Kültür Sanat "Sinema sektörü belli bir yaş grubuna acımasız"

"Sinema sektörü belli bir yaş grubuna acımasız"

03.07.2017 - 17:48 | Son Güncellenme:

Tiyatro ile başladığı kariyerini sinema ve televizyonda taçlandıran başarılı oyuncu, yazar ve oyun yönetmeni Ayşen İnci oyunculukla ilgili deneyimlerini paylaştı. Tiyatro ile sinema oyunculuğundaki farklılıkları yorumlayan İnci, özellikle sinemanın belli bir yaş grubuna acımaz davrandığını söyleyerek; "Merly Streep, Judi Dench gibi oyuncular bu yaşında olağanüstü roller oynayabiliyor, keşke bize de bu şanslar verilse" diye konuştu. İşte Ayşen İnci'nin samimi röportajı;

Sinema sektörü belli bir yaş grubuna acımasız

Uğur Ugan: Oyunculuk kariyerinize tiyatro ile başladınız. Sizi daha sonraları sinema filmleri ve TV dizilerinde de izledik. Rahmetli Gazanfer Özcan’ın şöyle bir cümlesi vardı: “Sinemaya bir türlü alışamadım. Film çekilirken bana şuraya doğru, ışığa bak diyorlar. Fakat ben orada hiç kimseyi göremiyorum” demişti. Siz tiyatro kökenli biri olarak sinema ile tiyatro arasında nasıl bir ayrım görüyorsunuz?

Haberin Devamı

Ayşen İnci: Bizler için oyunculuk hiç farketmese de biz tiyatrocuların çok daha büyük oynadığı söylenir. Televizyonda, dizilerde ve sinemada bu oyunculuğu biraz daha küçültmemiz istenir. Biz 300-400 kişilik salonlarda en arkadaki seyircinin duyacağı şekilde oynuyoruz. Bu yüzden sesler daha yüksek olabiliyor, oyunculuk daha büyüyebiliyor. Ben her halükarda gerek dizilerde gerek tiyatro da olsun büyük oyunculuktan kaçan, doğal ve sade olmaya çalışan bir oyuncuyum. Orada belli bir kareye sıkışıp kalıyorsunuz. Sinemada onun karesinden çıkmamak, taşmamak, çok büyük şeyler yapmamak durumunda kalıyorsunuz. Oysa tiyatroda bütün bir sahne sizin.

"Sinema yönetmen, tiyatro oyuncu işi"

U.U.: Sinemaya bu yönüyle oyuncuyu daha daraltan bir alan mı?

Haberin Devamı

A.İ: Tabii onun da belli bir kuralları var onlara uyuyorsunuz ama sahnede insan kendini çok daha özgür hissediyor diyebilirim.

Sinema ve televizyon daha çok yönetmen işi. Tiyatro daha çok oyuncu işi. Hiçbir zaman yönetmenin önemini yadsımıyorum. Çok iyi bir yönetmen oyunculuk olarak çok parlak olmayan birini bile gayet iyi bir şekilde oynatabilir. Onu sanki iyi bir oyuncuymuş gibi seyirciye sunabilir ama tiyatro öyle değil. Hep söylüyoruz ya; “Oyuncunun er meydanı tiyatro” diye. Tiyatro da oyuncu tamamen tek başına ve seyirciyle sınavı kendisi veriyor.

U.U.: Sinemada yer alan oyuncular sizce tiyatro kökenli olmalı mıdır? Tiyatro eğitiminden gelmenin sinemada avantajları-dezavantajları nelerdir?

