Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Fenerbahçe’nin travmatik Denizli deplasmanından üç puan ile dönmesi ligin bu bölümü için çok kritikti. Olası her türlü puan kaybı sorun yaratacak psikolojik etkenlerin de devreye girmesini sağlayacaktı.

Büyük takımlar ya da kadrosu daha iyi olanlar bir şekilde kazanmanın yolunu buluyor olmalıdır. Futbolda belirleyici olan en temel gerçeklik budur.

Kaybederken ve kazanırken ne yaptığı ve oynadığı da gelecekteki projeksiyonu belirler.

Mesela Fenerbahçe’nin Antalyaspor’a kaybetmemesi gerekiyordu. Kaybederken iyi sinyaller vermesi bir detaydır; ama oyun adına olumlu bir tablo ortaya koymadan sonuçlanıyorsa ister istemez Denizlispor deplasmanı kafalarda soru işaretleriyle dolu başlaması normal oluyor.

Büyük takımlar kadrolarındaki kaliteli futbolcuların şapkadan tavşan çıkararak dengeyi bozması işin doğasında vardır.

Fenerbahçe’de bu kişinin 40’a yakın Emre olması çok büyük bir meseledir.

Emre’ye Fenerbahçe forması giyerken tribünlerde rakip taraftarın, sahada futbolcuların yaptığı acımasızlıklarsa ırkçılıktır!

Emre eğer Galatasaraylı Emre olarak anılıyor olsaydı Türkiye’de göreceği ihtimam ile bugün yaşadığı gerçeklik de yine bu ülkenin zavallılığıdır.

Çok daha kötü örneğini Fatih Terim ile görüyoruz.

Neyse…

Göremediğimiz şeylerden biri Fenerbahçe’nin oyun planıdır.
Bu potansiyelli kadronun çok daha başka bir futbol oynaması gerekiyordu.
Üstelik taşlar yerine oturuyor, sakat oyuncular teker teker takıma geri dönüyorken…

Fenerbahçe’nin bu maç özelinde daha çok yerden oynama arzusunu olumlu bir not olarak kaydedebiliriz.

Ancak özellikle sağ kanatta Tolga ile oynama tercihi ve bu futbolcunun ilk yarım saat oradan boş ortalar yapmasının kenardan müdahale edilmesi gereken opsiyonlar olduğunu düşünüyorum.
Golü atmış olmasına karşın ‘neden Tolga’ sorusunu sorma mecburiyeti ortaya çıkıyor.

Bir önceki maç yazısında belirtmiştim, modern futbolda yan paslar giderek azalırken, sahayı yine enlemesine ancak teğelliyormuş gibi zikzaklarla oynayarak 2’ye 1 boşluklar yaratmak daha tercih edilir oldu.
Bu aynı zamanda ters kanada boş koşu yapacak oyunculara da fırsat yaratan bir sistem olarak deneniyor.
İlk golün bu formatın içinde atılması pozisyon gol ile sonuçlanmasa bile olumlu bir durumdu.

Bu oyun için sahada hızlı oyunculara da ihtiyaç var. Hız demişken Zajc tam bu oyunun adamı olduğunu yazmalıyız ve 3-0’dan dönen Beşiktaş maçını hatırlamalıyız.

Ersun Yanal’ın oyun planının ne olduğunu anlamaya çalışırken; Emre’nin yerine Deniz girmesi anlama sürecini tamamen zorlaştıran bir ortam yaratıyor.
Üstüne Tolga Jailson değişikliği kafaları daha da karıştırıyor.

Fenerbahçe 2-0 öne geçtiği bir karşılaşmada saha içinde farklı opsiyonlar denemelidir.
Emre’nin fiziki durumu ve oynadığı pozisyona uygun değişiklik yapılacaksa bu onun yerinin alternatifiyle yapılmalıdır.
Ama sahada aynı anda Gustavo, Emre ve Tolga olunca saha içi yerleşimlerle oynamak ve yine birini diğerinin yerine kaydırmak gerekiyor ki bu “yokluk” yıllarında görülecek bir durumdur.

Dün akşam Tolga’nın pozisyonunda başladığı yer o futbolcunun orijinal bölgesi değildir. Kenarda orada oynayacak en az iki oyuncu varken bu Fenerbahçe’nin hücum oyun planını eksiltiyor.
Öyle olduğu için de Isla aslında çok becerikli olduğu 2’ye 1 oyunlarını Tolga ile gerçekleştiremedi.

Rodrigues’in bu akım içinde hamle oyuncusu olması gerektiğini düşünüyorum. Fenerbahçe’nin oyun planı bence bu oyuncuya göre kurulmamalıdır. Olmadığı da ortadadır.

Denizlispor’un golü Altay’ın tecrübesizliğinin ürünüydü. Bu goller yenir ama tekrar etmemelidir. Yan topa çıkma veya çıkmama refleksi çok büyük bir kalecilik ustalığıdır. Fazlasıyla önsezi ve tecrübe gerektirir. Zamanla yerleşir. İzleyip öreceğiz.

Cuma akşamı Ali Palabıyık ve dün de Fırat Aydınus. Gösteremediği ve haksız yere gösterdikleriyle büyük hak yiyorlar. Bu tecrübeye asla yakışmıyor.