The OthersCezaevine girmeden isyan sanığı oldular

Cezaevine girmeden isyan sanığı oldular

17.02.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Cezaevine girmeden isyan sanığı oldular

Cezaevine girmeden isyan sanığı oldular


Ulucanlar 'isyanı' iddianamesini hazırlayan 3 cumhuriyet savcısı, olayların patladığı tarihte cezaevinde olmayan 2 hükümlüyü 'isyancı' diye suçlayıp 162 ve 108 yıl ceza istedi


Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde (Ulucanlar) 10 kişinin ölümüyle sonuçlanan 26 Eylül 1999'daki olayların ardından, cumuhuriyet savcılarının hazırladığı iddianamede, o tarihte cezaevinde bulunmayan Rahmi Eren ile Saime Örs'ün "isyanı çıkartanlardan" olduğu ibaresi yer aldı. Ayrıca savcılar Duygu Mutlu ve Deniz Aktaş adlı erkek mahkumları isimleri yüzünden kadın sanıp 162 yıl yerine 108 yıl ceza istedi.

2 gün sonra tutuklandı

İddianamede adı geçen sanıklardan Saime Örs, cezaevinde bulunan ve olayların ardından hastaneye kaldırılan eşi Behsat Örs'ün durumunu öğrenmek için geldiği Ankara Numune Hastanesi'nin önünden 28 Eylül'de gözaltına alındı. Örs, "yasadışı sol örgüt üyesi olmak" suçundan kesinleşmiş cezası bulunduğundan cezaevine konuldu.
Rahmi Eren'in de "DHKP - C üyesi olmak" suçundan 3 yıl 9 ay kesinleşmiş hapis cezasının bulunduğu, olaylardan dört gün sonra 30 Eylül'de gözaltına alındığı ve kesinleşmiş cezası nedeniyle cezaevine konulduğu bildirildi.
İddianamede, 85 sanık arasında sayılan Eren'in 162 yıl, Örs'ün ise 108 yıl hapisle cezalandırılması istendi.

İsme göre suçlama

İddianameyi hazırlayan savcılar Hikmet Önen, Cabbar Veziroğlu ve Ahmet Mutlu, tutukluların cinsiyetini de karıştırdı. İddianamede, isimleri kadın sanıklar arasında sayılan Duygu Mutlu ile Deniz Aktaş'ın "erkek" oldukları anlaşıldı.
Olaylardan sonra diğer erkek mahkumlarla Ermenek ve Bartın cezaevlerine sevk edilen Mutlu ve Aktaş'ın isminin kadın adına benzemesi nedeniyle "karıştırıldığı" iddia edildi.
İddianamede, olayları çıkartan erkek ve kadın mahkumların işledikleri suçlar birbiriden ayrıldı. 85 sanığın isminin sıralandığı iddianamenin 18. sayfasında bu ayırım yapılırken, "İddianamenin kimlik bölümünde 55 nolu yerden başlayan ve 85'te sona eren kadın tutuklu ve hükümlülerin eylemlerine uyan..." ifadesi kullanıldı.
İddianamede erkek ve kadın mahkumların suçları değişik olması nedeniyle erkek mahkumlar için 162'şer yıl, kadın mahkumlar için ise 108'er yıl hapis cezası talep edildi.

Savcılara suç duyurusu

Olayda yaralanan ve ölen tutukluyla hükümlülerin avukatları ise iddianameyi hazırlayan savcılar Hikmet Önen, Cabbar Veziroğlu ve Ahmet Mutlu hakkında suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor.
"Ulucanlar Katliamı Davası Hukuk Komitesi" adı altında suç duyurusunda bulunacak avukatlardan Selçuk Kozağaçlı şunları söyledi:
"Suç duyurusuyla birlikte iddianamedeki skandallarla ilgili kanıtları da sunacağız. Savcılar, ismi geçen kişilerle konuşmaya bile gerek görmemişler. İsim listesine bakarak suçlu ilan etmişler. Kadın mı, erkek mi, bunu bile bilmiyorlar. Böyle baştan savma hazırlanan bir iddianame olamaz. Cezaevinde olmayan adam için 'olayı çıkarttı' deniyor."
Önen, savcıların konuyla ilgili görüş bildirmesinin mümkün olmadığını belirtirken konudan haberdar olmadıklarını söyledi.

