Menderes ÖzelIf you cam are no...
Cep telefonunun silah olarak kullanıldığı yüzde 100 'Törkiş’ bir çapkınlık öyküsü
Belki birine toslamışsınızdır; New York, Londra barları, tanımadığı ama hoşlandığı kadınların peşinde
telefon numarası takası yapmak için koşturan çapkınlarla doludur. Ancak bugün anlatacağım öykü birkaç gün önce bu toprakların bağrında yaşandı ve buram buram İstanbul kokuyor...
Diyeceksiniz ki başlıktaki de ne demek oluyor? Ben de bilmiyorum ama herhalde bunu yazan ''Geliyor musun, gelmiyor musun?'' demek istiyor... Vatandaşımız aslında teknolojik ava çıkan bir çapkın. Nasıl mı? İşte hikâyesi...
Alışverişe çıktı, numarayı kaptırdı
Geçenlerde gazeteci bir arkadaşımın yabancı kız arkadaşı Türkiye’ye geldi. Gitmeden önce de çok beğendiği Beyazıt’taki tarihi, kapalı ve büyük çarşıda alışverişe çıkmış. İşten erken çıkan arkadaşım da doğru bu çarşının yolunu tutmuş.
Arkadaşım, Beyazıt’a yaklaşınca, kendisinin verdiği hattan kız arkadaşını aramış ve nerede olduğunu sormuş. Kız da bir dükkândan takı aldığını söylemiş, daha sonra da telefonu alışveriş yaptığı çocuğa vermiş. Arkadaşım da tarifi alıp dükkâna gitmiş; kızı dükkândan almış, alışverişe devam etmişler...
Ertesi gün akşam arkadaşım işten döndüğünde kızcağız safiyane ve korkmuş bir şekilde ''O çocuk bugün beni 8-9 kere aradı, bir de mesaj attı'' demiş. Arkadaşım şaşırıp ''Hangi çocuk'' diye sorunca aldığı cevap daha da şaşırtıcı olmuş: Takıları satan çocuk...
Arkadaşım ''Ne dedi'' diye sorunca, kız 'Anlamadım’ demiş... Mesaja bakınca da kızla birlikte gülmekten yerlere yatmışlar: ''If you cam are no...''
''Senin numaranı nasıl aldı'' diye sorunca kız başlamış anlatmaya: Çok dostça davrandı. 'Beyoğlu’na nasıl giderim’ diye sordum. O da 'Ben sana tarif ederim, Ayasofya’nın orada bir şeyler de içeriz’ dedi. Ben tabii falan derken, sen aradın. Tarif için telefonu verdim. Seninle konuştuktan sonra 'Numaramı vereyim’ dedi. Galiba o sırada kendi numarasını çevirmiş. Sen gelirken de 'gel erkek arkadaşımla beraber bir şeyler içelim’ dedim, o da yarın içeriz dedi!''
İngilizce böyle zulüm görmedi!
Bunun üzerine arkadaşım şu tele-çapkına bir
oyun oynayayım deyip başlamış mesaj atmaya... ''Yarın buluşalım mı'' diye akşam attığı mesaja cevap sabah arkadaşım kız arkadaşını uğurlarken gelmiş, ''God morning (!)'' - Herhalde good morning (günaydın) demek istemiş-...
Mesajdan sonra da telefon ısrarla çalmaya başlamış ama arkadaşım elemanı heyecanlandırmak için açmıyor, 'kemirsin’ biraz diyor...
Sonra akşam bir mesaj daha 'Akşam Nişantaşı’nda buluşalım’ diye... Bu mesaja cevap biraz daha uzun gelmiş - belli ki tele-çapkınımız yardım alıyor çevreden- aynen aktarıyorum:
''If u want in the evening come to my shop about 6 oclock later we’ll go together somewhere beçause i know very nice place where u like'' (!)
Ve tekrar eleman aramaya başlıyor... Arkadaşım da 'Müzedeyim şimdi cevap veremem, sen Nişantaşı’na gel’ şeklinde mesajlar atıp heyecanı tırmandırıyor.
Bir iki gün telefon kesilince arkadaşım 'Son darbenin zamanı geldi’ diyor ve elemanı mesajla bir otele çağırıyor. Telefonların açılmamasından vaziyete hafiften huylanan eleman telefonu kapatıyor, arkadaşım da gece yatmadan telefonu iki kere çaldırıyor.
Dakikalar yıl gibi geliyor!
Tabii sabah telefon susmak bilmiyor. Bunun üzerine arkadaşım bir kız arkadaşına durumu anlatıyor. Telefonu kız arkadaşımız açıyor ve elemanı Taksim’de bir otele davet ediyor... Heyecandan sesi titreyen eleman başlıyor konuşmaya... ''Are you alone, i want you, i miss your eyes'' (Yalnız mısın, seni istiyorum, gözlerini özledim) diye... Kız arkadaşımız da tabii 'Yalnızım’ deyip ekliyor, ''Ama gelmeden beni ara, mutlaka ara...''
Akşama doğru telefon çalınca bu sefer başka bir kız arkadaşımız telefonu açıyor. Ve elemana kısa bir Taksim turu yaptırıyor. ''Şimdi alışverişteyim, kot deniyorum, hemen geliyorum'' derken sabırsız çapkın beş dakikada bir arayıp duruyor.
Ve çapkın vatandaş son aradığında tok bir erkek sesiyle karşılaşıp kendine geliyor: ''Buyur canım!..''