The Others Adapazarı 'can' pazarı

Adapazarı 'can' pazarı

31.01.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Adapazarı 'can' pazarı

Adapazarı can pazarı


Felaketin ağır izleri altında, altıncı ayı geride bıraktılar. Bir yanda çadırı basan sular temizleniyor, bir yanda kar eritilip su yapılıyor


       Tüm Türkiye'yi yasa boğan 17 binden fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan Marmara Depremi'nden bu yana yaklaşık altı ay, 12 Kasım'da meydana gelen Düzce depreminin üzerinden ise üç ay geçti. Bolu'dan İstanbul'a Marmara Bölgesinde yaşayan milyonlarca kişiyi birinci derecede etkileyen depremin izlerinden silinen çok fazla şey yok. Annesiz, babasız kalan çocuklar, sakat kalan yüzlerce kişi, çadırda yaşayan binlerce depremzede, yıkılmış evlerin geride bıraktığı ıssız boşluklar, evsiz, işsiz, geleceksiz, umutsuz ve yarınsız binlerce kişi.
       Adapazarı'na girdiğinizi otomobilinizin yoğun sarsıntısından anlıyorsunuz. Çukurla dolu caddelerden otomobille geçebilmek hiç de kolay değil. Caddeler sizi bir işçi ailesinden, bir memur ailesinden, bir çiftçi ailesinden kalan boş arsalara götürüyor.
       Adapazarlılar İzmit, Gölcük, Kaynaşlı ve Düzceliler gibi en çok çamurla içle dışlı. Çamur ayakkabıların tabanından başlıyor, sonra pantolonunuza, montunuzun eteklerine yapışıyor. Adapazarı'nın en büyük çadırkentlerinden biri olan Emirdağ Çadırkenti'ne yollarda zigzaglar çizerek, şehirden epeyce uzaklaştıktan sonra ulaşıyoruz. Görkemli ağaçların ve birkaç günlük karın altında, ölülerin sessizce yattığı mezarlıktan geçerek.
       Çadırkentlilerin söyleyecek, anlatacak öyle çok şeyi var ki. Biri hemen başlıyor söze:
       "Üç gündür suyumuz yoktu. 'Bugün Milliyet gazetesi, buraya gelecek' deyince tankerle su dağıttılar."

Kar suyuyla yıkanan çamaşırlar

       Çadırkentin içlerine doğru ilerliyoruz. Bir kadın çadırın önünde leğenine kar dolduruyor. Karı piknik tüpün üzerinde eritip, depremden sonra doğan beş aylık oğlu Velat'ın çamaşırlarını yıkayacakmış. Velat memleket demekmiş. Memleket Erzurum. Erzurum'da iş yok, aş yok. Adapazarı'nda var. Kocası inşaat işçisi. Hiç durmadan, usanmadan duvar örüyor. Tüm ustaların, işçilerin onlarca yılda ördüğü duvarlar saniyeler içinde yıkılıyor. Kadın bir çırpıda anlatıyor tüm bunları. Adını soruyorum, kocasının adını söylüyor önce. Yaşını soruyorum, "Tahminen 35" diyor. Konuşurken gözü katalitik sobada. Ben geldim diye açmış katalitiğin ikinci gözünü. Yoksa tüp biter. Tüpün beş gün dayanması lazım. Sıcaklık eksilere indikçe Velat'ın daha kalın giydirilmesi lazım. Ama Velat dinlemiyor, 15 günde bir hastalanıyor, öksürüyor. Sevim Karakaya'nın şimdi tek korkusu Kızılay'ın verdiği yemeğin kesilmesi.

50 milyonluk aylığımı kaybettim

       Emine Alemdar 29'unda. Yedi yaşında bir kızı var. Günlerce sokaklarda yattıktan sonra yerleşmişler çadırkente. "Kocanız çalışıyor mu?" diyorum. Gülüyor. Kocası emlak komisyoncusuymuş depremden önce. "Ben de çalışıyordum. Kız yurdunda temizlikçiydim. 50 milyon maaş alıyordum, az değil. Ne var ki ekmek teknem olan yurt da çöktü. Depremden bu yana 10 milyon para yardımı aldım. Şimdi prefabrike konutlar çıkıyor. Beni gönderdikleri bölgede okul yok. Ben Abalı'daki prefabrikelere gitmek istiyorum. Kızım okusun istiyorum. En büyük sorunu yağmur yağdığı zaman yaşadım, kova kova su boşalttık çadırdan. Kendimi çok yaşlanmış hissediyorum şimdi."