The Others Basın özgürlüğüne darbe

Basın özgürlüğüne darbe

09.06.2008 - 04:51 | Son Güncellenme:

Milliyet muhabiri Tahincioğlu ile Vatan muhabiri Göktaş hakkında açılan soruşturma, telefon ve internet haberleşmesi üzerindeki ‘sınırsız’ dinlemeyi kamuoyuna duyurarak görevlerini yapan gazeteciler açısından baskı örneği oluşturuyor

Basın özgürlüğüne darbe

Yargıtay’ın telefon dinlemelerinde Türkiye genelini kapsayacak şekilde yetki verilemeyeceği kararını yazan gazeteciler hakkında “gizliliği ihlal”, “terörle mücadeleye muhalefet” ve “hedef gösterme” gibi gerekçelerle soruşturma açılması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bulunurken, basın özgürlüğüne vurulan yeni bir darbe anlamına geliyor.
Avrupa Sözleşmesi’ne göre İfade özgürlüğü 10. maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen, zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” ve “düşünceler” için değil, ayrıca devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanmaktadır. 

Yasaya aykırı bulundu
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Jandarma Genel Komutanlığı’na verdiği “sorumluluk alanındaki tüm iletişimi izleyebilme yetkisini”, uluslararası sözleşmelerle Anayasa ve yasalara aykırı buldu.
Yargıtay Emniyet Genel Müdürlüğü ve MİT’e tanınan ülke çapındaki iletişimi izleme yetkisine gönderme yaparak, “Amacı ne olursa olsun hiçbir kuruma demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan insanlar şüpheli görülerek ülke genelini kapsayacak şekilde yetki verilemez” dedi. Milliyet gazetesi 5 Haziran 2008 tarihli sayısında “Yargıtay: Böyle izleme olmaz” başlığıyla haberi manşetine taşıdı.
Gökçer Tahincioğlu imzasıyla yayımlanan haberde, Anayasa’nın 22. maddesine göre herkesin haberleşme özgürlüğüne sahip bulunduğu, haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu, ancak ulusal güvenlik, suçun önlenmesi gibi amaçlarla bu özgürlüklerin sınırlı olarak askıya alınabileceği kaydedildi.
Kararda, Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi’nin 8. maddesine göre, herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu, bu hakka kamu otoritesinin müdahalesinin demokratik toplumda gerekli ölçüde ve yasal sınırlar içinde mümkün olabileceği vurgulandı. 

Jet soruşturma açıldı
Terör ve organize suçlara bakmakla yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği, Emniyet ve MİT’in Türkiye genelindeki iletişimi izlediğine yönelik mahkeme kararlarını haberleştiren Milliyet gazetesi muhabiri Gökçer Tahincioğlu ile Vatan gazetesi muhabiri Kemal Göktaş hakkında soruşturma başlattı. Karar, gazetecilere ivedi biçimde bildirilmesi için Emniyet’e gönderildi. Emniyet yetkilileri, gazetecilerin türban kararını görüşen Anayasa Mahkemesi’nde olduklarını düşünerek, tebligat için buraya geldi, ancak görüntü alan basın mensuplarından rahatsız olarak tebligat yapmadan mahkemeden ayrıldı.
Olağan koşullarda savcılıklar, basına yönelik tebligatları gazetecilerin çalıştıkları bürolara ya da avukatlara gönderiyor. Savcılığın talimatıyla ivedi biçimde yapılan tebligata göre, Tahincioğlu ve Göktaş, özel yetkili savcılığa giderek ifade verecek.  Gökçer Tahincioğlu, Milliyet Okur Temsilcisi’ne şu değerlendirmeyi yaptı:
“Suçumuz, Terörle Mücadele Yasası’na muhalefet. Hem gizliliği ihlal hem yargıçları hedef gösterme yönünden. 2007 tarihli, süresi bitmiş karar savcılığa göre gizli nitelikte. Çünkü istihbarat amaçlı. Ama ne somut bir numara, ne de isim var kararda. Yani bütün Türkiye’den izlendiğini gizlemek gerekiyor. Hakkında onlarca haber çıkmış, terör örgütü mensuplarını bizzat sorgulayan yargıçları, ‘bu karara imza attılar’ cümlesiyle hedef göstermiş oluyoruz.
Soruşturma o kadar önemli ki tebligat bana Anayasa Mahkemesi önünde görev yaparken iletilmeye çalışılıyor. Bütün gün uğraşılıyor ve akşam 18. 30’da yapılabiliyor. Her önemli haberden sonra olduğu gibi ifade verdik ve büyük olasılıkla yargılanacağız. Üstelik terör suçundan. Ne basın özgürlüğü, ne AİHM ve Yargıtay içtihatları önemli değil. Adli yargılamayı etkilemenin mümkün olmadığı böyle bir olayda bile ceza tehdidi altında çalışmak zorundayız.
Anayasal özgürlüklerin kullanımını engelleyenler değil, bunu duyuranlar suç işlemiş oluyor. Yazdığımız her haberden sonra birçok gazeteci arkadaşımla birlikte karşılaştığımız dava ve soruşturmalara bir tane de terör suçu ekleniyor.”

