Arkeoloji Anadolulu Hesiodos’un devrimci hikâyeleri

Anadolulu Hesiodos’un devrimci hikâyeleri

20.12.2021 - 13:02 | Son Güncellenme:

Bülent Ecevit’in; “Bizimle dirilecek bir gün Ege’nin altın çağı, / yanıp yarının ateşinden eskinin ocağı” dizeleriyle giriş yapar Azra Erhat, Hesiodos Eseri ve Kaynakları adlı yapıta. Dört başı mamur ve böylelikle başlı başına bir açılımı hak eden dizelerle...

Anadolulu Hesiodos’un devrimci hikâyeleri

Antik Yunancadan çevirisi, Sabahattin Eyüboğlu ve Azra Erhat tarafından yapılan, giriş ve sözlük bölümleri Azra Erhat imzası taşıyan, TTK (1977) yayını eseri yorumlarken; yazarın nazarını, söylenceleri Musalardan alıp bize verenin anlayışını aktarmaya çalıştım. Hesiodos, Boiotialı ozan, (M.Ö. 700 civarı) Homeros’un ardılı, tahminen 150 yıl kadar... Babası Kymeli, yani Aiol aslen. Azra Erhat’in deyişiyle “köylü” Homeros’a nazaran. Zira günlük hayatı anlatır, derdini tasasını, karamsarlığını içinden taşan. Onu da Anadolu’yu bırakıp geldiği toprakların zorluğuna bağlar yazar yorumunda. Diğer yanda, anlatım zenginliği itibariyle Homeros’la kıyaslarken tanrıların aşkî birleşimini tasvir edişini; pek kuru bulur, Homeros’un “Zeus’la Hera’nın, yatağında seviştiği tanrısal toprağın seriverdiği çimen ve lotusların, altın bulutla örtüldüğü” tahayyülüne kıyasla Hesiodos’un Aphrodite’le Ankhises’in birleşmesini bir çırpıda anlatıverişini. Erhat, Halikarnas Balıkçısı’nın, Hesiodos’un memleketi Helenistan’ı, İonya’nın yanında epey ilkel bulduğunu, Anadolu topraklarındaki medeniyetin yanına yanaşamayacak seviyesinden dem vurduğunu hatırlatır. Pek de haksız olmadığını ifade eder Balıkçı’nın.

Haberin Devamı

“Daha Anadolulu”

Bununla birlikte, anlıyoruz ki çalışmaları ilerledikçe fark ettiklerini aktarırken; “Hesiodos daha İonyalı, daha Anadoluludur Homeros’tan.” Meselleri, köklerini Anadolu geleneklerinden alır zira. “Onu en iyi biz Anadolulular anlayabiliriz” der, sözlü geleneğin kökleri bizde olduğundan. Devrimcidir Hesiodos öte yandan. Hikâyelendirme dili ve ölçüleriyle yeni olana kapı açar çünkü. Toplumsal dertlerden şikâyetlenmeleri, gündelik ve sıradan olanla kurduğu bağ, Homeros’un destansı karakterlerden hiç vazgeçmeyişine kıyasla oldukça yenilikçidir, sebebi kırsaldaki bir göçmen çocuğu olmasına bağlansa da.

Hesiodos’un eserleri

Theogonia ile İşler ve Günler, Hesiodos’un anlattıkları. İlki, tanrıların doğuşunu, varoluşun tercümesiymişçesine aktardığı, her bir tanrıyı nitelediği, “bütünü ihata eden Allah” anlayışının henüz nüfuz etmediği topluma Allah’ın sıfatlarını tanrıların her birine yansıtırcasına bölüp sorumluluk paylaştırdığı, onları biraz daha insana yaklaştırıp anlaşılır kıldığı eseri. Musalarla yani Zeus’un dokuz kızıyla başlar Theogonia. Öyle ya her şeye ses, nefes verenlerdir onlar. Anlatır onlar aracılığıyla ta başından. Hiçliği içkin Khaos’tan, varlığın nüvesi toprak ana Gaia’ya, onun birleştiği göklerin temsilcisi Uranos’a, sonra Gaia’dan doğan Rhea’ya ve zamanla özdeşleştirilen Kronos’a... O gelince ki toprak oğullarının en belalısıdır o; kendinden doğanları yer. Tik tak... Zaman (kronos) hep galebe çalar gibi durur ya varoluşa... Ama akıl ve kalbi bir araya koymuş ki en bilinmez olan, zamana da ayar versin tüm donanımıyla, yaratılan. Nitekim Kronos’un hakkından gelmeyi bilir küçük oğul. Yıldırımlarını, şimşeklerini Kykloplardan alan yüce Zeus. Bu arada adını anmışken, babaları Uranos tarafından yer altına hapsedilmiş tek gözlü devler Kykloplar; daha önce Zeus tarafından kurtarılıp bu iyiliği unutmayanlar, yanındadır Zeus’un. Böylece Titanlarla Olymposluların kıyasıya savaşı Titanomakhia, varoluşun güç dengelerinin temsili olan ölümsüzler, yarı ölümlüler, hükmedenler, katledenler, taşeron ehiller arasında 11 yıl sürer. Ve nihayet oğul Zeus, olur Zeus Baba.

