Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

Geçen haftaya gözlükleriyle adliye kapısında Aziz Yıldırım’dan şikayetçi olmaya koşmuş Erman Toroğlu damgasını vurmuştu. Dün de artık ülkemizdeki birçok operasyonun amiral gemisi olarak yürütüldüğü Taraf Gazetesi’nde Ahmet Çakar’ın röportajı vardı.

Çakar ile Toroğlu futbolumuzun gelişmemişliğinin ve bilinmiyor oluşunun ürünü olarak ortaya çıktılar. Çarpık bir yapının meydana gelmesinin öncüsü oldular.

Yaptıkları her yorumla futbolun sahada kazanılmıyor oluşunun dersini verdiler. İnsanların zihinlerine her pozisyonun içinde farklı bir futbolcu, hakem ve teknik adam art niyeti veya hesabı olduğunu kelimenin tam anlamıyla kazıdılar.

Haberin Devamı

Çok tazedir; Ahmet Çakar geçen sene Kasımpaşa kalesini koruyan Murat Şahin’in yediği golün normal olmadığını iddia etmişti. Futbol kamuoyumuz günlerce bunu tartıştı.

İddia ediyorum, seneye benzer bir pozisyonda yine yapacaktır. Üstelik bu sefer “teşbihte hata olmaz” diyerek 3 Temmuz’da başlatılmış operasyona atıfta bulunacaktır.

Hani bir dönem "siz 12 Eylül öncesine mi dönmek istiyorsunuz?" tehditi var ya bu sezon da "siz akıllanmadınız, 3 Temmuz öncesindeki ilişkilere devam mı ediyorsunuz?" söylemini sıklıkla duyabiliriz.

Potansiyelleri ve tarzları buna uygundur.

Aynı kamuoyu kendi kendilerine karar veremezmiş gibi yıllarca ofsayt var mı yok mu, bir pozisyon penaltı değil mi, hakemin gösterdiği sarı veya kırmızı kart doğru mu değil mi, top çizgiyi geçti mi geçmedi mi diye bu iki adamın ağzından çıkacak son kararı bekledi.

Pazartesi günü insanlar işyerlerinde arkadaşlarıyla yaptıkları futbol sohbetlerinde veya sonu gelmez tartışmalarında bu iki adamı referans verdi.

Bir hafta birinin referansıydı, diğer hafta ötekinin.

Çoğu zaman birinin kararına diğeri katılmadı.

Neredeyse anlaştıkları tek bir pozisyon yok gibiydi. Zaten kişilikleri ve kimlikleri herşeyin önündeydi; çok önemliydiler. Ne kadar önemli olduğunu geçen hafta Erman Toroğlu'nun müşteki sıfatıyla ortaya çıkmasıyla bir kere daha anlamış olduk.

Bu iki adamın bu kadar popülerleşmesinin tek bir nedeni vardı; futbola bu kadar gönül veren insanların aslında futbolu bilmemeleri ya da sahada oynanan şeye bambaşka anlam yüklemeleriydi.

Haberin Devamı

Örneğin İngiltere gibi futbolun beşiği olan bir ülkede ne Erman Toroğlu ne de Ahmet Çakar bugün sahip oldukları pozisyona erişemezlerdi.

Çıkmamaları da normaldi.

Her şey bir yana her ikisi de bu ilişkilerin ve sistemin ürünü veya aracı olduklarına göre aslında bugün eleştirdiğimiz ve düzelmesini istediğimiz şeyin oluşmasına da bir şekilde yardımcı olmuşlardı.

Bu sistemden nemalanıp, popülerleşip, kendi mesleklerinde olmadığı kadar para kazanmışlardır.

İçi dışı bir olan bir kişi eğer ortada bir şaibe varsa kirlenmiş sistemin içinde kalmayı kendi onuruna yakıştırmaması gerekir.

Ortada dönen her şeyin farkındaysa o zaman susmamalıdır.

Yok, eğer bu ilişkilerin normal ve sistemin böyle sürmesinin olağan olduğuna inanıyorlarsa bugün ortaya çıkıp henüz suçu sabitleşmemiş kişiler üzerinden yine o aynı futbol kamuoyuna namus dersi veremezler.

O gemi kalkmıştır.

Namusa, onura, adalete bu kadar değer verenler bu saydıkları şeyin olmadığı bir düzende yaşamamalıdır.

Haberin Devamı

Pazarda limon satmayı tercih etmeli yine de bu ilişkilerden kaynaklanan parayı evlerine sokmamalıdır.

Ahmet Çakar “teşbihte hata olmaz” sözünün çok sever.

Yaptığı bütün yorumların hemen öncesine bunu eklemeyi bilgelik sayar.

Oysa bilmez ki teşbih somut bir durum ve olayı daha anlaşılır kılmak için yapılır. Eğer benzerlik kurulan şey bir kişi ise bu durumda o kişinin onurunu kırmayacak hedef almayacak türden bir inceliğe, niteliğe sahip olması şarttır.

Aksi durumda yaptığınız teşbihte sadece hata değil suç unsuru da aranır.

Hitler geçtiğimiz çağın en karanlık tarihi aktörüdür. İnsanlık düşmanı olarak yargılanmış ve hüküm giymiştir. Onun yarattığı düşünce daha geçen hafta Norveç’te eyleme dönüşmüştür. Yüze yakın insan can vermiştir.

Avrupa’da Hitler’in ismi ve temsil ettiği şey büyük bir travmadır.

Yahudiler için neye karşılık geldiğini söylemeye bile gerek yok zaten iki yılda bir soykırımlarına ait filmlerle bunu bize hatırlatmaktadırlar.

Ahmet Çakar’ın cesareti yetiyorsa Aziz Yıldırım’la Hitler arasında kurduğu benzerliği gidip İsrail’de bir denesin.

Bir kişiyi Hitler’le özdeş hale getirmek demek o kişiyi şeytana benzetmek anlamına gelir.

Büyük bir nefret duygusu yaratır ve yaratmalıdır.

Şu son cümleleri dahi Ahmet Çakar kişiliğinin futbolumuza yıllardır ne yaptığının en net ve güzel örneğidir.

Çok ucuz kahramanlıktır. Her ikisinin yaptığı şey tüy dikmenin ötesinde bir anlam ifade etmemektedir. Çok daha samimiyetsiz olan şeyse temel mesele hangisinin tüyünün daha büyük olacağı ile ilgili sonu gelmez bir çekişmenin, rekabetin ve yarışmanın içinde olmalarıdır.

Bir takım kişilerin bir türlü kafasının basmadığı ve futbolumuzun kurtulması gereken paradigma tam da budur işte.

Ahmet Çakar kafasına estiği şekilde ve istediği gibi böyle bir teşbihte bulunamaz. 14 Nisan’da yürürlüğe giren yasanın kapsamında suç işlemiştir. Yaptığı teşbihin devamında kurduğu cümlelerden de pek hazmedilecek türden değildir.

Ayrıca o röportajı yapan kişinin bu suç oluşturan söylemin karşısında hiçbir uyarıda bulunmaması da çok anlamlıdır ve büyük bir zafiyettir.

Einstein’in çok sevdiğin bir sözüyle bitirmek istiyorum.

“Karşılaştığımız sorunların çözümü için onları yaratan ya da onlardan kaynaklanan düşünselliklerin ürünü olan sistematikleri kullanamayız.”

Ben buna “kişileri de kullanamayız” diye eklemek istiyorum.

Futbolumuz bu sorunların birer parçası veya ürünü ya da sonucu olan bu kişilerden mutlak surette kurtulmalıdır.

http://twitter.com/uzaygokerman