The Others BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDE GERİLEME YILI: 2011

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDE GERİLEME YILI: 2011

26.12.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:

Son KCK operasyonunda tutuklanan gazetecilerle birlikte Türkiye’de cezaevindeki gazeteci sayısı 60’lardan 90’a çıktı

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDE GERİLEME YILI: 2011

2011, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de düşünce ve basın özgürlüğü açısından en sorunlu yıllardan biri oldu. Son bir yıl içerisindei uluslararası basın örgütlerinin yaptığı araştırmalar ve hazırlanan raporlar sayısal olarak birbirinden farklılıklar içerse de geçmiş yıllara oranla basın özgürlüğünde çok ciddi “gerileme” yaşandı.
Örneğin; Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün araştırmalarına göre basına yönelik saldırı ve tutuklamalar bir önceki yıla göre yüzde 16 artış göstermekte. Sadece Arap Baharı’nın da etkisiyle (Türkiye’nin içinde yer almadığı) bu araştırmaya göre; 66 gazeteci öldürüldü, 1044 gazeteci tutuklandı. 1959 gazeteci saldırıya uğradı veya tehdit edildi, 499 yayın organı sansüre uğradı, 71 gazeteci görev nedeniyle bulundukları başka ülkelerde alıkonuldu, 73 gazeteci ülkesinden kaçmak zorunda kaldı.

2011’e göre artış yüzde 34
Merkezi Washington’da bulunan insan hakları örgütü “Freedom House” Raporu’nda da yine dünya genelinde özgür ve bağımsız medyaya erişebilen insan sayısının, son 10 yılın en kötü seviyesine gerilediği tespiti yer almakta. Türkiye, bu raporda “kısmen özgür” ülkeler kategorisine dâhil edildi. Öyle ki; Türkiye’nin puanı 2007-2011 arası 196 ülkelik listede gerileyerek, Bangladeş, Kongo, Kenya, Senegal ve Uganda ile birlikte 112. sırayı paylaşmıştı. Raporda, Türkiye’nin notunun, Türk Ceza Kanunu’nun 301. ve 216. maddeleri ile Terörle Mücadele Yasası çerçevesinde “gazetecilere yönelik baskılar nedeniyle” düştüğü vurgulandı.
En “tartışmalı” son rapor, Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) 2011 raporu. “En yaygın tutuklama gerekçesi muhaliflik” tespiti yapılan rapora göre, 1990’ların ortalarından beri dünyada tutuklu gazeteci sayısı en az yüzde 20 arttı. Dünya genelinde 179 gazeteci, editör, yayın yönetmeni ve foto muhabirinin yayınları nedeniyle hapsedildiğini açıkladı. Bu sayı bile 2010’a göre tutuklu gazeteci sayısında yüzde 34’lük bir artışı göstermekte.
CPJ’nin raporuna göre, basın ve ifade özgürlüğünün en kötü durumda olduğu ülke 42 tutuklu gazeteciyle İran. En fazla tutuklu gazetecinin bulunduğu ülkeler ise Eritre, (28) Çin (27), Burma (12), Vietnam (9), Suriye (8) ve Türkiye (8). CPJ’nin sadece mesleki faaliyetlerinden ötürü listesine giren sekiz Türk gazeteciler: Vedat Kurşun, Barış Açıkel, Ahmet Birsin, Bedri Adanır, Hamdiye Çiftçi, Ozan Kılınç, Ahmet Şık, Nedim Şener.

Yılı 96 gazeciyle kapattık
Oysa Türkiye’de daha iddianameleri bile hazırlanmadan tutuklu bulunan gazeteci sayısında önemli bir artış olduğu biliniyor. Örneğin Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) Nisan 2011 tarihli raporunda Türkiye’de hapisteki gazeteci sayısı 57 iken, Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) araştırmalarına göre Ekim 2011 itibarıyla bu sayı 63’e çıktı. Son KCK operasyonuyla tutuklu gazeteci sayısı 96’ya yükseldi.
Son KCK operasyonunda, büyük çoğunluğu Kürt sorunun takip eden gazetecilerin tutuklanması, Terörle Mücadele Yasası (TMY) kapsamında Özel Yetkili Mahkemelerde (ÖYM) yargılanması da mevcut yasaları ve uygulamaları tartışılır hale getirmekte.



