The OthersAvukatlar da zorda

Avukatlar da zorda

13.02.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Avukatlar da zorda

Avukatlar da zorda

Hukuk mahkemelerinde asgari ücret 4 - 5 milyon lira. Avukatın alacağı, dava yıllarca sürse de başlangıçtaki miktar üzerinden saptanıyor

YALNIZ işçilerin değil, avukatların da asgari ücreti var. Yargının üç ayağından biri olan "savunma"nın temsilcileri avukatların asgari ücreti Türkiye Barolar Birliği tarafından önerilip Adalet Bakanlığı tarafından saptanarak yürürlüğe konuluyor. Adalet Bakanlığı'nın da her seferinde Türkiye Barolar Birliği'nin önerdiği ücretlerin altında bir ücret belirlediği ifade ediliyor. Bu arada bazı avukatların da, ödeyecekleri vergi bakımından, düşük asgari ücretten memnun olduğunu belirtenler de var.
Avukatların ekonomik durumlarını, 25 yıllık avukat Tamer Heper ile konuşuyoruz. Hukuk mahkemelerinde asgari ücretin 4 - 5 milyon lira dolayında olduğunu, dava yıllarca sürse de başlangıçtaki asgari ücret üzerinden avukatın alacağının saptandığını belirten Heper, avukatlığın önemli bir başka sorunu olan sigorta konusunu ise şöyle anlatıyor:
"Biz SSK Topluluk Sigortası'na bağlıyız, diyor Tamer Heper. 1997'de ayda 13 milyon SSK primi ödüyormuşum. Ama Topluluk Sigortası'ndaki SSK bize hastane hizmeti vermez, ilaç vermez. Bir zamanlar mesken kredisi vardı, onu vermez. Bize verdiği tek şey, erkekte 25 yıl, kadında 20 yıl sonunda verdiği 30 milyon dolayında emekli maaşıdır.
SSK bana doktor vermez, ilaç vermez, ama ben doktor ve ilaç masrafımı gider de yazamam."

Avukatların ayrıca bütün "serbest meslek erbabı" ile ortak sorunları var. Gerçek usulde vergi ödediklerini belirten avukat Tamer Heper, durumlarını şöyle açıklıyor:
"Büromuzun masrafları içinde kağıt, kalem, dosya gibi sarf malzemesi var, bunları gider gösterebiliyorsunuz. Ama, büroyu döşüyorsunuz; teknoloji de geliştiğine göre, telefon aldınız, faks aldınız - bunlar ihtiyaç - bilgisayar aldınız, yeni bir elektronik daktilo aldınız... Bunları masraf göstermek istediğinizde, "5 milyon lirayı geçen masraf amortismana girer, 5 yıla böl onu" diyorlar. Güya adı gerçek usulde vergilendirme, ama gerçeğin dışına çıkıyor.
Başka bir konu daha var. Bir serbest meslek erbabı; doktor veya avukat, İstanbul'da arabasız çalışabilir mi?.. Kırk tane adliyenin arasında gidip geleceksiniz. Ama arabanızın giderini masraf gösteremezsiniz. Arabanın alış bedelini beşe bölüp gider göstermek de yok."
Avukatların parasal sorunları bu kadarla bitmiyor. Dahasını Tamer Heper sıralamaya devam ediyor:
Serbest meslek sahibi olarak bir avukat, "Bu yıl para kazamanadım, vergiyi indireyim veya vergi vermeyeyim" diyemiyor. Mesela bir trafik kazası geçirdiniz, 6 ay yattınız. Ya da o yıl işler kesat gitti. Hiçbiri kabul edilmiyor. Sizin, örneğin 1998'de 1.488.300.000 lira kazandığınız varsayılıyor asgari hayat standardına göre. Şimdi çelişkiye bakın: Arabanız varsa, 1.488.300.000 liranın üzerine, arabanız ucuz bir arabaysa 83.200.000 lira, arabanızın hacmi biraz daha büyükse 212.800.000 lira daha ekliyorsunuz asgari hayat standardına.
Tabii bu asgari hayat standardı, daha çok mesleğe yeni başlayanlar için önemli. İlk yılda biraz indirim yapıyor, ama ikinci yıldan sonra kazan kazanma aynı vergiyi alıyor.
Öte yandan Maliye bizlere bir de iyilik yapıyor, yıllık kazancımızın, 3.400.000 lirasını vergiden muaf tutuyor. Vergi konusu gündeme geldiği zaman bizlere, yani serbest meslek erbabına, öncelikle de doktor ve avukatlara hep vergi vermeyen, vergiden kaçan gözüyle bakılır."