A.İ: Sinema ve televizyon için eğitim illa ki şart demiyorum. Fakat eğitim elbette pek çok şey katıyor. En azından tiyatrodan gelenlerin inanılmaz bir sahne disiplini vardır. Dublaj çekilen işlerde bile ben çoğu zaman sanki sesli çekiliyormuş ya da bir tiyatro oyununa hazırlanıyormuş gibi evde çalışıp öyle giderim. Çünkü o zaman işler inanılmaz şekilde kolaylaşıyor. iş çok da kolay çıkıyor. Bazen dublajlı işlerde insanlar oradan sufle gelmesini bekliyor, duruyor, sufle geliyor, tekrar söylüyor bu ritmi son derece düşüren bir şey. Tiyatrodan gelmenin çok büyük artıları var. Rolü irdelemek gibi, onu en iyice dibine inmek onu her yönüyle incelemek, doğru yorumu bulmak gibi. Bizler çok ciddi bir şekilde bir masabaşı çalışması yapıyoruz oyunlarda. O karakterleri çok derinlemesine inceliyoruz. Diğer işlerde de gerek sinemada gerek dizilerde yine aynı şekilde yaklaşıyoruz. İşleri farklı bir şekilde ciddiye alma yönümüz var. Ama bu demek değildir ki illa ki tiyatrocu olacak. Bir de şu var; çok iyi tiyatro oyuncusu olup aynı başarıyı sinemada yakalamayan da var. Sahnede çok başarısız olup, sinemada çok başarılı olan oyuncular da var.

Haberin Devamı

Sinema sektörü belli bir yaş grubuna acımasız

U.U: İkisinin disiplinleri birbirinden farklı şeyler mi peki? Bir oyuncunun tiyatro eğitimi almasıyla sinema eğitimi alması arasında çok büyük bir fark görüyor musunuz?

A.İ: Oyunculuk eğitiminde çok büyük bir fark görmüyorum. Neticede oyunculuk oyunculuktur. Sadece ikisinin başka kuralları var. Daha küçük oynamak, daha yüzünle gözünle oynamak gibi. Onun dışında oyunculuk açısından değişen çok fazla bir şey yok.

"Bir kadının oynayabileceği en güzel rollerde oynadım"

U.U: Bir tiyatro oyunu olarak içinizde kalan bir ukde var mı? Keşke şu rolü ben oynasaydım dediğiniz?

Haberin Devamı

A.İ: Ben çok şanslı bir tiyatro oyuncusuyum. Çünkü gerçekten bir kadın oyuncunun karşısına çıkabilecek en güzel rollerde oynadım. O açıdan kendimi çok şanslı buluyorum. 2007 yılında Devlet Tiyatrosu’nda bir MS hastasını oynadığım Tek Kişilik Düet adlı oyun o kadar muhteşem bir roldü ki bir kadın oyuncunun hayal edebileceği en güzel rollerden biriydi. Bunun gibi bir çok rol var. Yabancı yönetmenlerle çalıştım, güzel oyunlarda çok değerli oyuncularla çalıştım. İçimde çok fazla kalan bir şey değil ama mesela zamanında Cüneyt Gökçer hocamızdan izlediğim beni çok etkileyen Don Kişot Müzikali vardır. Olağanüstü güzel bir müzikaldir. Mesela orada oynamayı isterdim.

U.U: Hangi rolde?

A.İ: Aldonza.

"Belli bir yaşa gelince hep anneanne, teyze rolleri veriliyor"

U.U: Peki sinema için bir filmde ah şunu ben oynasaydım dediğiniz bir rol var mı?

A.İ: Daha çok yabancı filmleri izlediğim zaman oluyor açıkçası. Özellikle benim yaş grubumdaki bir kadın oyuncu olarak baktığımızda; Türkiye’de ister dizi sektöründe ister sinema sektöründe benim yaş grubuma çok fazla şans tanınmıyor. Zaten tiyatro bile öyle. Baktığınız zaman erkek ağırlıklı roller daha fazladır. Kadın rolleri daha azdır. Belli bir yaşa geldikten sonra bakıyorsunuz özellikle sinemada sizin yaş grubunuza yönelik hiçbir rol göremiyorsunuz. Gerçi yabancı sanatçılar da şikayet ediyorlar bundan. Ama onlar bize göre çok daha şanslı. Bir Merly Streep bu yaşında olağanüstü roller oynayabiliyor. Pek çok oyuncu öyle. Ben bir film izlemiştim Lavanta Kokulu Kadınlar diye Judi Dench ve Maggie Smith’in sadece iki yaşlı kadının başrol oynadığı olağanüstü güzel bir filmdi. Keşke bize de öyle şanslar tanınsa. Belli bir yaşa gelince işlevi olmayan anne rolleri, teyze rolleri, anneanne rolleri falan. Dizi sektörü ve sinema sektörü tiyatroya göre daha acımasız.