Haberin Devamı

OMBUDSMAN’IN GÖRÜŞÜ:
“Telekulak skandalı” haberleriyle geçen iki hafta boyunca, izleme-dinleme olaylarının Meclis’te bir araştırma komisyonu kurularak gündeme alınmasında çok önemli bir etken Milliyet ve Vatan muhabirlerinin, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin seçimden önce aldığı genel bir dinleme kararından kamuoyunu haberdar etmeleri oldu. Salt telefonlar değil, internet üzerinden yapılan iletişim de kişilerin bilgisi dışında izlenebiliyordu.
Gazeteciler bu “gizli dinlemeyi” haberleştirerek sonradan Yargıtay’ın da iptal ettiği bir uygulamayı toplumun gündemine getirdiler. Bu şeffaflılığın ve “açık toplum” olmanın gereğidir.
Basın, demokratik toplumlarda “eşik bekçisi” (watchdog) rolü oynamaktadır. Kamu adına “denetim” görevini yerine getiren gazetecilerin, sınırsız bir yetkiyi haber yapmaları nedeniyle suçlanmaları basın özgürlüğüne darbe niteliğindedir.
Tebligatın Anayasa Mahkemesi önünde, türban kararının çıkmasının beklendiğini sırada yapılmak istenmesi de ayrıca görevi engellemeye dönük, trajikomik bir olaydır.
Haber ve yorumlarından ötürü gazetecilerin soruşturmaya uğraması ya da ceza almasının kabul edilebilmesi için, son derece ağır bir durum, şiddete açık bir teşvik ve tahrik, çok ağır bir hakaret olması gerekiyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önüne gelen ifade (basın) özgürlüğüyle ilgili davalar üç aşamalı bir incelemeden geçer:
Birinci aşamada, devletin müdahalesinin yasal dayanağı incelenir. Yasaklamayı öngören bir yasa var mı? Varsa, bu yasanın ilgili maddesi yeterince açık mıdır, anlaşılabilir midir? Bireyin bu yasayı bilmesi olanağı var mı? Aşamada, devletin basına müdahalesinin meşru bir amaç izleyip izlemediği önem taşır. Üçüncü aşamada ise, söz konusu müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığına bakılır. Bunu yaparken müdahalenin bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını, yapılan müdahale ile elde edilmek istenen amacın orantılı olup olmadığını dikkate alınır.   
Avrupa kriterlerine göre; İfade (basın) özgürlüğü 10. maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” ve “düşünceler” için değil, ama ayrıca devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir. Bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz. Türkiye’de basın özgürlüğüne ilişkin keyfi uygulamalar umarız gazetecilere de AİHM yolunu açmaz. 

Yazarlar