Kültür Sanat Sosyolojinin son prensinden...

Sosyolojinin son prensinden...

26.12.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sosyolojinin son prensinden...

Sosyolojinin son prensinden...





Sosyolojinin son prensinden...
Önyargı, stereotip ya da ayrımcılık. Sonuçta hepsi aynı kapıya çıksa da yine de aralarında "nüans farkları" var. Böyle diyor Alphons Silbermann. Kim mi Silbermann? Nazi Almanyası’ndan kovulmuş, ailesinden 11 kişi toplama kamplarında ölmüş, gay, "kadın düşmanı" bir sosyolog, bir sanat tarihçisi.
Evet, kadın düşmanı. Ama nasıl düşman? Apolitik biriyim diyenlere tembelce bahaneler öne sürüyorlar ya da aşırı derecede aptallar diyecek kadar lafını esirgemeyen ya da vakti zamanında (mültecilik yıllarında) apolitik göründüğünü itiraf edecek kadar açık sözlü, öte yandan hayli renkli bir maziye de sahip bir düşman. Öyle bir mazi ki içinde hukuk, sanat tarihi ve sosyoloji öğrenimi, 2. Dünya Savaşı sırasında doğum yeri Almanya’yı terk edip önce Hollanda’ya, onun ardından Fransa’ya, onun da ardından Avusturalya’ya göç etmek ve orada hamburger kralı bile olmak var.
"Düşmanlık" meselesine gelince o, niçin kadın Einstein ya da kadın Descartes olmadı ya da kadınlar arasından niçin bir Wagner, bir Van Gogh, bir Shakespeare çıkmadı sorusunu tartışmaya açmasında gizli değil. Ya da biyolojik olarak kız çocuklarının doğumdan başlayarak erkek çocuklara oranla çok daha hızlı geliştiklerine ya da istatiksel olarak kadınların erkeklere oranla daha uzun yaşadıklarına dikkat çekmesinde de değil. "Zayıf cinsiyet" önyargısının tespitinden hemen sonra "Şimdiye dek, hiçbir zaman cinsiyetler arasında bir eşitlik olmadığı görüldüğü halde, kim cinsiyetlerin eşitliği için çabalarsa çabalasın, yüzyıllardır süren bu önyargıyı yıkamayacaktır," diyor Silbermann.
"Kadının imajı," diye ekliyor: "Öncelikle erkeğin gereksinimlerine göre, eğitim politikası, iş piyasası politikası ve bunun yanında toplumsal politikanın çabalarıyla şekillenmektedir. Oranlar yükselip alçalsa da, kadın, politikada, meslekte, iş yerinde, dinsel işlerde ya da medyada, yani nerede olursa olsun, kendisine karşı toplumda gitgide daha güçlenen kadın karşıtı akıma şaşırmalıdır. Çünkü "zayıf cinsiyet" önyargısıyla hareket eden erkeklerin basmakalıp şartlanmışlıklarına göre kadın, dedikoducu, laf ebesi, aynı zamanda önceden bilinemeyen, içten pazarlıklıdır ve yine o, çok anlamlıdır ve baştan çıkarma gücüne de sahiptir. Televizyonlarda kadınlar sert erkek sporlarını yorumlarlarsa, süslü püslü kızlar, alışageldiği üzere erkek politikacı konular üzerine yorumlarda bulunurlarsa, bu saygısızlıkları algılamak için, ille de kadın karşıtı ya da önyargılarla yüklü kadın düşmanı olmak gerekmez." Velhasıl kelam, Silbermann’ın "Önyargılarla Yaşama - Bütün Giritliler Yalan Söyler" adlı kitabı çoğu görüşüne katılmasanız da, hatta yer yer muhafazakar ya da tek yanlı bulsanız da, önyargıların yaşamımıza nasıl yön verdiğini, nasıl sınırladığını, özgürlüğü ve özgürlükleri gasp ettiğini fark etmek için kaçırılmaması gereken bir kitap.

Alphons Silbermann
İnceleme
150 s.
Çeviri: Yasemin Bayer
Telos Yayınları / Fiyatı: 5.000.000 TL.







































Yazarlar