23.11.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:
Kadriye'nin öyküsü bu. Kadriye'nin kısacık yaşamının trajik öyküsü. 15'indeydi Kadriye, geçen hafta "namus uğruna" abisi tarafından ölümle cezalandırıldığında. Ve karnında 5,5 aylık bebeği vardı bu küçük kadının. Diyarbakır'da, sokak ortasında keser ve taşlarla kafası ezilerek öldürülmesinin nedeni de küçük bir "kadın" olmasıydı zaten. Suçu, dayısının oğlunun tecavüzüne uğrayıp hamile kalmaktı!
Ve Ahmet, kız kardeşini öldüren abi. Abi dediysek, o da sadece 19'unda. Ailesinin iddiasına göre 19 bile yok, 17 henüz. Nüfusa yanlış yazılmış yaşı. Tıpkı Kadriye'nin adı gibi. "Kader" diyorlar onlar Kadriye'ye. Öldürülmesine de "kader" dedikleri gibi.
15 yaşındaki Kadriye'nin hemencecik bitiriliveren yaşamını, onu ölüme götüren nedenleri, bunun arkasındaki düşünceyi anlayabilmek için Diyarbakır'a gitmek ve aileyi bulmak istiyoruz.
Onlara ulaşmak kolay olmuyor. Ne bir ev telefonları var, ne de doğru düzgün bir adresleri. Telefonla ulaşabildiğimiz tek akrabaları da yalnız Kürtçe konuşuyor. Zor da olsa derdimizi anlatıyoruz. Kadriye'nin annesi çağrılıyor ve ona "Bu töreyi, yaşadıklarınızı, düşündüklerinizi dinlemek istiyoruz" diyoruz. "Başımız üstüne" diyor yalnız. Ve Diyarbakır'da, bir gece vakti odalarına konuk oluyoruz.
Onları bulduğumuz yer, bir gecekondu mahallesi. Bir tek anaları ağlıyor. En çok cezaevine giren oğullarına, sonra ölen kızlarına ve sonunda da sefaletlerine.
Yarı yıkık bir tek odanın muşambayla kaplı penceresinin önünde konuşuyoruz. Namuslarıyla kaderleri, yoksulluklarıyla sevgileri arasında sıkışmış insanlar. Kadriye'lerine ağıt yakıyor, ama daha çok Ahmet'lerine üzülüyorlar. Bir kararsızlık ya da çelişki değil onlarınki. O kadar karmaşık değil. Çok daha basit. İnanılması çok zor gelen bu olay, onların sözlerinde basitleşiveriyor birden. "Kader" oluveriyor, "normal" oluveriyor.
Aslında foto muhabiri arkadaşım Bünyamin Aygün'ün sorduğu soru bütün hikayeyi özetliyor: "Yani kardeşiniz ölmeseydi başınız dik gezemeyecek miydiniz?" İyi mi oldu demek istiyor, memnun musunuz demek istiyor. Yanıtsa kanımızı donduruyor: "Evet."
Kadriye neden öldü, ölmeli miydi gerçekten, kim suçlu bu işte, kim sorumlu...
Cezalandırılan genç kız Kadriye'nin ın ailesine bunları soruyoruz. Anlatıyorlar. Bir kez daha şaşırıyoruz. Aynı soruları sokaklarda karşılaştığımız insanlara soruyoruz. Ve hep aynı ürpertici yanıtı alıyoruz: "Bacısını öldürmesi normaldir!"
İşte Kadriye'nin ve bu töreyi yaşayan insanların öyküsü...
Saime Demirel (anne): Kimsenin haberi yoktur. Bir gün kız evde yalnızken dayısının oğlu gelmiş. Küçük oğlana, Murat'a para vermiş, "Çık oyna" demiş. İçeri girmiş. Kıza tecavüz etti. Bu hale koydu. Sonra gene gelmiş, kızı korkutmuş. "Söylersen hem seni hem anneni öldürürüm" demiş. Kızım da korkudan söylememiştir. Kızım çok küçüktür. Kızımın söylediğine göre altı-yedi defa yapmış.