Bazı cezaevleri kurtarılmış bölge

Tunca Bengin
Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde 10 tutuklu ve hükümlünün ölümüyle sonuçlanan olayın tartışması sürüyor. Avukatlar devleti suçluyor, devlet ise 'nefsi müdafaa şartlarında müdahale' savunması yapıyor.
Ekim 1999'da TBMM İnsan Hakları Komisyonu'nda dinlenen Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun, kan dökülmesin diye aileleri araya soktuklarını, müdahale için 24 gün beklediklerini söylüyor. Milletvekilleriyle zaman zaman elektrikli konuşmaların da yaşandığı komisyonda genel müdür, 'Maalesef bazı cezaevlerimizde devlet olarak tam bir hakimiyetimiz yok' itirafında bulunuyor. İşte, Ertosun'un ağzından o gün Meclis tutanaklarına yansıyan cezaevleriyle ilgili itiraflardan satır başları:

* İdarenin bilgisi dışında koğuşlar arası gidip gelmeler, kalmalar olmakta, kimin hangi koğuşta kalacağına idare değil, cezaevlerindeki liderler karar vermektedir.
* Hükümlü ve tutuklular koğuş kapılarının açılıp kapanmasını kontrolleri altında tutmaktadır. İstediklerinde koridorlara hep birlikte çıkmakta, böylece sayıları fazlalaştığında müdahale mümkün olamamaktadır.
* Ziyaretler ve görüşmeler örgüt liderinin kontrolünde gerçekleştirilmekte, dolayısıyla cezaevinin dışıyla haberleşme kolaylıkla sağlanmaktadır.
* Örgüt mensupları cezaevi içinde teşkilatlanmaya giderek birimler oluşturmakta, toplantılar yapmakta, dışlanan kişilere ceza vermekte, bunlar için mahkemeler kurmakta, hatta sorgularını dahi video kamerayla çekip dışarı göndermektedir.
* Koğuşlarda komün yaşamı sürdürülmekte, üst birimlerce hazırlanan siyasi eğitim programı uygulanmaktadır.

Devletin nefsi müdafası

Jandarma Genel Komutanlığı Koruma Hizmet Şube Müdürü Yüzbaşı Mustafa Koç'un anlatımıyla Ulucanlar olayının perde arkası ise şöyle:
"Ankara Merkez Kapalı Cezaevi tutukluların konulduğu bir cezaevi konumundayken, çeşitli cezaevlerinden Ankara'daki hastanelere tedavi için gelen terör suçluları geri dönmemişler. Cezaevi idaresi bunları koğuşlarından alıp sevkle görevli güvenlik güçlerine teslim edememiştir. 26 Eylül 1999 günü güvenlik güçleri arama emniyetini sağlamak maksadıyla cezaevine girmiştir.
Mukavemet gösteren tutuklu ve hükümlüler LPG tüplerinden yaptıkları alev cihazları ve muhtelif kesici, delici aletleri kullanarak isyan başlatmışlardır. Bunun üzerine yasaların öngördüğü şekilde, zor ve silah kullanma yetkileri kullanılarak, nefsi müdafaa şartlarında müdahale edilmiştir.
Çatışma sırasında teröristlerin kendi içlerinde tartışmalar çıktığı, bu arada teröristlerce bazı infazlar yapıldığı yaralı tutukluların ifadeleriyle sabittir.
Üç kişi av tüfeğiyle öldürülmüş, otopsi raporları söylüyor, içerde Kalaşnikof'undan tabancasına kadar silah var. İtfaiyenin çok uzun cihazlarını getirip havalandırma boşluğunu bir metre kalınlığında köpükle doldurduk. Hareket edemesinler, ayakları kaysın diye. Göz yaşartıcı gaz da kullandık. Demin denildi ki 'Tünel niye geçilmedi'. Cezaevinin bütün kapısı penceresi açıldığı halde içerideki gaz çıkmadı.
Kapalı bir mekanda kullanıyorsunuz gazı ve zemin bir metre suydu. O suyun temizlenmesi, yeniden şeylerin yakılması, gazın tahliye edilmesi epeyce zaman alıyor. El yapımı çarşaflardan gaz maskesi üretmiş içerdekiler, takıyor, gaz onlarda da etkili olmuyor. Elbette insanların ölmemesi gerekirdi, kendi personelimizin yaralanmaması dahi gerikirdi, ama içerdeki mukavemet bunu böyle sonuçlandırmıştır. 73 rehinenin kurtarılması için bütün cezaevlerinde hazırlıklarımız yapıldı. Adalet Bakanlığı 'müdahale edin, rehinelerimizi kurtarın deseydi' benzer operasyonları yapacaktık.