Yüzümüzü kızartıp soruyoruz:
"Hiç vergi kaçırma olmuyor mu?"
"Peki, nasıl vergi kaçırıyoruz, onu da anlatayım," diyor Heper ve çantasından bir koçan makbuz çıkarıp gösteriyor:
"Bizim makbuzlarımız noter tasdikli. Bunun noter tasdikli olması için biz Maliyeye başvururuz. Maliye üç defter için izin verir. Bu izni aldıktan sonra beş gün içinde hemen notere gidip tasdik ettirmemiz gerekir, beş gün geçerse o izin yanar. Maliye zaman zaman kaç koçan makbuzumuz kaldığını sorar, onu da bildirirsiniz. En yüksek makbuz bedelini ister, onu da bildirirsiniz. Ayrıca, sizin mahkemelere ve icra dairelerine verdiğiniz tüm vekaletnameler kayda geçer, Maliye Bakanlığı'na bildirilir. Avukatların takibi yönünden (belki de bürokrasi yönünden N.G.) bunları anlatıyorum. Nasıl vergi kaçırıyoruz, dedik ya. Bir; defter takipte. İki; kullandığımız vekaletnameler takipte. Buna rağmen derler ki, siz nasıl olsa bir yolunu bulup kaçırırsınız, onun için size hayat standardı uyguluyoruz. Daha bitmedi. Diyor ki; sen nasıl olsa kaçıracaksın, iyisi mi bir yıl önce ödediğin verginin yarısını peşin vergi olarak gel bir kere öde. Gene bitmedi. Diyor ki, ücretli maaşını alırken ben vergiyi hemen kesiyorum. Sen ise parayı kullanacak, gelecek yıl vergisini ödeyeceksin. Hayır, sen paranı alırken yüzde 20 stopaj öde.
Ben şu giderlerimi yazabilsem, aradaki farkın vergisini vereceğim için, elimde kalan paramın vergisini yüzde 50 de olsa veririm. Ama anonim şirketler, vesairelerde bunları gider gösterme imkanı var.
Diyorum ki, masamı, sandalyemi yazamıyorum; doktorumu, ilacımı yazamıyorum, çocuğumun okul masrafını yazamıyorum. Bunlar benim lüks harcamalarım değil, zorunlu giderlerim. Dünya, her şeyin gider yazılmasını kabul ediyor. İşte o zaman her harcamanın faturasını almak zorunda kalıyorsun."
Sonuçta, tüm avukatları "tenzih" ederek vergi kaçırma yolunun ne olabileceğini belirliyoruz. Buna göre, avukat ya yüzünü karartıp, vekaletnamelerinin hepsini Maliye'ye vermeyecek, bulursa o bulsun diyecek; böylece yaptığı işlerin bir bölümü yok sayılacak. Ya da kestiği makbuzlara düşük ücret yapıp üst tarafını "açıktan" alacak.

Yargıya verilen "önem" ücret konusunda da kendini gösteriyor. Savcıların, yargıçların geçim sıkıntısı çektiği bilinen bir gerçek. Baktığı davalar nedeniyle saldırıya uğramak riski bulunan ağır ceza mahkemesi yargıçlarının evlerine belediye otobüsüyle gidip geldiği de biliniyor. Yargıya "önem" üst mahkeme yargıçlarının ücretlerinde de belli oluyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı, yüksek mahkemelerin başkanları, üyeleri 1980'lere kadar, milletvekillerinden yüzde 10 fazla aylık alıyorlardı. Milletvekillerinin ödeneği tazminatı yüzde 50, yüksek mahkeme üyelerininki yüzde 60 idi. Şimdi ise, emekli milletvekili, Anayasa Mahkemesi Başkanı'ndan ayda 100 milyon lira fazla alıyor. Görevdeki milletvekili ise 3 misline yakın aylık alıyor.
Kıbrıs'ta Yüksek Mahkeme Başkanı ile Başbakan aynı parayı alıyor. Bulgaristan'da Yüksek Mahkeme üyeleri ayda 300 dolar, bakanlar ayda 200 dolar alıyor.
ABD Başkanı ile Kongre Başkanı ve Federal Yüksek Mahkeme Başkanı'nın da ücretleri eşit. Bizde Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın maaşı 260 milyon lira dolayında. Daha ötesini söylemeye gerek var mı?

Avukatların yaşadığı sorunlardan ilginç bir örneği avukat Tamer Heper anlatıyor:
"Bir gayrimenkul davasına bakacaktım. Gayrimenkulün değeri bir hayli yüksek. Müvekkilimle mukavele yaptım. Mukaveleler baronun bastırdığı tip mukavelelerdir, isim hanesini doldurup imzalarsınız. Dava için bir yıl gidip geldim. Dava neredeyse sonuna yaklaşıyor. Müvekkilim eşiyle beraber geldi. "Dosyaya eşim bir bakmak, mukaveleyi de görmek istiyor" dedi. Eşiyle o güne kadar hiç tanışmamıştık. Peki, dedim, dosyayı verdim. Şöyle bir taradılar, baktılar. Sıra geldi mukaveleye. Onun takılı olduğu dosyaya el attı. Mukavelenin imza hanesini yırtıp yemeğe başladı.
Ağzında haşur huşur çiğniyor. Sonuna geldik ya işin, para alma zamanı... Vermemek için mukaveleyi yiyiyor. Ağzından bir - iki parça kurtarabildim, tükrüklü, ıslak. Allahtan, yuttuğu parça boş kısma rastgelmiş.
Bu yaygın bir olaydır, çok yaparlar. Tam davanın sonuna gelirsiniz, azlederler sizi. Davayı açacaksınız, aylarca uğraşa dur; o zamana kadar izini mi kaybettirir, adresini mi kaybettirir, ne olacağı bilinmez. Yani, İstanbul müvekkili avukattan daha profesyonel."

Yarın:
Adliye yorgun


EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler