hâlâ devam ediyor, bunları yine birbirimize destek ile aşmayı umuyoruz.”