Haberin Devamı

Didaktik şiirin öncüsü

Haberin Devamı

İkinci eseri Hesiodos’un, İşler ve Günler’dir. Babasının mirası olan toprağın adil paylaşımı ve çalışarak hak etmek konusundan bahisle, kardeşi Perses’le halleşmeye çalışmasını, bazen dert yanarcasına, bazen kızgınlıkla, bazen başöğretmen edasıyla, her bir insanlık derdine, en çok da erdemlerine vurgu yaparak, kavgaysa kavga, çalışmaksa çalışmak, denge ve ölçüyse de gani anlatır, tanrıların her birinin rolünü de yerli yerinde kullanarak. Böylelikle didaktik şiirin de öncüsüdür Hesiodos, başlangıcını Homeros’un yaptığı, Yunan kozmogonisini sistem kurarcasına anlatmanın yanı sıra. olarak Pandora’yı yaratıp insanlığın, bile isteye zorlukları kucaklamasına neden olacak olayların sorumlusu sayılan kadın figürünü başlarına dert ederken şöyle der Zeus:

“İapetosoğlu, sivri akıllı kişi, seviniyorsun ateşi çaldın, beni aldattın diye, ama bil ki dert açtın kendi başına da: Çaldığın ateşe karşılık bir bela, öyle bir bela salacağım ki insanlara, sevmeye okşamaya doyamayacaklar bu belayı”

Haberin Devamı

Daha önce de Prometheus’un, verdiği bir ziyafette Zeus’u kandırıp ortaya gelen öküzün kemiklerini Zeus’a, etlerini insanlara yedirme girişimi... Tanrının, Prometheus’un ciğerlerini bir kartala her gün didikletip her gün yeniden iyileştirerek acı çekmeyi daim, ölümü hariç kılan cezaya hükmetmesi... Tüm bu meseller ilahi katmanların, adalet terazisini kullanış ustalığını gösterirken bir yandan, diğer yandan da insanlığın, anlayış geliştirmek için evrime tâbi kılınışına nasıl da anlatımlı birer örnektir. Bilginin sorumlusu Musalar iken Homeros’un nazarında, Hesiodos için deneyimdir, her ne kadar Musalara sorup dinlese de... İşte bu noktada Batı’daki ampirik bilginin temellerinin atıldığına tanıklık ederiz. Tabii ki verilecek çok kıssa, alınacak çok hisse var daha bu efsanelerden ama ilk ışıyanları aktarmakla yetiniyorum şimdilik...

İnsanoğlunun kaderi

Son bir not daha; Hesiodos, İşler ve Günler’de insanlığın beş farklı çağından söz ettiği soylar efsanesinde “İnsanın Altın Çağı”nı anlatırken der ki: “O zamanlar Kronos’un gökleri tuttuğu zamanlardı. Tanrılar gibi yaşıyordu insanlar. Kaygısız, rahat, acısız, dertsiz. Belalı ihtiyarlık çökmüyordu üstlerine (...) Dünyanın varı yoğu onlarındı. Toprak kendiliğinden bereket saçıyordu. Sayısız nimetler ortasında rahat, memnun yaşayıp gidiyordu insanoğulları tarlalarında” Sonrası malum... Ayrılıp tanrılardan düştüler dünya dertlerine... Prometheus ateşi verirken insana, insan olma sorumluluğunu da vermiş oldu belki de bir bakıma. Tecellisi buydu insana biçilen hakikatin belki. Ve belki de düştüğü dünyadan çıkmak, tekrar yükselmek ait olduğu yere, nihai kaderi tecelli ettiğinde

Haberin Devamı

Anadolu’daki en büyük zeytinyağı fabrikası

Hatay’ın İskenderun ilçesinde, Antik Roma Dönemi’ne ait, 5-6. yüzyıla tarihlenen bir zeytinyağı fabrikası kazılarla gün yüzüne çıkarıldı. Hatay Müze Müdürlüğü tarafından İskenderun Aşkarbeyli mıntıkasında yürütülen kazı çalışmaları hakkında bilgi veren Hatay Arkeoloji Müzesi Müdürü Ayşe Ersoy, Hatay’ın Roma İmparatorluğu Dönemi’nde Roma, İskenderiye ve İstanbul’dan sonra dünyanın dördüncü büyük kenti olduğunu belirtti. Ersoy “Burada gördüğünüz ise İskenderun’daki bir zeytinyağı fabrikası. Bildiğimiz kadarı ile Anadolu’nun hiçbir yerinde bu kadar büyük bir zeytinyağı fabrikası yok. Burada bölgeden toplanan zeytin fabrikada presleniyor, yıkanıyor, daha sonra havuzlarda dinlendiriliyor ve sonrasında saklama kaplarında, buradan gemilerle ihraç ediliyordu. İskenderun açısından Roma Dönemi’ne ait böyle bir zeytinyağı fabrikasının bulunması gurur verici bir olay. Bu alanı antik zeytinyağı fabrikası olarak müze haline dönüştürüp ziyarete açmayı düşünüyoruz. 10 dönümlük bir alanda çalışma yapıyoruz” dedi.