OMBUDSMAN’IN GÖRÜŞÜ

Türkiye’de gazetecilik hiçbir dönemde kolay olmadı. Gazeteciler 1990’lı yıllara kadar ya komünizm ve “bölücülük” suçunu düzenleyen TCK’nın 141, 142 ya da “şeriat” ve laikliğe aykırı faaliyetlerin suç alanını belirleyen 163’üncü maddelerinden yargılandı. 1990’dan 2000’li yıllarda kadar ya halkı isyana teşvik ettikleri iddiasıyla 311 ve 312’den, ya devletin ya da hükümetin “manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif” denilerek 159’dan mahkemeye çıkarıldılar. Bunları kaldırmak yetmedi, ifade özgürlüğünde ısrar edenler için 301 devreye sokuldu. Binlerce kişi “şüpheli şahıs” diye gözaltına alındı, “sanık” diye sorgulandı, “suçlu” diye mahkûm edildi.
Son haliyle TCK 301. maddeye göre dava açılması Adalet Bakanlığı’nın iznine bağlanmış olsa da “sorun” önümüzde duruyor. Fransa’da “soykırımı inkar suçu” ihdas edilmesi üzerine Fransa’ya yöneltilen tepkiler, Türkiye’nin kendi içinde “nefret söylemi”ni ortadan kaldırmasını, AİHM’in “kaldırın” dediği 301’i ceza yasalarından çıkartmasını kaçınılmaz kılıyor.
Günümüzde tutuklamaların önemli bir bölümü, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi ve aynı yasanın özel soruşturma usulleri ile özel yetkiyi düzenleyen 250. ve 252. maddelerine göre yapılmakta.
Terörle Mücadele Yasasının doğrudan ifade özgürlüğü alanıyla ilgili 6. ve 7. maddeleri ile savunma hakkını kısıtlayan 10. maddesi, Türk Ceza Kanununun her eylemi ve fikri suç saymaya olanak tanıyan, genişletilebilen 220/6-8 ve 314. maddeleri gibi bir dizi yasa maddesine dayandırılıyor. Türkiye’de halen gazeteciyi “terörist” gazetecilik faaliyetlerini de “delil” olarak kabul eden Terörle Mücadele Yasası var. Dileriz, 2012 bir hukuk devletinde gazetecilerin mesleklerini özgürce yapacakları bir yıl olur. Tutuklu gazeteciler serbest bırakılır.


URUGUAY’DAN ÖNCEKİ ERMENİ KARARLARI

Fransa Meclisi’nin kabul ettiği “soykırımı inkâr” yasa önerisi konusunda Milliyet’te tarihsel bir bilgi yer alıyordu:
“1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddiaları paralelinde ilk karar 1965’te Uruguay’da alındı. Bugüne kadar Avrupa Parlamentosu ve 18 ülke daha benzer kararlar aldı”
“Ermeni Sorunu’nu Anlamak: Önyargıları Aşmak ve Nefretten Arınmak” kitabı yayına hazırlayan Okay Bensoy şu notu geçmiş: “Uluç Gürkan’ın ‘Ermeni Sorunu’nu Anlamak’ adlı kitabının 60. sayfasında 1915-2010 arasında alınmış farklı kararların listesini ekte paylaşıyorum. Bu liste, adı ‘soykırım’ olmasa da 1965’ten önce 2 karar daha alındığını, toplam ülke sayısının ise 18 değil, 20 olduğunu göstermektedir.
Ülke sayıları ve adları ve gerekçeleri listede ayrıca belirtilmiştir. İlginize sunuyor, birçok haber sitesinde de yer alan bu bilgi hatasının Milliyet’te düzeltilmesini, diliyoruz. Söz konusu listeye göre; 24 Mayıs 1915’te Fransa, İngiltere ve Rusya üç ülke parlamentolarının aldıkları karar, 11 Mayıs 1920’de de ABD senatosunun aldığı karar var.”


FENERBAHÇE MAÇI DAVA DÜŞÜRÜR MÜ?


Tuncay Bekiroğlu’nun eleştirisi “şike” davasına gönderme yapan lig maçlarına:
“Son olarak 19 Aralık tarihli gazete Fenerbahçe ve Trabzonspor maçı ile ilgili olarak manşetin ‘dava düştü’ olarak verilmesi beni hayal kırıklığına uğrattı. Bir futbol maçının sonucu ile ‘dava düştü’ manşetinin nasıl bir ilgili olabilir. Bu maçı Fenerbahçe’nin kazanmış olması davayı düşürür mü? Milliyet bu takımın avukatı mıdır, yoksa davanın hâkimi midir? Milliyet’in Fenerbahçe ile ilgili mahkemeye intikal eden ve her gün tapelerini okumakta olduğumuz şike iddiası ile ilgili olarak iddiaların asılsız olduğu konusunda okuru yönlendirmeye çalışmaktadır. Bunun da gazetenin tarafsızlığına gölge düşürdüğü inancındayım.”





VENEDİK BENZETMESİ


Deniz Bülber adlı okurumuzun şikayeti de şöyle: “Ekonomi sayfalarında da ‘Metris’in karşısına ‘Venedik gibi’ site yapılacağı’na ilişkin haberiniz hiç hoş olmamış.
Diğer gazetelerde de aynı başlık, aynı reklamı haber diye veriyorsunuz. Bu ne kadar etik bilemiyorum. Ama eğer bu bir haberse, haberi yapan arkadaşlar Venedik’i hiç görmemiş anlaşılan? Bu Venedik’e hakarettir.
İki kanal yapacaklar diye Venedik benzetmesi yerinde olmamış. Venedik’i Venedik yapan iki tane kanalı değildir. İş kanala kalsa bütün Avrupa kanal dolu....”