13.09.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:
MİLLİYET, 1990 yılında Kenan Evren'in anılarını yayınlayarak sadece büyük bir gazetecilik olayına imza atmakla kalmamış, tarihe ışık tutma görevini de tarafsızlık içinde yerine getirmişti.
Daha sonra dört ciltlik kitap dizisi olan anılarının ardından Milliyet şimdi de Evren'in yeni kitabını okurlarına sunuyor. Önümüzdeki günlerde AD yayıncılık tarafından piyasaya sürülecek olan kitabında Evren, artık Türk siyasal yaşamında bir dönüm noktasını ifade eden "12 Eylül"ü öncesi ve sonrasıyla tartışıyor, bu konudaki görüşleri derleyip karşılaştırıyor.
"12 Eylül'den Önce ve Sonra... Ne Demişlerdi? Ne Dediler? Ne Diyorlar?" adını taşıyan kitabın bir özetini, Evren'in kaleminden yayınlıyoruz. Dizide Kenan Evren'in, kendisi hakkında yazılanları nasıl değerlendirdiğini görecek, eleştirilere yaklaşımını onun gözünden izleyeceksiniz...
12 EYLÜL'den önceki zamanlarda basında neler yazıldı, çizildi? 12 Eylül Harekatı gerçekleştirilince basında çıkan övgüler nelerdir, kimler ne yazdı, normal seçimler yapılıp demokratik düzene geçildikten sonra neler yazdılar? Ben Cumhurbaşkanlığından ayrıldıktan sonra neler yazıldı çizildi?... Bütün bunları bu kitap içerisinde özetle toparlamak istedim.
Basına verdiğim önem ve değeri, benim dönemimde görev yapmış basın sahipleri ile yazarlar yakınen bilirler. Ancak, her kuruluş ve kişilerin hataları olacağı gibi, basının da kusurlarının olabileceğni düşünerek, mümkün olduğu kadar bu kusurlarımızı en düşük düzeye indirmede yardımcı olmayı düşündüm. Ayrıca 12 Eylül askeri müdahalesinin yapılması haklı mıydı, yoksa şimdi bazı yazarların ifadesiyle bir darbe miydi? Onu gözler önüne sermektir. O dönemi yaşamamış, şimdi 20 yaşın üzerindeki gençler bu kitabı okuduktan sonra doğru bir karara varabileceklerdir.
Kitabı üç bölüm halinde kaleme aldım. Birinci bölümde, kuvvet komutanlarıyla birilkte Cumhurbaşkanı Korutürk'e 27 Aralık 1979'da verdiğimiz uyarı mektubundan 12 Eylül 1980 askeri müdahalesine kadar geçen süre içerisinde basında çıkan makale ve değerlendirmeler yer almaktadır.(Ne demişlerdi?)
İkinci bölümde 12 Eylül 1980 müdahalesinin hemen ertesi gününden başlayan ve Özal hükümetinin kurulduğu Aralık 1983 sonuna kadar devam eden Milli Güvenlik Konseyi dönemi ile Danışma Meclisi dönemini kapsayan süreç içerisinde basında çıkan makale ve değerlendirmeler "Ne Dediler" başlığı altında yer almıştır.
Son bölüm Üçüncü Bölüm'de de Cumhurbaşkanlığından ayrıldığım tarih olan 9 Kasım 1989 tarihiyle 27 Temmuz 1995 tarihleri arasında basında yayımlanan makale ve yorumlar "Ne Diyorlar" başlığıyla altında yer almıştır.
