The Others 77 yıllık hasret

77 yıllık hasret

16.10.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

77 yıllık hasret

77 yıllık hasret


1923'te bir imzayla hayatları değiş tokuş edilen Türk ve Yunanlılar'ın buluşmalarının ikinci durağında yine yürekler dil oldu. Lisan yetmese de kucaklaşmalar yetti


       Günlerden 'nihayet'ti, yıllardan mübadelenin 77. yılı. İstanbul'dan bir otobüs kalktı; geçmişe, 1923'te Lozan'da imzalanan 'Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi'yle hayatları değiş tokuş edilen Türk ve Yunan azınlıklarından 'yaşayanları' buluşturmaya kalktı.
       Farları barış, yolu engebeli, uzun. Koltuklarında, kıpır kıpır 40 yürek yani Lozan Mübadilleri Vakfı Girişimcileri. Camlarında afişler: 'Çekilen Acılar Bir Daha Yaşanmasın'. Teybinde, o acılardan doğan rebetika, Marika Ninu'nun mübadil sesinden: 'Çıkar yücelerden haber sorarım / Sorarken de ağlarım gümüş yaldızlı / Bilmem nerelardayım, kimlerla'.

Deli muhacir Sefer

       İşte o 40 yürek ilk defa Yunanistan'a gidiyorlar. Bir 'haber sormaya' atalarının doğduğu, büyüdüğü, aşık olduğu ağaç diktiği, ağladığı, güldüğü topraklara... Yunan mübadillerinin çocuklarına -Türk - Yunan ilişkilerinin hiç olmadığı gibi- sarılmaya. Selanik'te doğan 78 yaşındaki İbrahim İşler ve 79 yaşındaki Vedia Elgin'in endişeleri ortak: 'Acaba yüreğimiz bu heyecana, bu mutluluğa dayanır mı?' 38 mübadil çocuğunun endişesiyse, atalarının doğduğu evi, köyü bulamamak. Sırtlarında, ana babalara verilen aynı sözün yükü: 'Doğduğun köye götüreceğim seni.' Ama çoğu tutamamış verdiği sözü. Vakıf girişiminin öncüsü, 'deli muhacir' Sefer Güvenç gibi:
       "Çok acılar çekildi, biz acıların acılarıyla büyüdük. Anne babamızın anılarıyla, dinmeyen özlemiyle büyüdük. Ana babalarımız bizler, bitli muhacir olduk ülkemizde, Yunan tohumu olduk. Rum asıllı Türk mübadillerse, Türk tohumu diye küçümsendiler. Doğduğu büyüdüğü yeri elbette özler insan, ama dışlanmanın payı da vardır bu hasrette sanıyorum. Ben de babama söz vermiştim, kısmet değilmiş tutamadım sözümü. Ama şimdi ona vekaleten adım atacağım doğduğu köye."

"Yok oluyoruz, bitiyoruz"

       Mübadillerin kişisel tarihinden izler aradıkları yolculukta, ilk durak Kavala. Yol boyunca rastlaştığımız Batı Trakyalıları bulduğumuz gibi dertli bırakıyoruz ardımızda. Kulağımızda, Mustafa Mustafa'nın sözleri: 'Azınlıklar şamar oğlanı, birer piyon. Bizler yok oluyoruz, bitiyoruz. Oysa azınlıklar tarihin 21. yüzyıla mirası, kültür elçileridir.'
       Kavala, Selanik, Veria, Grebena, Serez, Drama, İskeçe ve kasabalarında hemen herkesin Türkçe söyleyecek bir iki kelimesi var. Olmasa da yürek diliyle anlaşıyor Türk ve Yunan Mübadiller. Meğer 'ne çok şey birikmiş konuşacak'. Lisan yetmese de kucaklaşmalar var! Ayrılırken, gözüyaşlı vedalaşmalara dönüşen kucaklaşmalar... Eski Karaca köyü olmuş Zarkadia, Rumca karaca demek. Mübadiller, aile sohbetlerinden derledikleri kırık dökük bilgilerle yakınlarının evlerini soruyorlar, herkes amcasının evini bulan Gültan Karagöz kadar şanslı değil ne yazık. Ama atasının köyünü bulmayan yok, yüzlerinde sözünü tutmuş insanların rahatlığı. İbrahim İşler'in sözlerinin altına imza atarlar herhalde:

Anılar canlandı

       "3 yaşında ayrıldığım Selanik'e atım attığım andan itibaren tüm ecdadımın ruhunu yanıbaşımda hissettim. O günle ilgili tek hatırladığım bir gemi ve müthiş bir acıydı. Meğer tifo aşısı olmuşum. Şimdi gezdikçe, yeni anılar canlanıyor hafızamda. O kadar mutluyum ki; içimden sürekli koşmak geliyor, kalbimden korkmasam. Ben hiç Rumca bilmiyorum ama buna rağmen, Rum mubadillerle bakın nasıl konuşmadan anlaşıyoruz, çünkü aynı acılar ve özlemlerle büyüdük. Sanki kardeşime sarılıyorum her birine sarılırken."
       Selanik'ten 1923'te ayrılan Vedia Elgün'se mutluluğunu ancak, 'MR vasıtasıyla' anlatabileceğini söylüyor:
       'Nasıl dayanabilir yaşlı bir kalp bu kadar yoğun heyecana, hüzne, mutluluğa. Size hislerimi tarif etmem imkansız. Şimdi tıp çok ilerledi, belki de tüm duygularımın MR'ını çekecek bir teknoloji vardır. MR'ın çektiği duygu haritamın vasıtasıyla herkesle paylaşmak isterdim bu mutluluğu. '
       Lozan Mübadilleri Vakfı Girişimcileri'ni Selanik'te, Yunan mübadillerin kurduğu Küçük Asyalılar Derneğinin yöneticileri karşılıyor. Yunan Basını ve televizyonuna 'barış, kardeşlik, özlem' dolu mesajlar veriyorlar kol kola.