Kitabı çıktı

Ulucanlar Cezaevi'nde yaşanan olayların canlı tanıkları olan tutuklu ve hükümlülerin ifadeleri, "Tutuklu Aileleri" tarafından yayınlandı. "Ulucanlar Katliamı" adını taşıyan kitapta cezaevindeki olaylarından sağ olarak kurtulanlar şunları anlattı:
Sibel Aktan Aksoğan: 26 Eylül Cumartesi gecesi kapı büyük bir gürültüyle vuruluyor, taş ve bunun gibi sert cisimler üzerimize atılıyordu. Bir süre sonra gaz bombaları atılmaya başlandı.
Gönül Aslan: İtfaiye hortumuyla tazyikli su sıkmaya başladılar. Su tam sırtıma geliyordu. Normal su değildi, sırtımı çok yakıyordu.
Başak Otlu: Vurarak koğuştan çıkardıklarında birisi saçlarımı açıp suratımı açtı ve yumruk attı. Basamaklardan kafa aşağıya sürüklenerek, dövülerek indirildim ve maltaya kadar böyle çıkarıldım.

Kadını aldı tetikçiyi bıraktı

Karagümrük çetesinin tetikçisi Ahmet Yargüder'i duruşma için İstanbul'a getiren Astsubay Yalçın Önal'ın firar öncesi Akgün Otel'de bir kadınla birlikte olduğu ortaya çıktı
Serhat Oğuz Nezih Gürol İstanbul

Yargılanmak için Trabzon'dan İstanbul'a bir astsubay ve iki erle gelen Karagümrük çetesinin tetikçisi Ahmet Yargüder'in firarının ardında inanılmaz ilişkiler ortaya çıktı.
Ahmet Yargüder, Ömer Lütfi Topal'ın adamı Zihni Şen'i öldürmekle suçlandığı dava için önceki gün Trabzon'dan İstanbul'a getirildi. Astsubay Yalçın Önal, çavuş Yahya Yıldırım, er Mehmet Dedeoğlu ve cezaevi sürücüsü Mahmut Kahraman'ın getirdiği Yargüder'e, tutukludan çok turist gibi davranıldığı ortaya çıktı.
İstanbul Jandarma Alay Komutanlığı'nda sorgulanan askerlerin ve cezaevi sürücüsünün ifadeleri, Önal'ın, görevini suistimal ettiğini ortaya koydu. İfadelere göre skandal firar şöyle gelişti:
Bakırköy Adliyesi'ndeki davanın ardından, Önal bir banka temsilcisinin eşi olduğu belirlenen genç ve güzel kadınla buluştu. Grup genç kadını da yanlarına alarak, Karagümrüklüler Derneği'ne gittiler. Yargüder, burada kıyafetlerini değiştirdi. Önal, genç kadın ve kelepçeleri çıkarılan Yargüder, daha sonra derneğin yanındaki bir birahaneye geçerek içki içmeye başladı. Önal, burada, çavuş Yahya Yıldırım ve er Mehmet Dedeoğlu'na şehri gezmesi için izin verdi.
Önal, daha sonra saat 13.30'da Akgün Oteli'ne giderek çıktıkları odada yaklaşık bir saat sevgilisiyle birlikte oldu. Önal, bu süre içinde Yargüder'i, elleri kelepçesiz olarak cezaevi aracının şoförü Kahraman'a teslim etti. Genç kadın, daha sonra odadan ayrılarak, Yargüder ile birlikte kuaföre gitti. Yargüder, buradan firar ederek, kayıplara karıştı.

"Kadını önceden tanıyordum"

Önal ifadesinde genç kadınla Trabzon'da tanıştığını ve İstanbul'a geldiği zamanlarda sık sık görüştüklerini iddia etti. Jandarma yetkilileri, Önal'ın suistimalini tespit ettiklerini, tutukludan para alma ihtimalinin bulunduğunu belirttiler. Sorguları tamamlandıktan sonra doktor kontrolünden geçirilen Önal, Yıldırım, Dedeoğlu ile Kahraman, Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı'na sevk edildi.
Öte yandan Akgün Otel'in sahibi Vedat Akgün ise, otelde böyle bir olayın kesinlikle yaşanmadığını ileri sürdü.
Fatih Cumhuriyet Savcısı, devlet görevlilerinin yargılanması için valiliğin onayı bulunması gerektiğini belirterek, sanıkları, "tedbiren tutuklanması" istemiyle mahkemeye sevketti.