Kenan Evren
Bu bölümde anarşi ve terörün gittikçe tırmanmaya başladığı 1 Ocak 1980'den 12 Eylül 1980 tarihine kadarki zaman içerisinde basında yeralan önemli bazı haber ve yorumlara yer verilmiştir. Anılarımda da açıkladığım üzere, anarşi ve terörün gün geçtikçe tırmanması ve gerekli yasal düzenlemelerin ve tedbirlerin mevcut hükümetlerce siyasi partilerce ve tüm kamu kuruluşlarınca bir türlü alınmaması sonucu, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı'nın imzalarıyla Silahlı Kuvvetlerin isteklerini belirten bir uyarı mektubu, zamanın Cumhurbaşkanı Sayın Fahri Korutürk'e 27 Aralık 1979 tarihinde verilmiş ve Cumhurbaşkanı da bu mektubu 2 Ocak 1980 tarihinde açıklamıştı. Aşağıda da görüleceği üzere basının hemen hemen hepsinde uyarı mektubu eleştirilmemiş, aksine haklı bulunmuştur. Hiçbir yazar arkadaşımız "Silahlı Kuvvetler hükümetin emrindedir. Hükümetin emrinde olan bu güç nasıl oluyor da müdahale niteliği taşıyan böyle bir uyarı mektubunu Cumhurbaşkanı'na verebiliyor? Bu mektubu imzalayan komutanların hemen emekli edilmeleri ve haklarında gerekli yasal işlemler yapılmalıdır şeklinde bir makale kaleme alınmamıştır. Bu da gösteriyor ki mektup basın tarafından da onay görmüştür.
Hürriyet Gazetesi'nde Oktay Ekşi şunları yazmış:
Verilen muhtıranın muhatabı da bellidir, mesajı da.
Ülkeyi içinde bulunduğu bunalımlardan kurtarmak için gerekli tedbirlerin müştereken tespiti amacıyla tüm anayasal kuruluşlar ve siyasi partilerin bir kere daha uyarılması zorunluluğunu dile getiren bir muhtarınan muhatabı hala o mu bu mu diye tartışılır mı?
Terör, toplum yaşamının bir parçası haline geldi diyerek, boşuna verilen beyanatlarını, başsağlığı mesajlarının bir işe yaramadığını, laf yerine iş yapılması gerektiğine işaret eden imzasız bir yazı da Cumhuriyet Gazetesi'nin Gerçek sütununda yer aldı:
Kamuoyu laf değil, iş istiyor. Terör odaklarının kurutulması ve katillere dur denilmesi gerekir. Hükümet bunu yapamadığı sürece yakınmaya dönüşen bir tehdit edebiyatı ile kamuoyunu doyuramaz.
Askeri müdahalelerin en çok karşısında olan Nazlı Ilıcak bile 4 Şubat 1980 tarihli Tercüman Gazetesi'nde "Muhtarı Üzerine" başlıklı bir yazı yayımlamıştı. Adı geçen yazıdan bazı pasajları aşağıya alıyorum.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin er geç müdahale edeceğini bilmeyen yok gibiydi. İnönü'nün 1960 öncesi sarfettiği bir cümleyi hatırlatalım:"Şartlar tamamlanınca ihtilal meşru olur"
Özetle şunu ifade edebiliriz:
Muhtıra antidemokratik bir olaydır, fakat muhtevası itibariyle birçok kişinin özlemini dile getirmiştir.
Bugün Silahlı Kuvvetlerin hedefi açıktır:Gerekli kanunlar çıkarılsın, bir an evvel yetki ve sorumluluğu sivil idareye devredelim ve asli görevimiz yurt savunmasına dönelim. İran ve Afganistan olayları, tedirginliği arttırmıştır.
Bu sefer de Güneri Cıvaoğlu'nun Tercüman Gazetesi'nde Türkiye'nin içinde bulunduğu genel manzarayı aksettiren bir yazısı şöyle:
Oysa unutmamak gerekir ki Silahlı Kuvvetlerin Görüşü başlıklı yazılı uyarının ağırlığı bu paketin kanunlaşmasındaydı. Tasarılardan birinin reddi ilk aşınmadır. Bunu diğer redler ve mektubu yıpratacak diğer tutumlar takip edebilir.
Öyle bir olumsuz gelişmenin ise Silahlı Kuvvetlerden hangi tepkilere davetiye çıkarabileceğini tahmin etmek zor değildir. Mektubun altındaki imza sadece komutanların kendilerine ait değildir, bütünüyle Türk Silahlı Kuvvetlerini temsil etmektedir.
Anlamsız ve küçük gösteriler yüzünden politika kadroları rejimi tehlikeye sokabilirler.
Yarın: "Niçin emekli etmediler?"