28.04.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:
YAŞANDIĞI dönemde Türkiye'yi sarsan 68 Kuşağı hakkında bugüne kadar çok şey yazıldı. O dönemin ansiklopedilere, kitaplara geçmiş kahramanları bugün 50 yaş civarında... Gencecik yaşlarında tarih oldular. Bir bölümü idam edildi, öldürüldü, sağ kalanlarıysa uzun yıllar hapislerde yattı...
Göze aldıkları az şey değildi, devrim yapmak için yola çıkmışlardı. Arkalarında onurlu bir tarih bıraktılar. Giriştikleri hareketin faturasını hak etmedikleri kadar ağır ödediler.
Şimdiye kadar yazılanların büyük çoğunluğu, yapılan eylemlerin, siyasal ağırlığına denk düşen eserlerdi.
Oysa 68 Kuşağı'nın bir de "genç yüzü" vardı. Yaşları 18 ile 25 arasında değişen öğrenci önderleri yürekli oldukları kadar çalışkan, neşeli, esprili, şakacı gençlerdi. Hayattan tad almasını biliyorlardı.
Yazı dizimiz 68 gençliğinin bu yönünü konu alıyor. Onların "insan" yanlarını anlatıyor.
Eğer bir bölümü öldürülmüş olmasaydı, kahkahalarla okuyacağınız bir metin ortaya çıkabilirdi. Bu yazı dizisi 68'in gülen yüzünü anlatmaya çalışan "buruk" bir tebessümdür!..
N.A.
İSTANBUL Üniversitesi öğrencileri derslerden ve eylemlerden arta kalan zamanlarda Beyazıt'taki Çınaraltı çay bahçesinde oturup sohbet ederlerdi. Eğer gündemde hareket yoksa konuşmalar, "Türkiye'yi kurtarma" ekseninden uzaklaşıp yaşlarının gereği olan aşk kulvarına girerdi.
Yine böylesi bir ortamda İktisat'tan Mehdi Beşpınar ve Hukuk'tan Deniz Gezmiş bir kaç arkadaşıyla çay içiyorlar. Üniversitenin en güzel kızlarından "Tıbbiyeli Modesty" de iki masa ileride oturuyor.
Modesty, o yıllarda Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan bir çizgi romanın siyahlar içindeki esas kızı... Bu Tıbbiyeli kız da, siyah deri pantolon siyah deri ceket giyiyor. Siyah salçaları ve kömür karası gözleriyle çizgi romandan çıkıp üniversiteye düşmüş gibi duruyor. Bu benzerlik yüzünen kıza Modesty adı takılıyor.
Bizimkilerin masada Modesty'nin ulaşılmazlığı üzerine derin tahliller yapılırken Deniz, zor işlerin adamı olarak ortaya atılıyor:
"Ben şimdi gider bu kıza bir ilan - ı aşk ederim, yarım saat içinde götürür Beyazıt Kulesi'nde onu öperim!"
Arkadaşları da onu yüreklendiriyor:
"Oğlum hayal görme, sen kime ilan -ı aşk ettin ki?"
Deniz, cümlenin sonunu beklemeden kalkıp Modesty'nin masasına gidiyor. Kendisini ajitatif bir girizgahla tanıtıyor:
"Ben, Amerikan emperyalizmine, Sovyet revizyonizmine, Romen dejenerasyonuna ve Yugoslav soytarılığına karşı mücadele eden Türkiyeli devrimci Deniz Gezmiş!"
Kız şaşırıyor ama Deniz'i tanıdığını da zarif bir biçimde belli ediyor:
"Aaaa biliyorum, deli misin nesin?"
Deniz, ilan - ı aşk gerekçesini de ideolojik bir temele dayandırıyor:
"Biz devrimciler her şeyin en iyisini, en güzelini isteriz. Burada en güzel sensin! Seninle arkadaş olmak istiyorum."
"Çekil git başımdan!"
"Hayır oturacağım."
Deniz, Modesty'nin masasına oturuyor. Olayın "tarihi tanığı" Mehdi Beşpınar bundan sonrasını şöyle anlatıyor:
"Yarım saat dolmadan masadan birlikte kalktılar. Biz de elli adım arkalarında... Beyazıt Kulesi'ne girip yukarı çıktılar. Yukarıda ne olduğunu bilmiyorum. Çünkü biz aşağıda kaldık."
Deniz'le Modesty'nin arkadaşlığı 29 Ekim 1968'de başlayan Samsun Ankara arasındaki Mustafa Kemal Yürüşü yüzünden sona eriyor. Kız "yürüyüşe ben de katılacağım" diyor. Deniz "olmaz" diye diretiyor. Kız da inatçı... Son sözü Deniz söylüyor:
"Şu andan itibaren seninle aramızdaki her şey bitmiştir!"
Öğenci eylemlerinde Ankara - İstanbul kucaklaşması gerçekleşmişti. İstanbul'da eyleme karışan öğrenci liderleri gözden kaybolmak için Ankara'ya gidiyorlar. Tersi durumda da Ankaralılar İstanbul'u ziyaret ediyorlardı. Deniz Gezmiş yine böyle bir vaziyet hasıl olduğu için Ankara'da Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde (ODTÜ) kalmaktadır.
Aşağıdaki hikayeden belli ki, ortalık durgun... Yatılı okuyan ODTÜ'lü bir kızın Deniz'e ilgisi tespit edilince, gönüllü arabulucular "sıcak temas" için devreye giriyorlar. Deniz'e gidip "Abi kız sana fena halde abayı yakmış durumda" diyorlar. Sonra kıza haber uçurup "Deniz seni seviyo" müjdesini veriyorlar. İki gencin gıyabında gelişen bu "sözel aşk", boyutlanıyor. Kıza Deniz'i gösterip "bak senin beyaz atlı prensin" geçiyor diye takılıyorlar. Kız utanıp kaçıyor.
Bu beyaz atlı prens hikayesi Deniz'in de hoşuna gidiyor. Bir gece kız yurdundakiler dışardan gelen sesle uyanıyorlar. Işıklar yanıyor. Herkes camlarda... Aşağıya bir bakıyorlar ki, Deniz beyaz bir atın üzerinde haykırıyor:
"Sevgilim kalk beyaz atlı prensin geldi!"
Hikayenin perde arkasını Oral Çalışlar anlatsın:
"Deniz ODTÜ'nün yakınındaki bir köye gidip, beyaz bir at buluyor. Ama nasıl bir at? Sıska, kulakları düşmüş, pis bir sütçü beygiri... Deniz, kendisiyle dalga pahasına arkadaşlarını güldürmeyi başarırdı."
İSTANBUL Üniversitesi Fen Fakültesi'nde 7 Mart 1968 tarihinde AIESEC toplantısı yapılacaktı. AIESEC, iktisat öğrencilerinin dahil olduğu uluslararası bir kuruluştu. Bu toplantının açılışını da Başbakan Süleyman Demirel yapacaktı.
Devrimci gençlik bu toplantı için kolları sıvıyor. Pankartlar hazırlanıyor. Morison Süleyman Yolculuk Ne Zaman? türünden sloganlar yazılıyor. Başbakan'a olan muhabbet de konuşması esnasında Demirel'in elinden mikrofon alınarak gösterilecek!
Hazırlıklardan Ankara'nın haberi olunca Demirel gelmekten vazgeçip Devlet Bakanı Seyfi Öztürk'ü yolluyor. Öztürk'e de gerekli ilgi gösteriliyor. Bakan için, konuşma yapmadan kürsüden inme zarureti hasıl oluyor.
Bu uluslararası itibar kaybının, küçük bir faturası çıkıyor tabii... Deniz Gezmiş, Bozkurt Nuhoğlu, Raif Ertem, Mustafa İlker Gürkan ve Mehdi Beşpınar'ın aralarında bulunduğu 9 öğrenci lideri tutuklanıp Sultanahmet Cezaevi'ne konuluyor.
Deniz cezaevinde de halkla bütünleşme çalışmalarını sürdürüyor. Sultanahmet'in en azılı mahkumuyla sıkı dostluk kuruyor. Arkadaşları onu uyardıklarında ise Deniz son derece geniş açıklamalar yapıyor:
"Siz karışmayın, bir iş kotarıyoruz!"
Bu lümpenle Deniz'in ne işi olabilir? diye düşünürlerken adam bir gün Bozkurt Nuhoğlu'na geliyor. Nuhoğlu soruyor:
"Deniz seninle ne konuşuyor?"
"İyi güzel şeyler konuşuyoruz ama bi şeye kafam takılıyor."
"Nedir o?"
"İstanbul'a Amerikan 6. Filosu gelecekmiş. Deniz Abi dedi ki, bu gemilerden birini kaçırabilir miyiz? Tamam gemiyi kaçırmak kolay... Ama biz Akdeniz'e inince bu gemiyi kime satarız?"
Yarın: İşgal ve sokak anıları