The Others Atatürk'ün sinirlendiği an

Atatürk'ün sinirlendiği an

04.08.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Atatürk'ün sinirlendiği an

Atatürkün sinirlendiği an


Nutuk'un film çekimleri sırasında orada bulunanlar alkışlamaya kalkınca Atatürk fena hiddetlendi: "Eş...ler beni artist gibi buraya çıkarmışlar"


       Hıfzı Topuz'un, aralarında Yaşar Kemal, Melih Cevdet Anday, Sabahattin Ali, Aziz Nesin'in de bulunduğu yakın çevresiyle ilgili şaşırtıcı anılarına yer verdiği kitabı "Eski Dostlar", kısa sürede ikinci baskısını yaptı.
       Kitabın en ilgi çeken bölümlerinin başında ise Atatürk'ün, nutuklarından birini filme alacak olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in babası İhsan İpekçi'ye küfretmesi yer aldı.

       Topuz, cumhuriyetin ilk yıllarında film şirketi kuran İhsan İpekçi'nin, 1964'te kendisine anlattığı Atatürk anısına da kitapta yer veriyor. Topuz'a göre İpekçi, Atatürk'e film çekme teklifinde bulunduklarını belirterek, teklifin kabul edilmesinin ardından yaşananları şöyle anlattı:

       Çankaya'da film çekimi
       "...Atatürk'ün bizi Çankaya'ya çağırttığını haber verdiler. Kendisi bizi kabul etti ve filmi orada çekmemizi söyledi. Köşkün terasında tertibat kurduk. Atatürk, Meclis'teki elbisesini giyip terasta yerleştirdiğimiz siyah bir tahtanın önüne geldi ve nutkunu okumaya başladı. Biz de makineleri işlettik. Bu sırada operatör Remzi bize bazı işaretler yapıyordu. Remzi nutuk bitince alkışlayın demek istermiş. Atatürk fena halde sinirlenerek:
       'Eş...ler beni artist gibi buraya çıkarmışlar alay ediyorlar. Böyle sinema olmaz' diye nutku kesti. Alman operatör Atatürk'ün ne söylediğini anlamadığı için makineyi çalıştırmaya devam ediyordu. Bütün sesler filme alınmıştı... Bobinleri İstanbul'a stüdyoya gönderdik. Banyo yapıldı. İlk denemeyi stüdyoda Muhsin Ertuğrul, Nazım Hikmet ve Osman İpekçi yapıyormuş. Arkadaşlar bir yandan sandviç yiyor bir yandan da sesi dinliyorlarmış. Atatürk tam bu sırada yine 'eş...ler' diye bağırınca fena halde irkilmişler."

       "Atatürk, Kral'ın hediyesini bana verdi"
       İpekçi, 1933'te Yugoslav Kralı Alexendre'ın İstanbul'a gelişini kaydettiği filmi ertesi gün Dolmabahçe Sarayı'nda Atatürk'e izlettirmesini ise şöyle anlatıyor: "Filmi gösterdim. Çok beğendi. Biraz içmişti. Beni sofraya çağırdı. Kral o gün kendisine bir altın tabaka vermiş, onu bana hediye etmeye kalktı. Yemeğin sonunda yaverlerin gelip tabakayı benden geri isteyeceklerini biliyordum. Korktum, almadım. Israr etti. Yine reddettim. Bunun üzerine tabakayı cebime koydu."

Yaşar Kemal gaz saati kontrolcüsü

       Topuz, edebiyatçı Yaşar Kemal'in gençlik yıllarında maddi sıkıntılar çektiğini ve gerçek adının Kemal Sadık olduğunu anlattığı kitabında, edebiyatçının askerden döndüğü zaman İstanbul'daki ilginç işini şöyle anlattı:
       "Bir yıl sonra Yaşar askerden terhis edilince İstanbul'a gelmiş iş arıyordu. Dolmabahçe Havagazı Şirketi'nin müdürlerinden Hüsnü Baki aracılığıyla kendine şirkette bir endeksörlük işi bulundu. Yani kapı kapı dolaşarak gaz saatlerindeki ölçüleri yazacaktı. Bu, Yaşar için çok eğlenceli bir işti. Akla gelmedik evlere girip çıkıyor ve ünlü kişilerle tanışıyordu. Sonra bize bunları anlatınca çok gülüyorduk."

Fırıldaklara polis baskını

       Topuz, aralarında Sabahattin Eyüboğlu, Melih Cevdet Anday'ın da bulunduğu arkadaşlarıyla yaptığı Mavi Yolculuk gezisinde yaşadıkları ilginç bir anıyı da şöyle aktardı:
       "Sabahattin'in bir merakı da kağıttan fırıldaklar yapıp, direğe yerleştirmekti. Bir gün bir kıyıda demirlemişken bir polis motoru tekneye yaklaştı, polisler tekneye çıktılar, hakkımızda ihbar varmış, fırıldaklarla düşmana haber iletiyormuşuz. Sabahattin'in oyuncakları direkten indirildi, polisler bunları büyük bir dikkatle incelediler, tehlikeli bir şey olmadığını anladılar, sonra da 'Bir daha direklere böyle şeyler dikmeyin, tekneye el koyar, sizi de karakola götürmek zorunda kalırız' dediler, fırıldaklar bir daha direklere asılamadı. Sabahattin de oyuncağı elinden alınmış çocuklara döndü."

Sabahattin Ali'yi kim ihbar ettti?

       Topuz'un kitabında, faili meçhul bir cinayete kurban giden Sabahattin Ali'nin yazıları nedeniyle polis tarafından arandığı bir gece İstanbul Valisi Lütfi Kırdar'ın da bulunduğu Taksim Gazinosu'ndaki Mülkiyeliler Gecesi'ne katılışının öyküsü de şöyle anlatıldı:
       "Lütfi Kırdar, 'Buyrun masaya Sabahattin Bey, birlikte oturalım' diyor ve Sabahattin, Vali ile Genel Müfettiş'in masasına oturuyor. Rakılar geliyor, bol bol içiliyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde Vali, 'Haydi' diyor, 'Burası çok gürültülü oldu, kalkıp Paviyon'a inelim.'
       Orada da rakı fasılları devam ediyor. Üçünde de artık dayanacak hal kalmamıştır. Sabaha karşı Vali, 'Sabahattin Bey, sizi de evinize bırakalım.'
       Kamelya Apartmanı zaten hemen Vali Konağı'nın karşısındaki caddede. Önce Vali arabadan iniyor, sonra da Vali'nin şoförü ile polisi, Sabahattin'i Rasih'in apartmanına getirip, üst katlara kadar çıkartıyorlar. Ertesi sabah Sabahattin bu olayı anlatınca Rasih ve Faruk, 'Aman ne yaptın' diyorlar. 'Bugün gelip seni tutuklayacaklar öyleyse.'
       Sabahattin gülüyor, 'Yok diyor, onlar erkek adamlar, böyle şey yapmazlar.' Gerçekten de öyle oluyor. Ne Genel Müfettiş, Sabahattin'i ihbar ediyor, ne Vali, ne de geceye katılanlar. Vali'nin polisi bile Emniyet'e bildirmiyor. İnanılır gibi değil ama, böyle bir ahlak anlayışı vardı o zamanlar."