Saime D.: Yok. Oğlum Ahmet bir gün eve gelmiş ve bunları evde birlikte görmüş ama çocuk kaçmış. "Anne" dedi, "ben bunu öldüreceğim. Ya da kendim öleceğim". Zor durdurdum. Kızım hâlâ bize anlatmadı. Oğlum görünce dayı oğlu da korkup karakola gitti. Bizi şikayet etti. "Burnumdan kan gelirse bunlar sorumlu" dedi. Kızımı karakola götürdüm. İfade verdi. Sonra da doktora götürdüm. 5,5 aylık hamile çıktı. Öyle öğrendik. Hepimiz yıkıldık. Yapacak başka şey yoktur. Ben de dayı oğlunun evine aracı gönderdim. "Madem böyle bir şey geldi başımıza, alın kızı götürün" dedim. "Bir kötülük olmasın. Kimse duymasın. Biz sizi temizleyelim, siz de bizi temizleyin" dedim. Onlar "Biz ölmeye razıyız. Kızınızı istemeyiz" dediler. Yani kabul etmediler. Hem kirlettiler kızı hem bıraktılar. Sonra kızım anlattı olanları. "Anne" dedi, "olmuştur ama ondan başka kimse yoktur. Beni tehdit etmiştir". Kocam zaten alkolik. Anlamaz bir şeyi.
Süleyman Demirel (babası): Benim aklıma gelmedi hiç. Çünkü kız dışarı bile çıkmaz. Çarşıya bile gitmez.
Saime D.: Yok. Sevmiyordu ama namusunu kurtarmak için evlenmeye razıydı. Tekrar büyük kızımı gönderdim. Dedim ki, "Madem kabul etmiyor, gelsin kızımla yüz yüze dursun. Gene 'Ben bir şey yapmadım' derse, biz bu işten vazgeçeriz." Kızımı dövmeye kalktılar. Bunu da kabul etmediler.
"Üzerini aradım, çıkan bıçağı aldım ama bir yere önceden satır saklamış"
Saime D.: Olayın ortaya çıkmasından 27 gün sonra öldürdü. Belki evlenir diye düşünüyordu. Evlenemeyeceği anlaşılınca, ben kızı her gün başka bir komşuya gönderdim. Ama komşular da çekiniyordu. Ahmet gelir de kızı onların evinde öldürür diye kızı istememeye başladılar. Ben de kızı eve getirdim. Getirdiğim gün de öldürdü zaten.
Saime D.: Ahmet geldi, kızı evde gördü. Ahmet fırında çalışıyordu. İşten gelmişti. Kızıma "Bacım gel konuşalım" dedi. Elini omzuna attı. Kötü davranmadı. Üstünü aradım çünkü öldürür diye düşünüyordum zaten. Küçük bir bıçak çıktı cebinden. Onu aldım. Bir dışarı çıkalım, dolaşalım dedi. Kızın karnı da iyice büyümüştü. Baktım kapının önünde oturdular konuşuyorlar. İki kere pencereden baktım, bir şey yok. Sakin görünce buraya uzandım. Uyumuşum. Birden seslerle fırladım. Kalabalık sesi geliyor. Polisler gelmiş. "Ne oldu?" dedim. Ahmet'i arıyorlar. "Burada değil" dedim. Kızı götürmüş. Bir yere satır saklamış. Satırla vurmuş. Sonra da taşla vura vura öldürmüş, kaçmış.
Saime D.: Hayır. Bunu Ahmet kendi kendine yaptı. Ben engel olmaya çalıştım. Zaten büyükler kabul etmezdi. Aileyi toplayıp sorsaydı, amcaları Ahmet'i öldürürlerdi kızı öldürmesin diye.
Saime D.: Parasızlıktan. Yoksulluktan. Yatak parası, ilaç parası isterler diye korkudan gidemedik.
Saime D.: Kocam belediyede çalışırdı, atıldı. Ben de 140 milyona hasta bir kadına bakıyorum. Evimiz tek odadır. Sekiz kişi hepimiz aynı odada yatarız. Kocamla ben şu perdenin arkasında yatarız. Çocukların hepsine yere yatak sererim. Parasızlıktan bir tek Murat'ı okula gönderebildik. Hiçbirimiz okuma yazma bilmeyiz. İstanbul'da yaşayan en büyük oğlum yankesicilikten hapistedir. Yılmaz askerden yeni gelmiştir. Ahmet hapistedir. Ama Allah razı olsun, belediye yiyecek yardımı yapar.