Haberin Devamı

Sinema sektörü belli bir yaş grubuna acımasız

"İstanbul piyasa ve eğlence, Ankara kültür sanat yeri gibiydi"

U.U: Ankara Devlet Tiyatrosu, Ankara Sanat Tiyatrosu düşünüldüğünde Ankara’nın Türkiye’deki kültür sanat hayatına çok büyük bir etkisi olduğunu görüyoruz. Sizde Ankaralı bir sanatçı olarak mesleğinize Ankara’da başlayıp daha sonra İstanbul’a geldiğinizi biliyoruz. İstanbul ise Ankara’nın karşısında yeşilçamın merkezi gibi. Ankara’dan gelen bir oyuncu olarak İstanbulla Ankara arasında nasıl bir ayrım görürsünüz? Ankara’dan gelen oyuncuların hep bir şikayeti vardır: Oradaki dostlukları, samimiyeti bulamadık gibi.

A.İ: Kesinlikle öyle. Ben Ankara’da öyle bir dönem geçirdim ki tiyatroların özellikle devlet tiyatrosunun çok parlak olduğu, olağanüstü oyuncuların seyredildiği ve olağanüstü seyircilerle buluştuğumuz bir yerdi. Ankara seyircisi denildiği zaman hep farklı yerlere konulur. Çünkü orası bir memur şehri olmanın getirdiği çok sağlam bir orta sınıfa sahip. Orada insanların sanata bakışı çok farklıdır. Ben bir memur çocuğuyum. Sürekli biz baleye, tiyatroya, operalara giderdik. Bunlardan hiçbir zaman uzak kalmazdık. Orada eğlence denildiği zaman eğlence artı kültür düşünülürdü. İstanbul ise hep eğlenceye yönelik bir yermiş gibi gelirdi. Sanki İstanbul’da piyasa işi eğlenceye dönük işler yapılırmış da Ankara işin daha çok sanata ağırlığını verirmiş gibi düşünülürdü. Çok da fazla yanıldığımı sanmıyorum ama son dönemleri bunun dışında bırakıyorum. Çok güzel alternatif tiyatrolar çıktı çok güzel işler yapan. Ama o dönem genellikle Ankara çok üstündü İstanbul’a göre. Ben mesela İstanbul’da insanların her şeye ne kadar güldüğünü görünce çok şaşırırdım.

U.U.: Ankara izleyicisi bu yönüyle çok özel sanırım. Zor beğenir, zor alkışlar değil mi?

A.İ: Evet evet, kesinlikle. Gerçi şimdi diyorlar ki Ankara seyircisi de çok değişti.

U.U.: Son yıllarda Ankara’da hiç oyun sergilemediniz mi?

A.İ: Ankara’da 2000’lerin sonunda bir oyun sergilerken yaşlıca bir kadın tak tak yürüyüp sahnenin önüne geldi. Başını kaldırdı ve dedi ki; “İyi ki geldiniz, sizi çok özlemiştik” Ben de o an tabii gözyaşları dökülmeye başladı. O eski bir izleyici tabii. Beni izlemiş , takip etmiş ve özlemiş. Bu olağanüstü bir şey. İşte Ankara izleyicisi böyle bir seyirci. Oraya giden özel tiyatrolardan arkadaşlarımızın zaman zaman paylaşımlarını okuyorum; Ankara’da çok güzel karşılandıklarını, çok iyi tepkiler aldıklarını söylüyorlar.