Yine kan dökülecek

Yargüder'in Karagümrük çetesinin tetikçisi olması, yeraltı dünyasında yeniden kan döküleceği şeklinde yorumlandı. Karagümrük çetesinin, yeraltı dünyasında söz sahibi olmak için kan dökmeye devam edeceği ve çetenin Sedat Şahin ve adamlarıyla arasındaki husumetin, çatışmaya dönüşeceği iddia edildi.

Cezası 1 - 15 yıl hapis

Mahkemeye nakledilmeleri sırasında, görevlilerin ihmali ve kötü niyeti sonucu tutuklunun firar etmesi olayını, Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi düzenliyor. Bu maddeye göre, tutukluyu nakletmekle görevli memurlara, tutuklunun kaçmasına yardımcı olması halinde, 2 - 5 yıl arası hapis cezası uygulanıyor. Tutuklunun cezası müebbet ağır hapis ise 6 - 8 yıla kadar ağır hapis ve kamu hizmetlerinden mahrumiyet, tutuklunun cezası idam ise dokuz yıldan 15 yıla kadar ağır hapis cezası ve kamu hizmetlerinden mahrumiyet cezası verilebiliyor. Askeri mahkemede yargılanması halinde ise, TCK'nın ilgili maddesine gönderme yapılarak, aynı ceza uygulanıyor.

Azılı suçlu

Ahmet Yargüder (25), Karagümrük Çetesi'nin baş tetikçisi olarak biliniyor. Çete lideri konumundaki Nuri Ergin'in en güvendiği adam olan Yargüder'in suç dosyası hayli kabarık. Oto hırsızlığından 1991'de yargılanan Yargüder, 1994'te çete kurmak, patlayıcı madde atmak, haraç almak, silahla adam yaralamak suçlarından yargılandı. Sahte kimlik kullanarak 1995'te cezaevine uyuşturucu soktuğu belirlenen Yargüder, Sabancı suikastinin sanığı Mustafa Duyar'ı, Afyon Cezaevi'nde öldürmek, İSKİ eski Genel Müdürü Ergun Göknel'i bıçaklamak, Ömer Lütfi Topal'ın sağ kolu Zihni Şen'i öldürmekle suçlandı. Afyon Cezaevi'ndeki olaylardan sonra Trabzon Cezaevi'ne sevkedilen Yargüder, Zihni Şen'in öldürülmesiyle ilgili dava nedeniyle İstanbul'a getirildi. Yargüder'in, yeraltı dünyasındaki yeni hesaplaşmalarda tetikçilik yapmak için firar ettiği ileri sürüldü.

Aynı yöntemle kimler firar etti ?

* Kısmetim 1 ve Lucky - S gemilerinde yakalanan uyuşturucu davasının kilit ismi Nejat Daş, 1994'te İstanbul DGM'de görülen duruşmasından sonra yanıdaki Jandarma Başçavuş ve erleri, Beyazıt'ta eniştesi ve kardeşine ait yazıhaneye götürdü. Burada, askerlerin yemeklerine uyku ilacı katan Daş, kaçmayı başardı.
* Karagümrük çetesi liderleri Nuri ve Vedat Ergin kardeşler de jandarmayı kandırarak kaçtı. Çanakkale Cezaevi'nden 1998'de idam istemiyle yargılandıkları Eyüp Adliyesi'ne getirilen Ergin Kardeşler, jandarmaya ailelerini ziyaret etmek istediklerini söyleyip, Karagümrük'te kayıplara karıştılar.
* Oral Çelik'in Metris Cezaevi'nde cinayet suçundan tutuklu bulunan kardeşi Adil Çelik de, 1999'da tedavi gördüğü Haseki Hastanesi'nde kendisini gözetim altında tutan Latif Demir ve Murat Karacin adlı askerleri yemeğe götürerek firar etmeyi başardı. Askerleri Ilıcak Otel'e yemeğe götüren Çelik, çaylarına uyku ilacı karıştırarak uyuttu.