Kültür Sanat Aşk’a, İstanbul’a, ruh’a dair...

Aşk’a, İstanbul’a, ruh’a dair...

15.11.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Aşk’a, İstanbul’a, ruh’a dair...

Aşk’a, İstanbul’a, ruh’a dair...


Kulis / AYÇA ATİKOĞLU


       Orta yaşlı karı - kocalar, öğrenciler, köylüler, işçi tipli delikanlılar, yaşlı kadınlar, herkes “aşkı ve cinayeti" dinlemeye gelmişti.
       - Aşk’ta iyi kötü kavramı yoktur. Kötülük diri bile tutabilir aşkı. Aşk hastalıktır, tehdittir. Bu işin sonu cinayettir, diyordu polisiye romanlar yazarı Ahmet Ümit.
       - “Ben aşık olduğumda bir erkeğin hiçbir şeyinden iğrenmiyorum ne tırnağının kirinden, ne saçının yağından, kirini öpmek isteyebiliyorum, kusurlarını kabul ediyorum" diyordu Mine G. Kırıkkanat.
       Ahmet Ümit bir yaşamda birkaç kereden fazla aşık olunamadığı inancındaydı.
       Mine ağırlıklı olarak cinayetten bahsetti, Ahmet Ümit aşktan.
       “Ben enformasyonumun büyük bölümünü polisiye romanlardan alırım. Örneğin Abdullah Öcalan’ı seks makinesi olarak yazan Gerard Deville, genellikle ağır pornografik romanlar yazıyor. Deville her ay dünyanın en önemli olayına dair bir kitap yayımlıyor. Örneğin Öcalan kitabı çıktığında yakalanalı henüz 15 gün olmuştu. Romanda Öcalan’ın Yunanistan’da kimin tarafından saklandığı bile yazılıyor ki bu o tarihte bilinmiyordu. Ancak bir süre sonra doğrulanacaktı" diye anlatıyor Mine.
       Tutku, aşk, cinayet sözcükleri sürekli iç içe geçiyor.
       Ahmet Ümit bir benzerimizi aradığımıza inanmıyor, bir benzerimiz olduğuna da!" Hepimiz yalnızız. Ruhlarımız da yalnız. Orgazmı bile ortak olamıyoruz, nadiren ortak olduğumuzda bile aldığımız zevkler farklıdır" diye anlatıyor.
       Mine “Aşk ve cinayetin birlikteliği, ölüm ve yaşamın birlikteliği gibidir. Aşk doğumu da içerir ölümü de. Aşk ile ölümün ortaklığının nedeni daha çok mülkiyet duygusudur." diye devam ediyor.
       Kadınları orgazm olmayan erkeklerin kompleksli olduğunu, zaten kompleksiz, paylaşımcı erkeğin çok az olduğunu anlatıyor sonra. Aklına gelen tek örnek hep yaratan ve hep terk edilen Roger Vadim oluyor.
       ***
       İlber Ortaylı etrafa müstehzi, muzaffer bakışlar fırlatıyor. Bir tarihçi olarak salonun ağzına kadar dolu oluşu, milletin yerlerde sürünmesi başka türlü kutlanamaz zaten. 40 yıllık Boğaziçi Üniversiteli John Freely, o eski misyoner tiplere benziyor, pembe yanakları ile iç açıcı.
       İlber Ortaylı “Türklerin konuları vardır, Cumhuriyet, Ermeni meselesi, İstanbul gibi. Bu konularda tarihçi olmayanlar da benim kadar konuşur. Şimdi bu şehirde bir milyon İstanbullu ya oturuyor ya oturmuyor. İstanbul’da oturanların yüzde 60’ı İstanbul’u bilmiyor. Geriye kalan yüzde 40, bu barbar sürüsünden şikayet ediyor. Ancak onlarınki de folklor muhabbeti. Yok Park Otel’e giderlermiş. Oradan Degüstasyon’a uğrarlarmış. Kadıköylüler sur içini bilmez, Leventliler hayatlarında en fazla iki kere gitmişlerdir Üsküdar’a." diyor.
       John Freely ise kısa konuşmasına şöyle başladı: “Küçükken ben de mezar taşı çalardım, çünkü babam mezarcıydı." İrlanda’daki köylülükten ailece New York’taki şehirliliğe geçişlerini anlatan Freely, İstanbul’un en çok ruhunu seviyor.
       “Bu şehirde son 40 yılda korkunç şeyler oldu. Hemen her şey yıkıldı. Ama şehrin ruhu hâlâ var. Böyle şehirler hisli ve dağınıktır. Örneğin Boğaziçi’nde tam 61 ülkeden insan var."
       ***
       Ey ruh geldiysen üç kere vur!.. Gerçekten de ruh sahibi geldi ve Marlo Morgan hepimizin kapısını tıklattı.
       “Bir Çift Yüreköi Aborjinlerin öyküsü gibi okuyanlar da oldu, dünyanın ne çok nimeti varmış diyenler de, benim gibi spiritüel, tasavvufi bir metin gibi değerlendirenler de. O yüzden Morgan’ın konuşmalarından da herkes istediği mesajı aldı.
       Sekiz yıl önce 55 yaşındayken Avustralya’nın yerlileriyle 4 ay çölde yaşayıp böcek yiyip, kumda yatmak zorunda kalan Donna Karan giyimli bu Amerikalı doktor, dersini o kadar iyi öğrenmiş, ki, TÜYAP’ın önündeki ayakkabı boyacısı çocuğun elinden tutup, şakalaşıp birlikte yürüyebiliyor. Marlo Türklerin çok derin, çok ruhani olduğunu gözlemlemiş. Okurların çoğunun kadın olmasına şaşırmamış, bunu erkeklerin ruhu yok şeklinde de yorumlamamış.