Sinema sektörü belli bir yaş grubuna acımasız

"İstanbul'a gelince büyük hayalkırıklığına uğradım"

U.U.: Özlüyor musunuz Ankara’yı?

A.İ: İlk yıllarım çok zor geçti çünkü ben hakikaten Ankara’yı çok severdim. Oranın dostluğu çok farklıydı. Burada onu bulmak çok zor. Çok zorlandım, çok özledim ilk zamanlar. Tiyatro salonlarını çok özledim buraya ilk geldiğimde büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. O zamanlar mesela Nedim Saban’ın tiyatrosu Şişli’de bir pasajın içindeydi. Ben görünce nasıl olur diye hayal kırıklığına uğradım. Sağında solunda dönercilerin olduğu bir pasaj . Oysa bizim Ankarada çok güzel sahnelerimiz vardı. Büyük Tiyatro, Şinasi, Akün, Küçük Tiyatro, Yeni Sahne gibi. Yani tamamen tiyatro binası olarak yapılmış. Böyle AVM’lere falan sıkıştırılmış gibi yerler değildi.

U.U: Bunları cumhuriyetin bir kazanımı olarak görmemiz gerekir değil mi? Cumhuriyetin bir kültür başkenti oluşturmak amacıyla Ankara’ya yatırımlar yaptığını görüyoruz.

A.İ: Kesinlikle öyle. Ben ilk geldiğimde inanılmaz bir hayal kırıklığı yaşadım. Hala o tiyatroları, o binaları çok özlüyorum. AKM ve Taksim Sahnesinin yıkılmasıyla birlikte bize ait sahne düzgün bir sahnemiz kalmadı.

Sinema sektörü belli bir yaş grubuna acımasız

"Alışverişten çıkıp elinde poşetiyle tiyatroya gelen var"

U.U.: Tiyatroların alışveriş merkezlerine hapsedilmesi gelen izleyici profilini de buna göre değiştirdi mi sizce? İnsanlar çabuk tüketilir şeyler mi istemeye başladılar?

A.İ: Burada biz devlet tiyatrosu olarak kapalı gişe oynuyoruz. Enteresan bir seyirci oluştu. Bakıyorsunuz alışverişe gelmiş ama oyunda izlemek istiyor. Elinde poşetleriyle ‘haşur huşur’ sesler çıkararak. Böyle bir seyirci de var açıkçası.

"Küçükçekmece'de Godot'yu Beklerken sahneyemezsiniz!"

U.U.: Nitelik açısından gelen oyunlar da buna göre değişti mi? Kolay anlaşılır, çabuk tüketilir bulvar komedilerine mi döndü?

A.İ: Şöyle ki bir Cevahir Sahnemizde güzel oyunlar sergilenebiliyor ama mesela Küçükçekmece’de halkın daha rahat anlayabileceği, daha kolay seyredebileceği, müzikli oyunlar, komediler gibi repertuar yapma gereği doğdu. Küçükçekmece’de bir Godot’yu Beklerken’i sergilemezsiniz.

U.U.: Sıkılır mı seyirci sizce?

A.İ: Oranın seyirci profilinin sıkılacağını tecrübelerle gördük.

"Sizin samimiyetinizi gören seyirci saygı duyar"

U.U.: Peki yıllardır Anadolu turnelerine çıkanlar Anadolu’nun en ücralarında bile Shakespeare’i, Brecht’i sahnelediler. Oradaki izleyicinin sıkılacağını göz önünde bulundurarak mı yola çıktılar?

A.İ: Çok enteresan bir şekilde bazı oynadığınız çok ciddi oyunlar bazen çok güzel seyirci bulabiliyordu. Bazı oyunlarda son derece hüsranla sonuçlanıyordu. Ben biraz da şuna bağlıyorum. Bahsettiğim Tek Kişilik Düet tamamen MS hastalığıyla ilgili bir oyundu ve aslında sıkıcı bir oyundu. Sürekli sıkıntılar, problemler hiç iç açıcı bir tarafı yoktu. Biz bu oyunla Erzurum, Kayseri gibi yerlere gittik. Ben oraya giderken 'eyvah' dedim. Bu çünkü zor bir oyun. Bir de o dönem Sihirli Annem’in çok revaçta popüler olduğu bir dönem. Afişte resmi gören bilet alıyor. Ben ciddi bir endişe yaşadım. İşte çoluk çocuk bunları nasıl tutacağız, seyirci ne yapacak? diye. Fakat ben her zaman şunu savunuyorum. Bir şeyi iyi yaptığınız zaman mutlaka karşı taraftan bir takdir görüyorsunuz. Prensip olarak ben hiçbir zaman oyunumu değiştirmem ve bozmam. Benim için Ankara’ymış, İstanbul’da bir galaymış, Çorum’da bir oyunmuş hiç fark etmez. İstanbul’da bir galada en korktuğumuz eleştirmenlerin karşısında nasıl oynadıysam Erzurum’da da, Kayseri’de de öyle oynarım. Seyirci bunu çok iyi fark ediyor. Oyundan sıkılabilir seyirci, patlayabilir ama izlediği zaman sizin samimiyetinizi ve çabanızı görüyor. Bu oyuncu beni ciddiye alıyor ve canını dişine takarak olanca gücüyle oynuyor diyor. Ve size saygı duyuyor. Oyundan sıkılsa da büyük bir ciddiyetle izliyor. Seyirci hemen hisseder. Bazı oyuncular var oynayayım hemen bitsin diye sahneye çıkar. "Aman ne olacak canım Çorum seyircisi, Yozgat seyircisi" diye. Seyirci de hemen ona göre tavır alır. Benim turnem inanılmaz bir ilgi gördü. Erzurum'da dediler ki; ilk defa bir dram izliyoruz biz. Bizim görevlerimizden biri de bu bu işin ne kadar saygın olduğunu göstermemiz gerektiği.

Sinema sektörü belli bir yaş grubuna acımasız

"Devlet tiyatrolarında çalışan herkesin bir özel tiyatro deneyimi olması gerek"

U.U.: Devlet Tiyatrosu oyuncusunuz ancak sizi bu sezon özel bir topluluk olan Nova Oyun Yapım’da izledik Takma Kirpikler oyunuyla. Devlet Tiyatrosu’yla özel tiyatroda oymanın ne gibi farklılıkları var?

A.İ: Bizim yazarımız Elçin Gürler’den geldi bu teklif. Ben de onu kıramadım zaten onunla daha önceden de bir oyunda çalışmıştık. Oyun iki kişilik olunca sahneye koymak da kolay oldu. Uygun bir partner bulunca işler tabii çok daha kolaylaşıyor. Şimdiye kadar en rahat çalıştığım oyun oldu açıkçası. Devlet tiyatrolarında çalışan herkesin bir özel tiyatro deneyimi olması gerekli diye düşünüyorum. Çünkü sahip olduklarımızın değerini bilsinler diye. Bize her şey bir altın tepsinin içinde sunuluyor. Özel tiyatro yapmak ise çok zor. Bu yüzden özel tiyatro yapanlara büyük saygı duyuyorum.

U.U.: Genç bir yazarla çalışmak sizde ne gibi farkındalıklar doğurdu?

A.İ: Çok keyifli. Ben daima her çalışmamda karşılıklı bir sohbetin, alışverişin olmasına dikkat ederim. Hiçbir zaman ben 43 yıllık oyuncuyum herkes gelsin benden bir şey öğrensin kafasında olmadım. Elçin çok genç bir yazar ve benim ondan öğrendiğim çok şey oldu. Onun taze ve dinamik görüşleri benim tecrübem ve olgunluğumla örtüştü. Elçin’in eleştiriye açık bir yazar olması işleri çok kolaylaştırdı. Ben de bir şeyler yazdığım için biliyorum. Biz yazar takımı yazdığımız her cümleye aşık oluruz. Hiç istemeyiz ki bir kelimesi bile çıksın. Sahneye koyarken bazı şeylere kıymak ve kısaltmak lazım olduğunu görüyorsunuz. Bu noktada biz Elçin’le çok iyi anlaştık. Elçin deseydi ki; “Hayır ben hiç bir şeyi elletmiyorum” böyle bir şey gerçekleşmezdi.

"Zamanında büyük roller oynayan oyuncuların hicranı..."

U.U.: Oyunda Mualla Yücesoy’un başına gelen şey reel hayatta bir oyuncunun başına gelebilecek en kötü şey mi? Unutulmak, göz önünde olmamak gibi. Zamanın oyunculuğa acımasızca davrandığını biliyoruz. Siz bir oyuncunun hayata karşı nasıl bir final yapmasını öngörürdünüz?

A.İ: Ben şanslıyım ve hala oynuyorum . Beden sağlığım, akıl sağlığım bana müsaade ettiği sürece sahnelerde olmayı istiyorum. Bir an kendimi Mualla Yücesoy’un yerine koyduğumda çok acı bir şey. Özellikle zamanında güzel olarak bilinen ve büyük roller oynayan oyuncuların hicranı bu. Belli bir şöhret, ve başarıyı yakaladıktan sonra onun düşüşü çok sert.

"Hala ah bir Juliette oynasam diyenler var"

U.U.: Böyle bir endişeyi içinizde taşıdınız mı?

A.İ: Şu ana kadar düşünmedim ama hala oyunculuk yaptığım için düşünmüyorum. Oyuncu dediğiniz şey egosu gayet yüksek bir şey. Bakıyorum etrafıma yaşlandığımızı kolay kolay kabul etmek istemiyoruz. Benim yaşıma gelip de ah bir Juliette oynasam diyen, yaşlandığını kabul etmeyen kişiler de var.

"Gençlerin sahne ahlakı ve disiplini bilmesi gerekir"

U.U.: Oyunculuk dışında yaptığınız bir meslek olmadı değil mi hayatınızda?

A.İ: Olmadı. Hayatım boyunca yapmayı istediğim tek şey oyunculuktu ve bunu yapıyorum. Sahnede gençleri gördüğüm zaman kıskanmam ama çok özenirim ve içim gider. Biraz da doymuş olmakla ilgili benim içimde ukde kalmadı. Şu yaşa geldim ve doğru dürüst bir şey oynamadım diyen bir oyuncu olmadım.

U.U: Genç oyunculara söylemek istediğiniz ve tavsiye etmek istediğiniz bir şeyler var mı?

A.İ: Özel üniversitelerin konservatuarında yapılan eğitimi ben hiç yeterli görmüyorum. Oradaki arkadaşlar mezun olur olmaz biz hemen oyuncu olduk diye kendilerini nitelemesinler. Kendilerini sürekli yeni bir şeyler öğrenmek çabası içerinde olsunlar, iyi oyuncular izlesinler. Hatta kötü oyuncular da izlesinler, sahnede neyin yapılmaması gerektiğini görürler. Pek çok gencin son derece donanımsız geldiğini görüyorum. Sahne etiğinden de bunları biraz uzak görüyorum. Bizim zamanımızda sahnede arkadaşlarımıza gösterdiğimiz saygıyı ben yeni oyuncuların pek çoğunda göremiyorum. Sahne provasına ağzında sakızla çıkan mı istersiniz, telefonunu açan mı istersiniz, ayaklarını sahneye uzatıp prova izleyen mi istersiniz…Bunlar benim asla alışkın olmadığım, hiçbir zaman hoş görmeyeceğim tavırlar. Biraz daha kendilerine çeki düzen vermeleri gerekir arkadaşların. Çok çalışmaları ve hemen oldum dememeleri gerekir. Sahne ahlakına ve sahne disiplinine gençlerin uymasını bekliyorum.