Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hepimizden kıdemliydi... Bir Bab-ı Ali gazetecisi olarak 70 yıl emek verdi, dile kolay. Ama o yetmiş emek yılını aşkla yaşadı. 13-14 yaşında çocukluktan gençliğe doğru evrildiği yıllarda makina ustası babasının elinden tutup Cağaloğlu’na geldi. Bir daha da başka meslek, başka iş, başka macera aramadı. Gazeteciliğe ‘kundaktan başladı’ desek yeridir. En kurt gazetecilerle çalıştı. Doymak bilmez bir haber canavarıydı.
Yıl 1984... Los Angeles Olimpiyat Oyunlarındayız. Occidental College’de gazetecilere ayrılan öğrenci yurdundayız. Biz haber peşinde koşarken, Nezih ağabey, elinde minik notlardan haber geçiyor. Sonradan anladık ki okul öğrencilerinden oluşan bir gönüllü grubu, bize barınma işlerinde yardım ederken, Nezih ağabeye her yerden haber taşıyor. Olimpiyat Köyü’ndeki gönüllü öğrenciler Türk kafilesinden öğrendiklerini bizim yurttaki arkadaşlarına iletiyor, onlar da Nezih ağabeye. Servisi kurmuş, sürekli haber atlatıyor.
Peki, haberleri nasıl ulaştırıyor? Yurtta bir telefon kulübesi var. Nezih Alkış kapatmış orayı. Yerde oturup zor zahmet yukarıdan sarkan telefon ahizesini denk getirerek tıkır tıkır yazdırıyor. Hepimizin odası vardı, ama bizim usta, olimpiyatı kulübede yaşadı.
Muhabir arkadaşları işe gönderir, gittikleri yerdeki haber kaynaklarına telefon eder, artık başkan mı, antrenör mü, sporcu mu, her kimse... Onlarla konuşurken gündemi belirler, o kaynakların muhabirlere anlatacağı olayı, açıklamaları hazırlardı. Habere canını verecek bir adanmışlığın kahramanıydı.
Nezih usta ile beraber çalışmadık. İki sorumlu olarak hem inanılmaz meslek rekabetini, hem de dayanışma denilen o yüce eylemi bir arada yürütürdük. Abdi İpekçi, Namık Sevik... Usta’nın büyük ustalarıydı. Yanında çalışan genç muhabirlerin becerilerini öne çıkarır, hataları olduysa Namık ağabeye kendi hatası olarak aktarırdı.
Sevgili kapı yoldaşım Şansal için, onun ‘Baş Yapıtı’ dersem, bugünkü kuşaklar değerini daha iyi anlayacaktır. En sevdiğim sözü ‘beyler’ diyerek sohbeti, haberi, olayı anlatan başlangıç kelimesiydi. O sözcükte sıcak bir samimiyet, keskin bir gerçekçilik ve hiç eksilmeden sunduğu güven duygusu vardı.
Nezih Alkış, Tanrı’nın çağrısıyla aramızdan ayrıldı. Vedalaşamadan... Yine bizi atlattı. Tek tesellimiz, yanında götürdüğü ışığıyla ağırlanacağı yerde Namık Sevik ile birlikte sayfa içeriği için kolları sıvayacak olmaları.
Seni sevdik, rakip olarak korktuk. Ve sana hep güvendik. Eyvallah büyük Usta!