The Others Alpay kampanyası

Alpay kampanyası

20.10.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Milli maç biteli çok oldu, ama futbolla yatılıp kalkıldı. Odak noktası, 'çirkin kavga'. Peki, Milliyet'in haberleri ve tavrı Alpay yanlısı mıydı?

Alpay kampanyası




Meşhur İngiltere - Türkiye maçının yankıları hem Türk hem de İngiliz basınını uzun bir süre meşgul etti. Maçın sonucundan ziyade oyun dışı bazı davranışlar giderek odak noktası haline geldi. Merkeze Alpay ve Beckham yerleştiler.
İngiltere'de özellikle bulvar basını Alpay aleyhinde yoğun bir "istemiyoruz" kampanyası örgütlerken, Milliyet de bunun benzerini "haydi göreve" ile başlattı..
Maç sırasında Alpay ile Beckham arasında aslında ne oldu? sorusunun yanıtını bulmak zaman aldı. Maç arasındaki görüntüler de her iki tarafın, gözlemcilerin anlattıkları ile biraz daha netleşti.
Okurlar da "kim maraza çıkardı?" veya "kim haklı?" sorusunda ikiye ayrıldı.
Bir kısmı da, bu noktadan hareketle, Milliyet'in bazı haberlerini taraflı veya eksik buldu. Milliyet'in açtığı "Alpay'a destek" kampanyası da tepkilerden nasibini aldı.
Örneğin, Dr. Kerem Ün'ün görüşüne göre, Milliyet'in Alpay hakkında "takındığı tutum", basın ahlakı ile uyuşmuyordu. Şöyle:
"Olayların tek bir sorumlusu vardır. O da Alpay'ın kendisidir. Olayı kendisi başlatmış, kendisi büyütmüştür. Şu anda yaptıklarına da milliyetçi bir kılıf uydurma çabasındadır ve gazetemiz de bu ilkel ve laubali tavrı desteklemekle meşguldür."
"Türkiye'de top koşturan bir yabancı oyuncu Türkiye'ye karşı oynadığı bir milli maçta Alpay'ın yaptığının onda birini yapsa ikinci gün kulübü tarafından kapı önüne konur, bu da gazete tarafından desteklenirdi. Nouma olayını şöyle hatırlayalım: Yaptığını onaylamasak da; çok daha basit ve önemsiz bir olaydan ötürü kulübünden atılmadı mı? Nouma'ya saygım var, çünkü Alpay'ın aksine özür dilemesini bilmiştir."
Ün ayrıca Milliyet'in Aston Villa kulübüne ve İngiltere Futbol Federasyonu'na protesto mektubu kalıpları yayımlamasını da doğru bulmamış. Milliyet gibi bir gazeteye yakışmadığını, bunu ancak ucuz İngiliz bulvar gazetelerinin yaptığı türden bir iş olduğunu ima ettikten sonra "Sağduyulu ve objektif olun" diye bitiriyor.
Bir başka okurun kampanyaya tepkisi:
"Alpay'ın asabi bir sporcu olduğunu cümle âlem biliyor. Şimdi kusuruna 'Türk milletini de ortak etme' çabalarında. Bu kadar pişkinlik fazla. Lütfen bu kabalıklara çanak tutmayın. Onun yaptığı yalnızca Türkiye'nin imajına negatif katkıdır."
Bu arada, Milliyet'in kampanyasıyla ilgili tek tük destek mesajlarının da geldiğini belirteyim.
Spor Servisi'nin yanıtı şöyleydi:
"Yayınlarımızı izleyenler başından beri Alpay'ın saha içinde yaptıklarını onaylamadığımızı, hatta Milli Takım'ın başarısızlığında payı olduğunu açıkça savunduğumuzu görürler. Ama bize göre saha içinde, sportif bir karşılaşmadaki çirkinlikler yine o alanda kalmalı. Alpay haddini aşan hareketler yaptı, olaylara neden oldu ve maç orada bitti."
Peki kampanya?
Bu, Milliyet'in çizgisine uygun muydu?
"Alpay'a karşı kampanya, haksızlıktan da öte, ırkçılık ve fırsatçılıktan başka bir davranış biçimi değil. Bu kampanya, Türkiye'yi dışlamak için her fırsatta bu tür olayları kötüye kullanmaya kalkan İngiltere kamuouyuna karşıdır. Fair play ödülü alan Alpay'a saldırganlık ödülü verebilirsiniz, ama linç etmeye kalkıştığınızda, hedef gösterdiğinizde ölçü kaçımış oluyor."
Bir başka eleştiri ise aynı konudaki haberlerden birinin başlığıyla ilgili.
İlker Üçler'in eleştirisi şöyle:
"15 Ekim 2003 tarihli Milliyet gazetesinin spor sayfasında "Terry Saçmaladı" haberi, başkalarını karalamaya çalışırken aslında kendi çelişkimizi gözler önüne seren bir haberdir. Yazının içeriğini okuyunca anlıyoruz ki, Terry sadece 'Alpay'ın maçta yaptığı hareket hiç profesyonelce değildi' diye başlayan bir cümle kurmuş ve siz bunu saçmalık diye sunuyorsunuz. Sizce bu anlamlı mıdır?
Yorum: Ortada bir genel, birkaç da özel eleştiri var. Okurların "Alpay'dan yana tavır" diye tanımladığı, eğer haberlerin içindeki veya toplamındaki dengesizlik ise, buna katılmıyorum. Her ne kadar Alpay'la yapılan özel mülakatta futbolcunun bazı ifadelerinin üzerine yeterince gidilmiyor veya bazı sorular sorulmuyorsa da, genelde Milliyet, o mülakat da dahil, tartışmaları hissedilir bir serinkanlılık içinde sundu. Hem Türkiye'deki farklı görüşleri izledik, hem Atilla Gökçe, Bilgin Gökberk ve Ercan Güven gibi yazarların sert bir dille Alpay'ı eleştiren yorumlarını okuduk, hem de İngiltere basınındaki yankıları nüanslarıyla görebildik.
Okur açısından sorun tam da bu değildi. İngiltere'de basın etiğiyle öteden beri sorunları olduğu bilinen bazı bulvar gazetelerinin "çok satma" amacıyla sarıldığı kampanyanın benzerini Milliyet gibi akılcı duruşlu, güvenilir bir gazetenin yapması, esas sebep gibi görünüyordu. Şu da bir gerçekti ki, Milliyet'te yazıldığı gibi "Ada bölündü" ise, aynı şekilde Milliyet okurlarının hatırı sayılır bir kesimi de kampanya konusunda gayet kuşkucuydu.
Böyle olunca da, ne kadar "ırkçılığa karşı protesto" denirse densin, önemli bir kesimin algılaması "Alpay'ın kişisel sorun veya hırslarına alet olunmamalı"da kilitleniyodu.
Gazetede üzerinde düşünülmedi değil. Tam tersi, Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Y. Yılmaz cumartesi gününden itibaren Alpay adına başlayan "haydi göreve" kampanyasının sona erdirilmesine karar verdi.
En doğru karar da aslında buydu.
Milliyet herhangi bir gazete değil.
Diğer eleştiriye gelince:
"Terry Saçmaladı" başlığına ilişkin eleştiriyi haklı buluyorum. Terry'nin sözleri, haberde görüldüğü kadarıyla sınırlı ise, ortada bir saçmalama yok; kişisel bir tespit var.