Kaleci Volkan Demirel’in milli maç öncesi ısınırken bir grup tarafından küfür ve hakarete uğraması, kabul edilebilir bir durum değildir.
Hele ki o küfürler küçücük kızına, en değerli varlıkları olan aile bireylerine yöneliyorsa, tahammül etmek de kolay değildir.
Milli sporcu olmak da kolay değildir. Binlerce sporcunun içinden seçilip o kimliği kazanacaksınız. Kulüp kariyeri ile birlikte Milli Takım’da da özel bir kariyer geliştireceksiniz. Ulusal standartları aşıp uluslararası standartlara erişeceksiniz.
Kaleci Volkan Demirel, eldivenleriyle, plonjonlarıyla, yer tutmasıyla, kurtardığı penaltılarla bunları yaptı. Ama duygularını, öfkelerini ve tepkilerini kontrol etmeyi bir türlü başaramadı.
Bu kontrolsüzlüğünün her defasında anlayışla karşılandığını, desteklendiğini, cezalandırılsa bile kulübü ve taraftarlarınca onaylandığını; sonunda bir tür kahramanlık (!) payesine layık görüldüğünü bile söyleyebiliriz.
Krize kapı açıldı
Tribündeki küfür güruhunun yaptığı çirkinliği kesinlikle kınayalım, işlediği suçu mutlaka hukuka ve yargıya taşıyıp cezalandırılmalarını talep edelim. Hepimizin vicdanında böyle bir talep var.
Ama Volkan Demirel’in de öfkesini kontrol edememesinin bir karşılığı olmalı... Milli maçın santrasına dakikalar kala izin alarak takımdan ayrılmış olsa bile, sırf bu nedenle cezadan sıyırmış olsa bile ortaya bir tepki konmalı.
Doping kontrolu için kur’ada adının çıkma olasılığına karşı son anda uyanıp evinden çağırıyorlar Volkan Demirel’i. Bir krizin çıkmasını önlerken, bir başka krize kapı açıyorlar farkında olmadan.
Fenerbahçeli futbolcu arkadaşı Emre’nin kullandığı otomobile binip Menajer Hasan Çetinkaya ile birlikte stada dönüyor Volkan.
İlaveten Fenerbahçe’nin 5 özel güvenlik elemanı da Arena’ya geliyor.
Acı içinde acı
Kıyamet senaryosunun hazırlığında son paragraf böyle yazılıyor.
Gerisini biliyorsunuz... Demirel, Belözoğlu ve Çetinkaya stattan ayrıldıktan sonra “özel güvenlikçi” arkadaşlar, bizim meslektaşlara hunharca saldırıyor. O meslektaşlarımın en sessiz ve en efendisi olarak bildiğim Uğraş Özyurt’un yere kapaklandığı anda topluca seri tekme ve yumruklarla ölesiye darp edilmesi de acı içinde acı.
Bu olayın da elbet hukuk ve yargı önünde sonlanmasını bekliyoruz. Vicdanımızda böyle bir talep var.
Ama şu algıyı da atlamayalım lütfen... Gerektiğinde hakem odasını da basacağını ilan etmemiş miydi Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım?
İşte gördünüz, Arena’yı da bastı ve sporcusunu aldı!
Herkes yemez ama algı budur. Şimdi tüm Fenerbahçelilerin sivil ve kitlesel somut bir güç olarak safları sıklaştırması, herkesi ve her kurumu düşman ilan ederek savaş ve dayanışma stratejisinin uygulanması için de aranan fırsat bulunmuştur.
O halde gelsin 1 milyon üye!
Küstahlık ne demek?
Fenerbahçe Genel Sekreteri Mahmut Uslu ve hukukçu yönetici Tolga Deniz Aytöre, alelacele basın toplantısı yaparak, kulübün “darpçı” özel güvenlikçilerini savundular.
O tutarsız savunma sözleri içinde Uslu’nun, TSYD İstanbul Şubesi duyurusundaki “failler ve azmettiriciler” kavramına takıntısı da var: “Azmettiriciler demek küstahlıktır!”
Sözlüğü açıp bir daha baktım. Küstahlık, saygısızlık ve terbiyesizlik anlamına geliyor. Meslek örgütünün, duyurusunda darp olayının failleri ve azmettiricilerinin yakalanıp yargılanmasını istemesi doğal bir tepkidir.
Bu tepkiyi küstahlıkla nitelendirmek, anlayış kıtlığına delalet eder. Üzgünüm Mahmut, öyle!