Milliyet, Ramazan’ın ilk gününde Düzce ve Yalova’da çadırkentlerdeydi
Işıklar yandı sofralar kuruldu
Ahmet Tulgar Düzceİlk teravih namazına birkaç saat kala Düzce caddelerinde bir koşuşturma başladı. Çevre illerin belediyelerinin gönderdiği otobüsler dolusu ekmek, kısa sürede depremzedeler tarafından kapışıldı ve sahur yemeği dağıtımında meydana gelebilecek olası bir aksamaya karşı stoklandı. Yine teravih namazına birkaç saat kala mescit çadırların çadırkentlerde ve işlek cadde ve sokaklarda kurulma çalışmaları sürüyordu.
Hazırlıklardan sorumlu Vali Yardımcısı Orhan Öztürk gecikmeyi, aynı dönemde derslik çadırların da kurulması çalışmalarının sürmesiyle açıklarken, Düzceliler saat 18.00'e doğru meydandaki tarihi büyük caminin avlusuna kurulan iki çadır mescidi dolduruyordu.
Akşam karanlığında mescit çadırların üzerinde
yükselen tarihi caminin enkazı Düzcelilere eski mutlu Ramazanları hatırlatmış olabilir. Ancak Düzce Müftüsü Mehmet Bayrak'ın daha önce açıkladığı gibi, soğuk nedeniyle kısa tutulan vaazın ardından teravih namazını tamamlayan Hüseyin Güler, "Her şeye rağmen ibadetimizi sürdürüyoruz" derken, "her şeye rağmen bazı şeylerin sürdüğüne" mutluluk içinde işaret ediyordu.
Bir akşamda hayatlarının orta yerine kesintinin bıçakları inen insanlar şimdi hayatlarındaki bütün sürekliliklere elden geldiğince daha çok sahip çıkıyor.
Sabaha karşı 04.00 sularında Düzce çadırkentlerinde çocuklar ellerindeki tencereleri vurarak gönüllü davulculuğa soyunmuşlardı. Orsa fabrikasının bahçesindeki çadırlarda ışıklar yandığında önce yorgun ve cefakar kadınların siluetleri belirdi. Siluetler çorba karıştırdı, eğilip yer sofrası kurdu. Sonra siluetler çoğaldı. Tüm aile fertleri artık ayaktaydı.
Düzce sahur yemeği Kızılay ve bazı sivil kuruluşlar tarafından gece yarısı dağıtılmıştı. Şimdi sulu yemekler ısıtıldıktan sonra sofraya taşınıyordu. Ayşe Çabuk, bir yandan kurufasulye ısıtıyor, bir yandan da çadırın ayaza açık sahanlığında kendi ısınmaya çalışıyordu. Bir buçuk saat sonra ışıklar yeniden sönüp siluetler kaybolduğunda karanlık çadırkentte artık sadece birkaç çadırın önünde soğukta alınan abdestlerin şıpırtısı ve bir türlü uyuyamayan çocukların öksürükleri kalmıştı.
Her şeye rağmen Düzce'de bazı şeylerin sürüyor olması güzeldi. Ramazan Düzce'ye sürekliliklerin belirtisi olarak geldi.
Davulsuz, sessiz ve soğukta
Bilge Egemen Yalova, DeğirmendereÇadırkentte bir çadır. Çadırda uyuyan bir çocuk. Çocuğun yanıbaşında yanan tüp. Tüpte pişen çorba. Çorbayı karıştıran bir anne. Esneyen bir baba. Gece saat 03.00. Çadırkentte sahur vakti.
Yalova Çiftlikköy Belediye Çadırkenti: Önce karanlık ve sessizlik. Herkes uyuyor. Ağlayan bebek, öksüren kadın, rüyasında konuşan adam dışında sessizliği bozan pek birşey olmuyor. Sahur vakti geldiğinde uzak mahallelerde davullar gümbürdemeye başlıyor. Çadırkentte tek tük mumlar yakılıyor, çadırlar şeffaflaşıp içleri dışları bir oluyor. Uyanan pijamasıyla önce tuvalete gidiyor.
Altın kızlar: Üçü de dul. Aysel Yücel, Semiha Aydoğan, Ayten Gürer. Kendi çadırlarında yalnız yaşıyor ama üçü de tuvalete yalnız gitmeye korkuyor. Sahur için Semiha Hanım'ın çadırında toplanıyorlar. Pişiler yapılıyor, çaylar demleniyor, Sarıyer Nikah Memurluğu'ndan emekli Aysel Hanım, kıydığı nikahları anlatıyor.
Boğa ailesi: 7 ve 5 yaşındaki çocuklar mışıl mışıl uyuyor. Anne çorba kaynatıyor. Baba Raif Bey, çayından bir yudum alıp dert yanıyor. Çadırkentlerdeki tüm babaların derdi ortak. Hepsinden koro halinde, "Ah bir iş bulsam" cümlesi çıkıyor. Cümle büyüyor, sahur vakti çadırkentin üstünü kaplıyor.
Şarkıcı çocuk: Sahur yemeği dağıtılmadığı için Erdeniz ailesi akşam dağıtılan yemekten ayırmış. Onlar ısıtılıyor. Fotoğraflar çekilirken Baba Hilmi Bey, 10 yaşındaki oğluna şarkı söylemesi için ısrar ediyor.
"- Hadi söyle de çeksinler. Belki keşfedilirsin.
- Baba bu kamera değil, fotoğraf makinesi.
- Olsun söyle sen. Belli mi olur? Belki sesi alıverir."
İşsiz baba umut ediyor. Sınırları zorluyor. Sahur vakti uykulu çocuk şarkıyı söylemiyor.
Değirmendere Kızılay Garajaltı Çadırkenti: Burada da sahurda yemek dağıtılmıyor. Çadırlar küçücük ve yazlık. Zemin vıcık vıcık çamur. Hava buz. Ama olsun. Oruç tutulacak. Gençler toplanmış sahuru bekliyor. Mutsuzlar çünkü.
Memduh Işık: "Burada toplanıp muhabbet etmekten başka sosyal hayatımız yok. Hava soğuk olduğu için ateş yakıyorduk, yasakladılar. Donuyoruz ama yine de toplanıyoruz."
Memduh'un annesi Mevlana Hanım, çadırdan başını uzatıp çocukları sahur yemeğine çağırıyor. Kahvaltı tepsisi hazır. İşsiz kocası, morali bozuk olduğu için yürüyüşe çıkmış. Komşu çadırlardan çocuklar da geliyor. Küçük tepsiden bir sürü insan yemek yiyor. Yasin, Mehtap, Türkan, Berkan ve diğerleri.
Çadırkentlerin hiçbirinde sahur yemeği dağıtılmıyor ama her çadırkentteki için diğer çadırkentler lüks görülüyor:
"Diğer çadırkentte gece çorba pişirip dağıtacaklarmış."
"Diğer çadırkentte
iftar için kuzu keseceklermiş."
"Diğer çadırkent" dedikoduları bitmek bilmiyor. Bütün çadırkentlerde sahur soğuk ve zor, zor ve davulsuz, davulsuz ve sessiz, sessiz ama ödünsüz geçiyor.