The Others`Çiller tesettüre de girer'

`Çiller tesettüre de girer'

29.06.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

`Çiller tesettüre de girer'

`Çiller tesettüre de girer

"Eşim ve kızlarım bile bana, `DYP'den bir daha aday olursan, sana oy vermeyiz' dediler. Durum böylesine trajik hale gelmişti."
- İlk kopuş Yalım Erez'le başladı. O hareket niye sonuç vermedi?
- O toplu bir hareketti. DYP'ye oy veren milyonlarca insanın RP ile koalisyona karşı olmasından yola çıkıyordu. Sonunda Türkiye darbenin kapısına geldi. Hareketin içinde olan bizler 6 ay öncesinden, bu gidişi fark ettik.
- Neden sonuç vermedi?
- Hasan Karakaya, Osman Berberoğlu, Mahmut Duyan, Mustafa Zeydan, Cefi Kamhi gibi arkadaşlarla birlikte 14 kişi ile yola çıktık. Gensorudan yaklaşık bir hafta kadar önce, Hilton otelinin lobisinde toplandık ve teorik bazını yazdık. Metni, Turan Arınç'la ben kaleme aldım.
- Sonra ne oldu?
- Hilton'da bir sekretere bunu yazdırdık ve sonra ondan alınmasın diye computerden sildirdik. Ama metin, bugün hala Yalım Bey'in kasasındadır. Amacımız muhalefetin verdiği gensoruya "evet" diyerek hükümeti düşürmek ve DYP içinde oluşan başka bir çözümü gündeme getirmekti. Öncülüğü Yalım Erez yapıyordu ve temasları o sağlıyordu. Ama ne oldu? Hilton'da yemek yedik. Öğlen her şey tamam. İmzaları atmışız. Fakat Meclis'e gelmeden önce arkadaşlar üzerinde korkunç baskı kuruldu. Zeydan'ın abisi geldi Güneydoğu'dan. Özel bir uçak gönderilmiş. Mahmut Duyan'ın babası geldi mesela, gene özel uçakla. Böyle kiminin babası, kiminin abisi özel uçakla geldi. İstediğimiz sonucu alamadık. Yalım Erez'e o gün orada böyle bir söz verip de, sözlerini yerine getirmeyen arkadaşlar sonra bize mahcup düştüler.
- Erez hayal kırıklığına mı uğradı?
- Hepimiz uğradık.
- Bu sonucu beklemiyor muydunuz?
- Hayır.
- O zaman partinizin yapısını tanımlar mısınız?
- Hayır, işte partinin o yapısını değiştirmeye yönelikti bu hareket. Sadece 6 arkadaşımız, bir Işılay Saygın bizimle beraber oy kullansaydı bu iş bitiyordu. Bir taşla iki kuş vurmuş olacaktık. Böylelikle hem Refahyol'u düşürecek ve hem de DYP içinde bir yeniden yapılanma sürecini başlatacaktık.

- Siz '95 seçimlerine dek TOBB başkan yardımcısıydınız. Siyasete DYP'den girdiniz. Çiller'i tanımamış mıydınız? Sürpriz mi oldu?
- Sürpriz oldu. Ben onu, Atatürk'çü ve Avrupacı kimliğiyle tanımış, merkez sağda değişimci kanadın temsilcisi olarak görmüştüm. Partiye davet edilmemin nedenlerinden biri de zaten DYP içinde değişimcilik rüzgarına hız vermekti. Giderek DYP yönetimine ağırlığımızı koyar ve Tansu Hanım'ın yanlışlarını engelleriz diye düşünmüştüm. Hatta bir adım öteye de gidersek; bizim doğrularımıza karşı yanlış yapmaya devam ederse, parti organlarına hakim olmayı düşünüyorduk. Açık söyleyeyim. Bunu ben kendim için düşünüyordum. Bir süre sonra, gerekirse DYP genel başkanlığına dek gidebilecek bir süreci kafamdan geçiriyordum.
- Yani?
- İspanya'da olduğu gibi örneğin, bir toplumsal uzlaşma ve değişim istiyorduk.
- Yani biz bu gemiye binelim de, olmazsa kaptanı değiştiririz diye düşündünüz.
- Düşündük. Bu amaç içindeydik. Fakat Tansu Hanım çok bilinçli bir şekilde, Yalım Bey'i, beni, böyle bizim gibi beraber hareket edecek potansiyel insanları; A Takımı'nı, beyin takımını siz bakansınız falan diyerek, parti organlarına koymadı. Amacı partiyi hep kendi elinde tutmaktı. Küçük olsun, benim olsun diyordu. Başkanlık divanında mesela bir Yalım Erez yoktu. Genel idare kurulunda ben yoktum. Bizim arkadaşlarımızın hiçbiri girmedi. Orda zaten biz bu filmi net bir şekilde gördük.
- Refahyol emrivakisini nasıl karşıladınız?
- Böyle bir emrivakiyi o güne dek hiç düşünmediğim gibi, seçmenlere AB ve "değişim" yolunda da içten vaatler vermiştim. Refahyol gündeme geldiğinde, kan beynime sıçradı. Ama ANAP'la olmuyor, vs. ile olmuyor, "bir deneyelim" felsefesi ve bunun ardından bir de bağlayıcı grup kararı alınınca mecbur kaldık hepimiz tek tek bu güven oylamasını vermeye. RP'yi sisteme çekeriz diye düşünmüştük. Hata oldu.
- Refahyol'a verilen güvenoyu ile son gensoru arasında, ilk hesaplaşmayı ne zaman yaptınız?
- Refahyol'un kurulmasından 2 ay kadar sonra. Meclis'e gelen kanunların yapısında böyle ufak ufak yoklamaların başladığını hissettim. Yapılan konuşmalarda ordu tırmalanmaya, adalet tırmalanmaya başladı. Türk toplumunun fazla ciddiye almadığı "çok hukukluluk" gibi tartışmalar, yavaş yavaş Meclis çatısı altına taşınmaya başladı.
- Üstelik hukukçusunuz...
- Öyle bir hal vardır ki, yavaş yavaş gerekli çoğunluğa sahip olunca biz Anayasa'yı değiştireceğiz, çok hukukululuğu da getireceğiz. TC'nin temel ilkelerini değiştireceğiz diye Adalet Bakanı'nın tehlikeli, hukukla ve Anayasa'yla bağdaşmaz davranışlarını gördük. Bu bende bir isyan yarattı.

- RP tutarlı. Bunları seçimde söylemişti. Örneğin Abdullah Gül kampanya sırasında verdiği bir söyleşide bana: "İslama aykırı kanun kalkacak" demişti...
- Evet çizgisi kırık olan DYP. Bunlar gündeme gelince, biz DYP olarak kesinlikle bu ortaklığı sürdürmememiz gerektiğini kavradık. Ama işte Tansu Hanım orada, yolsuzluk dosyalarından ötürü kendisini ayrı bir konuma soktu. Ve RP'ye esir oldu. Tedaş, Tofaş falan onlar bir denemeydi. Orda fazla bir şey yoktu. Ama arkadan örtülü ödenek gelebilirdi - ki Tansu Çiller'in asıl korkusu buydu. RP de her ortamda Çiller'i bununla tehdit etti. Bizim için yol ayrımı orda başlar. Orda zaten parti içinde bir gruplaşma oldu. Yalım Erez bunu sizinle yaptığı söyleşide anlattı.
- İçyüzünde Refahyol'u nasıl yaşadı Çiller?
- Psikolojik olarak başbakanlıktan düşüşü asla kabul etmedi. Bu yüzden Refahyol süresince Meclis'e gelmemeye çalıştı. Ruhsal bir strese girdi.
Bugüne dek çalıştığı bürokratların büyük kısmıyla kavgalı. 31 milletvekili gitmiş. Yaptığından memnun değil. Tersine çevirmek istiyor. Ve şöyle düşünüyor: Acaba başbakan olursam, Erbakan benim yanıma oturursa bu imajı düzeltir miyim? Bu noktadan sonra Tansu Çiller'in topluma bu olayı anlatması mümkün değil. Oysa çok şanslıydı Çiller. Siyasete girdiği günden itibaren elinde devlet vardı. Etrafında motosikletler, makam arabaları, polisler, bir şaşaa, bir tantana. Bunu sevdi. Şimdi muhalefete düşünce - ki düşecek kendisini en önce etrafındaki o dar kadro terk edecek. Tansu Çiller iktidardan ayrıldıktan sonra bu hüznü de yaşayacak. Ve kaybolan, sönen bir yıldız gibi hayatımızdan çıkacak.
- Neye mal oldu bize Çiller olgusu?
- 5 Nisan'la bunun ekonomik maliyetini çıkartabilirsiniz. Siyaseten de askeri kışlasından çıkaracak noktaya gelindi. Üç, beş yıl sonra yakın tarih yazıldığında, Çiller'in kişiliği ile ilgili olarak Türkiye'de cereyan eden pek çok olayı birbirine bağlama imkanı bulabileceğiz.
- Siz Çiller'i nasıl tanırsınız?
- Tansu Çiller, benimle ve DYP milletvekilleri ile en fazla iki kez görüşmüştür. O da 10 dakikayı geçmez. Kalan 109 milletvekilini şu an alıp kalabalık bir restorana koysak, Çiller 50'sini seçemez. Tanımaz bile. Parti içindeki milletvekillerine bakışı bir sayı, bir güruhtur.
- Çiller'in Erbakan'la ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Giderek tesir altında kaldığını, konuşmalarında İslami tabirler kullanmaya başladığını, etkilendiğini görüyoruz. Gelecek seçimlerde RP ve BBP ile ittifak yapacağı kanaatindeyim. Seçim meydanlarında Kuran öpmekle kalmayıp, tesettüre de girerse bu beni şaşırtmaz. Yapabilir. O kadar büyük gelişmeler gösteriyor ki. Nitekim hafta içinde yapılan üçlü basın toplantısında, Erbakan'ın yardımcısı gibi yanıbaşında yer alması unutulmaz bir fotoğraftır. Çünkü bu bir kabulleniş, Erbakan'ın liderliğini kabulleniştir.

- Bu 11 aylık dönemi siz nasıl yaşadınız?
- Zoraki bir evlilik oldu. RP ile organik bağa giren dar kadro dışında, DYP parti grubu ile RP arasında sıcaklık sağlanamadı. Bu yüzden DYP milletvekillerinin çoğu Meclis'i izlemez, Meclis'e gelmez oldular. Gerçekte kimse bunu içine sindiremedi. Toplum, bu evliliği hiç kabul etmedi. Dışarıya her çıkışımızda, toplumsal bir kınamayla karşılaşıyorduk. Ben hele İzmir'de korkunç bir baskı hissettim. Dayanamaz hale geldik. Seçmenlere karşı bu sıkıntıyı duyduk ve bitsin istedik. DYP İzmir'den 7 milletvekili çıkarmıştır. Ufuk Söylemez dışında, hepsi gitti. Kamuoyunun, milletvekilleri üzerinde ne kadar etkili olduğunun kanıtıdır bu. Kendi evimde eşim ve kızlarım bile bana "DYP'den bir daha aday olursan, sana oy vermeyiz" dediler. Bu kadar trajik.
- Bu tespitler için geç kalmadınız mı?
- Doğru. Geç kaldık. Ama ben parti içinde çok eleştiri yaptım. Gazete başlıklarına bakın. Parti içi muhalefeti denedim. Işığı, Ege'den yakalım dedim. Ama lider sultası nedeniyle bu muhalefeti ortaya çıkartamadık.
- Bundan sonrası için Türkiye'yi ne tehlikeler bekliyor?
- Gerilimin sürmesi bir tehlike. Bir yanda, Çiller'i siyasi hayattan silmeye doğru götüren bir süreç var. Bir yanda Refah. RP, gerek Anayasa Mahkemesi'ndeki dava, gerekse de toplumda kendisine karşı olan görüntü karşısında kendisini sorgulayacaktır. Bu ya demokrasiyi referans olarak alması ya da Cezayir örneğine kaymasıyla sonuçlanabilir. Cezayirleşme olasılığı, karşılaşabileceğimiz en büyük tehlikedir.
- Erken seçim tansiyonu indirir mi?
- Erkem seçim felaket olur. Bunu en büyük tehlike görürüm. Sonbaharda seçim, gerili düşürmez, arttırır. RP'nin gerili tırmandıran üslubuna karşı, merkez sağ ve solda bütünleşmeyi sağlamak lazım. Seçimler, bu nedenle ilkbahardan öte bir tarihe atılmalı, kanaatindeyim.
- Yılmaz'a güvenoyu verecek misiniz?
- Vereceğimi sanıyorum.