"Kızlar fotoğraf çektirmez"
Saime D.: Kızların çektirmesi adet değildir. Erkekler çektirir. Sevmeyiz. Burada adetler böyledir. Namus önemlidir. Büyüklerin lafı önemlidir. Bizim burada çocuğun kiminle evleneceğine de büyükler karar verir. Çocuk karışmaz. Namus çok önemlidir yani. Bir kere evlendin mi de ölünceye kadar boşanmak da yoktur.
Yılmaz Demirel (abisi) : Doğrudur. Ben evleneceğim zaman da büyüklerim seçer. Kız için de böyledir, erkek için de. Evlilik öncesinde de bir şey olmaz. Öyle kızla sokağa çıkma, görüşme filan olmaz. Şimdi biz böyle görmüşüz. Kolay değildir kardeşimin durumunu kabul etmek.
Saime D.: Yaygındır. Normaldir. Çok kişinin kuması vardır. Alışmışız. Ama paran varsa kuma alırsın. Bakabiliyorsan. Yoksa alamazsın. Komşuların çoğunun kuması vardır. Alışmışız biz.
Saime D.: Normaldir.
Saime D.: Onu bilmem. Hakkıdır.
Süleyman D.: Üç kadın almaya izin vardır.
Saime D.: İstemez miyim! Kız nasıl olsa öldü. Bari oğlum sürünmesin. Benim iki ciğerim birden gitmiş. Artık olan olmuş, ne yapalım. Ben ikisine de yanarım. Birini toprağın altına verdim. Öbürünü aldılar, götürdüler.
Süleyman D.: Ben hem kızım hem oğlum için üzülüyorum. Haklı mıdır haksız mıdır bilmem. Pişman olup olmadığını da bilmem. Ama çıksın isterim.
Süleyman D.: Sinirliydi. 19 yaşında. Aslında 17 ama biz okul için yaşını ileri yazdırdık. Başımıza geldi bir kere.
Saime D.: Niye kızalım artık? Olan olmuş. O da üzülür bir şey dersek.
Yılmaz D.: Çıkınca büyükler iki tokat atar, kapanır konu. Herkes affeder. Çünkü yaptığı normaldir.
Yılmaz D: Töre değildir. Normaldir öldürmesi. Normal bir şeydir, abisidir. Şuurunu kaybetmiş. Olayı öğrenince öldürmüş. Gençtir. İnsan namusu için yaşar. O da görmüş, dayanamamış, öldürmüş.
Yılmaz D.: Ben de bacımı öyle görsem, yaparım. Ben de öldürürdüm. İnsan öğrenince dayanamaz. Ben İstanbul'da yaşıyorum. Ölünce öğrendim olanları. Namus önemlidir.
Yılmaz D.: Ben sokağa çıkamıyordum. Kimsenin yüzüne bakamazdık böyle kalsaydı. Kafamızı kaldıramazdık.
"Üzüldüm ama Ahmet'i affettim, Allah da affetsin"
Yılmaz D.: Gene kaldıramıyorum ama şimdi farklıdır. Söyletmeyin.
Saime D.: Bize daha önce söyleseydi biz giderdik çocuğu aldırırdık. Kimseye bir şey söylemezdik. Herkese de kızın damdan düştüğünü söylerdik. Gene başkasına verirdik.
Yılmaz D.: Bir yandan üzüldüm. Kardeşimdir. Ama Ahmet için de üzüldüm. O da normal bir şey yaptı, hapse girdi.
Leyla Aysel (kız kardeş): Ben de üzüldüm tabii. Ben affettim Ahmet'i, Allah da affetsin. Kim olsa erkek kardeşimin yerinde, aynısını yapardı. Ben de yapardım. İnsan bu dünyada namusu, şerefi için yaşıyor. Kardeşim bunu gizlediği için bu ölüm cezasını hak etti. Açıklamış olsaydı böyle olmazdı. Ahmet bana danışsaydı öldüreyim diye, büyüklerimize danışalım derdim. Öldürme demezdim ama bir danışalım derdim.