Herkese kırmızı gül

       Ve 'asıl buluşma' için vakit gelip çatıyor. 77 yıl geçiken buluşmaya giden yola sapıyor otobüs. Nea Efasos; eski adı Çirkince yeni adıyla 'Şirince'den göçen mübadillerin kurduğu bir köy. Yeni Efes'liler grubu, elleriyle yaptıkları nefis yemeklerle, tatlılarla karşılıyorlar. Herkese birer kırmızı gül, yani 'aşk'! Kendi imalatları olan enfes şaraplar şişede durduğu gibi durmuyor elbette. Hele serde efkar olunca. Halaylar sirtakilere, sirtakiler şarkılara karışıveriyor: Kah, 'İzmir'in kavaklarının yaprakları dökülüyor' kah; 'Tis Kısenityas O Ponos' (Gurbet Acısı) söyleniyor. Veda vakti geldiğindeyse, 'Üsküdar'a gider iken' bir yağmur alıyor herkesi. İnanmazsanız, grubu izleyen diğer gazeteci arkadaşlara sorun, herkesin gözleri dolu. Çünkü hasretin bu kadarına genç yürekler dayanmıyor, eski topraklar gibi.
       Ceplerimiz emanet selamlar, Kasım ayında Şirince'de buluşmak üzere ayrılıyoruz. Yannis Vlahopulos'un dediği gibi 'Ayrılıyoruz dediysem, sözdedir'!

Belgin Doruk ölemez!

       - Şirince'deki yemekteki kavalyem 70 yaşındaki Kleanti, mübadeleye dahil edilmeyen İstanbullu Rumlardan, sohbeti bal, Türkçesi o özlediğimiz Rum vurgusuyla nasıl da hoş.
       Ben 1970'de geldi, Üsküdarlıyım. Geceleri de Beyoğlu, Karaköylü. 10 liraydı o zaman, Deniz diye kısa boylu bir kız vardı evlerin birinde. Sevmiştim onu. Yaşar mi acaba? Yaz belki duyar, gençti benden. Kunduracı Kleanti de iskarpin satar. Gerçi yaşamaz dostların çoğu. Zaten ondan geldi bende, kalmayınca kimse. Bre iyi mi etti ama, akıl yürek hep orada kaldi benim. Kokereçi bile görürüm ben rüyada. Kule vardi, kiz için.
       - Kiz kulesi
       Hah bre o işte, duruyor değil mi öyle denizde yine?
       - (Ne desem? Bence durmuyor denir mi şimdi) Duruyor, merak etme!
       Aman dursun! İyi iyi... Peki, Belgin Doruk? Güzel mi öyle yine, durur mu yerinde?
       - Maalesef yaşamıyor
       Şaka yapiyorsun, yalan de kariştirmiş olma başka Belgin'le?
       - (Gözleri doluyor Kleanti'nin, dalıp gidiyor siyah beyaz bir filme. Söylemese miydim acaba öldüğünü? Masadaki mübadil dostlar da aynı fikirde: 'Söylemeyelim'
       - Karıştırdım bir an haklısın, yaşıyor Belgin Doruk!
       Aman kalbime indirdi bre, ölemez tabii Belgin Doruk. 15 yaşından aşiğim ona. Zeki Müren de iyidir, son şarkısı ne? Ben, 'bitmiyor ayrilik, bitmiyor gözyaşi, hicran hicran hicran yarasiii'nde kaldım. Yaşlandilar çok?
       Zeki Müren'in son şarkısı 'ölmek' diyemedim artık Kleamanti'ye. Çünkü onun hayalinde, İstanbul hep bıraktığı gibi Kız Kulesi'nden Belgin Doruk'a...

İyi bak anılarımıza

       Gültan Karagöz, babasından dinleye dinleye büyüdüğü Karaca'ya vardığında tüm yolculuk boyunca tuttuğu gözyaşları süzülüveriyor yanaklarından. Karaca yeni adıyla Zarkadia'da kişisel tarihine ekleyecek küçücük bir parça arayışıyla çalıyor bir bir kapıları.
       'Şu anda mutluluktan ağlıyorum, nasıl ağlamam şu üstünde durduğum tepe babamın anlattığı tepe. Babaannem babamla amcamın okuldan dönüşünü bu tepede beklermiş. Elinde de bir battaniye, hemen sararmış onları eve öyle götürürmüş. Menderese burdan görülüyormuş, ama şimdi yok. Yıkılmış dediler. Babamın babası imamıymış buraların, biliyorlar.'
       Ama onu asıl sürpriz yolun sonunda bekliyor: Amcasının evi! Tercüman aracığıyla evin yerini bulan Sefer Güvenç, 'Evi bulduk, bulduk' diye sevinç çığlıkları atarak geliyor yanımıza. Evin yeni sahibi Bafra'lı bir mübadil aile. Hemen buyur ediyorlar Gültan Hanım'ı yine gözyaşları kahkahaların gürültüsüne gizleniyor... Ev sahibi de Türkiye'ye gelmek istiyor birgün, ama 'yaş' diyor. 'Sen gel bari sık sık, senin evinde sayılır' diyor Gültan Karagöz'e. Gültan Karagöz'se 'Sağol, eve iyi bak, anılarımıza' diyebiliyor güçlükle.