Sıkıyönetim Mahkemesi'nin suç duyurusu işleme konmadı, katliam zanlısı ise yakalanmasına karşın serbest bırakıldı
16 MART Davası'ndaki skandallara yenileri eklendi. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün, 1978'deki katliamın ardından Sıkıyönetim Mahkemesi'nin görevliler hakkındaki suç duyurusunu işleme koymadığı, belgenin Emniyet arşivinden yok edildiği ortaya çıktı. Bir başka belge de, Emniyet'in katliam zanlısı olarak aranan Özgür
Koç'u yakalayıp, salıverdiğini ortaya koydu.
İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nin işleme konmayan 6 Mart 1981 tarihli suç duyurusunda, şu ifadeye yer verildi:
"Olay günü İstanbul Üniversitesi önünde görevli toplum zabıtası güvenlik kuvvetleri hakkında ihmalkarlıkta bulunduklarından bahisle suç duyurusunda bulunulmasına karar alınmış olup; görevli güvenlik kuvvetlerinin ismen tespitiyle, haklarında gerekli soruşturmanın yaptırılması için gerekçeli karar yazılmıştır."
İstanbul Emniyet Müdürlüğü, katliamdan 19 yıl sonra, davaya bakan İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ne suç duyurusunun akıbetine ilişkin verdiği yanıtta, suç duyurusu belgesi kaydının bulunduğunu kabul etti, ancak belgeyi bulamadığını belirtti. Emniyet'in yazısında şöyle denildi:
"24.04.1981 gün ve 1981 / 178 - 5069 sayılı yazınızın geliş kaydına rastlandığından, bu yazının bir örneğinin İst. 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmek üzere Adli Müşavirliği'ne gönderilmesi istenmiştir. Arşivlerimizde yaptırılan tetkikte, belirtilen evraklara rastlanılamamıştır."
İçişleri Bakanlığı, İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi'nin suç duyurusunu bugüne kadar işleme koymadı.
Dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Şeref Balcı'nın, 7 Mart 1978'de, İstanbul Üniversitesi'ndeki polis birimlerine gönderdiği yazıda Özgün Koç önderliğindeki ülkücü öğrencilerin solcu öğrencilere yönelik katliama girişeceği haberini verdiği, katliamdan 18 yıl sonra belgelenmişti.
Şimdi ortaya çıkan bir başka belge de, Koç'un katliamdan 10 gün sonra İstanbul Emniyeti'nce sorguya çekildiğini ortaya koydu. Ama Emniyet'teki bazı güçler Koç'u serbest bırakırken, savcılık fezlekesinden de ifadesini çıkardı.
16 Mart davası avukatlarından Cem Alptekin, "Davanın gizli kanunu, gizli yönetmelikleriyle,
devlet sırrı ve örtülü ödenekleriyle kendi hukukunu yaratan, derin devleti açacak bir anahtar olduğunu" belirterek, kamuoyunun davaya sahip çıkmasını istedi.
İSTANBUL Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde, 16 Mart 1978'deki bombalı saldırı, yedi öğrencinin ölümü ve 41 kişinin yaralanmasıyla sonuçlandı. 1980'de sıkıyönetim mahkemelerince yargılanan zanlılar, delil yetersizliğinden serbest bırakıldı. 1992'de, zaman aşımının dolmasına saniyeler kala ortaya çıkan sürpriz tanıklar, davanın yeniden açılmasını sağladı.
İsot Ailesi, çocukları Zülküf İsot'un olayın faillerinden olduğunu ve bu nedenle öldürüldüğünü açıkladı.
Katliamdan 18 yıl sonra ortaya çıkan bir belgeyle, dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Şeref Balcı'nın, görevli polisleri olası bir katliama karşı uyardığı, ancak polisin bu ihbara karşın hiçbir önlem almadığı saptandı. Bu durum, katliamda polis - ülkücü işbirliği kuşkusunu güçlendirdi.
Olay sırasında görevli polis memuru Yahya Gergin, İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Reşat Altay'ın, patlamadan sonra katil zanlılarının kovalanmaması için emir verdiği iddiasında bulundu.
İstanbul DGM, Susurluk davası çerçevesinde yaptığı bir araştırmada, Niğde Emniyet Müdürü olarak görev yapan Altay'ın, Abdullah Çatlı'yla beş kez
telefon görüşmesi yaptığını belirledi.
Davaya bakan İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi, davayla ilgili olduğu gerekçesiyle, Başbakanlık Teftiş Kurulu ve TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'nun hazırladığı Susurluk raporlarını istedi. Böylece 16 Mart katliamını yapanlarla, Susurlukta ortaya çıkan çete arasında bağlantı kuruldu.