Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’nin yeni vizyonu spor kulüplerinin futbol kulüplerine dönüştürülmesi hareketidir.

Beşiktaş bir futbol kulübü olarak kurulmadı, bu nedenle de kuruluşu 1903 olmasına karşın o futbol şubesine ait bir tarih değildir.

Galatasaray ve Fenerbahçe futbol kulübü olarak kuruldular. Bir süre öyle devam ettiler.

Onları bir spor kulübü haline getiren güç neydi?

Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin “yeni sosyete” yaratmasının ana yollarından biriydi spor organizasyonları ve Devletin kurucusu onlara bunu işaret etmiştir.

Hiçbirinin parası yoktu. Devletin parası yoktu o zamanlar. Ama hiç kimse bizim paramız yok, spor yapamayız demedi. Muhtemelen aklından bile geçirmedi.
Çünkü o dönemde mesele parasızlık değil, yapmamak, girişimde bulunmamak sorundu.

Bugün parayı, paraya en fazla sahip olanların dertlenmesi de zamanımızın en komik çelişkilerindendir.

Fenerbahçe zamanımızda 9 branşta mücadele etmektedir. Ancak Rüştü Dağlaroğlu’nun Fenerbahçe tarihi kitabına bakılacak olursa bugün Türkiye’de spor olarak bile yapılmayan bazı branşlarda Fenerbahçe’nin yarıştığını görürsünüz.

Fenerbahçe’nin Rönesansı 2000-2011 yılları arasıdır. Bu dönemde hayal edilmesi bile mümkün olmayan şeyler gerçekleştirilmiştir. Bir anlamda Türkiye’de sadece futbolun değil, sporun paradigması değişmiştir.

2011’den sonrası ise başka bir hikayedir.

Hani her fırsatta şu söz söyleniyor ya; Atatürk’ün hangi takımı tutmasından çok hangi takımın Atatürk’ün çizdiği rotada ilerlediği önemlidir, işte Fenerbahçe tam da bu rotayı izlemiş, onun çerçevesini büyütmüş, spor tarihimize yön vermiştir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında spor yapmak, onu geliştirmek ne kadar kolaysa bugün sporumuzun geldiği yer itibarıyla ona sahip çıkmak, geliştirmek o kadar kolaydır.

Bu sadece ve tek başına bir bütçe meselesi değildir.
Tarih bilgisinden ve bilincinden yoksun olan birtakım muhasebeci ve mali müşavir kafalı tipler olaya bilançolar çerçevesinden bakabilir o kişinin dünyası onun sahip olduğu vizyonla sınırlıdır; ancak geleceğin vizyonuna sahip olmak başka bir meziyettir; karizmadır!

Kelimenin esas anlamına bakacak olursak; “karizma” tek başına bir takım elbiseyi iyi taşımak demek değildir; onun İlahi bir takım yeteneklerle donanmış bir varlık olduğu anlamına da gelmektedir.

Spor dünyamızda bugün kulüplerin küçülmesinden söz ediliyor.
Kimi futbol dışında tüm şubelerin kapatılması gerektiğine kadar vardırıyor işi.
Bunun anlamı “ben yönetebileceğim kadar bir kulüp yaratmak istiyorum” zihniyetidir.

Türkiye’nin bir futbol ülkesi olduğuna inanan, zihin dünyası küçük birtakım kişilerin o küçük dünyalarına ait vizyonlarını gerçekleştirme çabası, gayesidir.

Türkiye’nin “ana” sporlarından biridir basketbol.
Tırnak içindeki “ana” tabiri anneden gelir; çünkü ülkemizde anneler futbolu sevmez ama basketbol oynasın diye çocuklarının ellerinden tutarak spor salonlarına gider, antrenmanlarını izler, maçlarını takip eder. Dahası parkede yapılan sporun ruhunu öğrenir, çocuğunun geleceğine bu ruha uygun yön verir.
Basketbolu, futbolun kirli, beceriksiz, başarısız tarafından ayıran da budur.
Türkiye’de basketbolun başarısının temel nedenlerinden de biri budur.

Kimse çocuğunun futbolcu olmasını istemez.
Futbol çocuğun ailesinden gizlenerek, kaçarak yaptığı ve sonunda eğer başarılı olursa legalleştiği bir spor branşıdır. Başarılı olmuş birçok efsanenin hayat hikayelerinden biz bunu okuyoruz, dinliyoruz.

Bu sosyolojik durumun farkına varır ve bu ülkenin basketboluna gereken yatırımı yapabilirsek Türkiye’nin spor paradigmasını “kalıcı” şekilde değiştiririz.

Bu ülkede küçülmesi gereken şey diğer spor branşları değil; futboldur!

Futbol bu ülkeye zarar veriyor.
Kör kuyulara atılan zenginliğin onu yutması gibi içine ne verirsen alıyor ve geri de iade etmiyor.
Oysa basketbol, voleybol öyle değil; hatta diğer spor branşları da öyle.
Ama bu ülkenin kendisi sporun ruhunu bilmediği, tanımadığı için meseleyi futbol ölçeğinde görüyor, değerlendiriyor.

“Futbolda başarılı olmazsan, diğer branşlarda ne yaparsan yap bir anlam ifade etmiyor!” yargısı bir klişedir.

Evet, dünyayı anlamak önemlidir; ama temel meselenin onu değiştirmek olduğunu nasıl unutabiliriz?

Toplumlara yön veren liderler durumu kabullenmez, onu değiştirmeye çalışırlar.

Evet, dünyada bir futbol gerçeği vardır; para futboldadır. Ancak futbolu paraya dönüştürecek şey sporun ruhunu bilmek, ona göre davranmaktır.

Daha bir penaltı, ofsayt pozisyonunu bile bilmeyen, anlamayan, 50 kamera açısıyla izleyip, yine de karar veremeyen bir yerde futboldan söz edemezsiniz.

Girdiği her kurumun küçülmesine, kapanmasına sebebiyet vermiş, konuşurken, artık korkudan mıdır her tarafa göz atama ihtiyacı duyan bazı kişilerin ağzından dökülen sözlere itibar göstermemek gerekir.

Hele kendisini defalarca kanıtlamış artık efsane statüsüne geçmiş, Obradovic gibi spor adamlarını değil eleştirmek, değerlendirmek için bile böyle küçük futbol aklından daha fazlasına ihtiyaç vardır.

Dönemsel olarak her takım yorulur, eskir veya dönemsel misyonunu tamamlar. Spor böyle bir fenomendir. Yarıştığın rakiplerin seni geçmek için başka şeyler yapar, gelişir ve hatta bunda başarılı da olur.

Buradaki hamle vazgeçmek değil, daha iyisini, daha hızlısını gerçekleştirecek o olimpik ruhla devam etmektir.

Fenerbahçe bu dönemde çok kritik bir sınavdan geçiyor ve Fenerbahçe’nin özel ve farkındalık sahibi basketbol taraftarı net bir şekilde düşüncesini ortaya koyuyor.

Bakalım Yönetim bu durumu nasıl çözecek.