The Others Felsefecilik sadece meslek değildir

Felsefecilik sadece meslek değildir

10.06.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Felsefecilik sadece meslek değildir

Felsefecilik sadece meslek değildir


21 Mayıs günü aramızdan ayrılan Prof. Arda Denkel'in düşün hayatımızdaki yerini aynı zamanda onun öğrencisi olan Chicago Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi Prof. Murat Aydede yorumluyor. Prof. Denkel, Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi ve Türkiye Bilimler Akademisi'nin de ilk ve tek felsefeci üyesiydi


       Prof. Dr. Arda Denkel'in aramızdan ayrılmasıyla, Türkiye 20. yüzyılda yetiştirdiği en verimli, en özgün düşün adamlarından birini yitirdi. Sadece Türkiye değil dünya felsefesi de öyle. Eserlerinin miktarı ve zenginliği baş döndürücü, çoğu uluslararası standartların üstünde, göz kamaştırıcı.
       Liseden arkadaşım Ferda Keskin ve ben, Arda ile 1982'nin sonbaharında Tarih Bölümü'ne kayıt olmak için Boğaziçi'ne gittiğimizde tanışmıştık. O zaman Tarih Bölümü Başkanı olan Engin Hoca (Akarlı) Ferda'yı ve beni aynı katta başka bir odaya gönderdiğinde, yine kayıt için gerekli başka bir imza için olduğunu düşünmüştük.
       Karşımıza, oldukça ufak tefek, zeki ve sabırsız bakışlı birisi çıktı. Kendisini o zaman daha yeni kurulmuş olan ve topu topu dört üyesi bulunan Felsefe Bölümü'nün Başkanı olarak tanıttı. Bize, Tarih Bölümü'ne kayıt olma hakkını kazanmış öğrenciler olarak, o anda, istersek Tarih yerine Felsefe Bölümü'ne kayıt yaptırabileceğimizi söyledi. Bir iki saniye içinde, anımsıyorum, Felsefe'ye kayıt olmak istediğimizi söyledim.
       Arda yüzünü buruşturdu, emin olup olmadığımızı sordu, felsefenin zaten zor ve bu programın da özellikle yüklü olacağını söyledi. Bir iki saniye içinde, tarih yerine felsefe okumaya karar vermenin sağlıklı bir karar olamayacağını vurguladı. Böyle karar veren öğrenciler istemediği belliydi. Ama, boşuna. Biz kaydımızı yaptırdık.
       Arda, Oxford'dan geleli çok olmamıştı. Orada 20. yüzyılın en etkili ve önemli felsefecilerinden olan Peter Strawson ile yazmıştı doktorasını. Paul Grice'ın kuramlarına dayalı ve Strawson'un Grice'ı yorumlamasından etkilenen çok ilginç bir iletişim (Anlaşma: Anlatma ve anlama) kuramı geliştirmişti tezinde ve bu kuramın değişik uygulamaları üzerine çalışıyordu. Oxford eğitimi Arda'yı sıkı bir şekilde Anglo - Amerikan analitik felsefe geleneği içerisine oturtuyordu. Kısmen ilk karşılaşmamızın verdiği izlenim, kısmen de onun analitik yaklaşımı ile bizim kıta felsefesinden başka bir şey tanımamamızın getirdiği sürtüşme (kısmen de ideolojik Fransız okulunun bize verdiği ukalalık), ilk yılın başlarında oldukça gerginlik yarattı aramazdı.
       Ama Arda sabır ve sebatla çalıştı üzerimizde ve sonunda başarılı oldu. Arda'dan iki ders aldık o yıl. 1986'da mezun olduğumuzda, kendisinden toplam altı ders almıştık. Çağdaş analitik felsefe ile bizi Arda tanıştırdı dersem çok yanlış olmaz. Bize çağdaş analitik epistemoloji, metafizik, dil ve zihin felsefesini o öğretti. Bu derslerin düzeyi çok yüksekti. O kadar ki, Amerika'da doktora dersleri almaya başladığım zaman, birçoğunun Arda'nın bize son birkaç yılda verdiği derslerin gerisinde kaldığını gördüm, hem teknik ve derinlik, hem de ele aldığımız konuların çeşitliliği açısından.
       Arda'nın dersleri çok zevkli ve hareketli geçerdi. Bunun bir nedeni Arda'nın dersin akışına çok hakim olmasıydı. Derslerini yapısal olarak çok organize bir şekilde, notlarına nerdeyse hiç bakmadan, çok temiz ve akıcı bir Oxford İngilizcesi ile anlatırdı. Ders anlatırken yaşadığı heyecan ve aldığı zevk bir şekilde çoğu öğrencisine hemen geçerdi. Bunda, sınıfın oluşumuna ve içeriğine bağlı olarak, Arda'nın derslerini daha çok soru / yanıt şeklinde yapmayı tercih etmesinin rolü vardı. Öğrencilerini derste zorlamayı, onlara yaratıcı düşünsel güçlükler çıkartıp şaşırtmayı severdi. Arda'nın derslerinde beni en çok çarpan şey derinliği yitirmeden felsefenin bu kadar açık, temiz ve anlaşılır bir biçimde yapılabileceğini görmek oldu.
       Felsefe Bölümü, küçük ama yeni, genç ve dinamik kadrosu ile, 1980 askeri darbesinden sonra beşeri ve toplumsal bilimlerde birçok akademik bölümün başına gelen akıbete maruz kalmamıştı.
       Üçüncü yılımızın başlarında, Arda ile daha yakın bir bağ oluşmaya başladı. Kimi diğer sınıf arkadaşlarımız ile doğal küçük bir grup oluşmuştu zaten. Çoğumuz Kadıköy yakasında oturuyorduk. Arda bizi Erenköy'deki evine çağırmaya başladı. En zevkli anılarımızın, en hararetli felsefe tartışmalarımızın birçoğu bu bir araya gelişlerimizde oldu. Tartışmalarımız kimi zaman beş altı saati bulurdu. Arda öğrencileri için zamanını cömertçe vermekten hiç kaçınmadı, bizlere sadece felsefe değil, hayatın kimi diğer incelikleri ve bunlardan nasıl keyif alabileceğimizi de öğretti.
       Bunların başında klasik müzik, gurme mutfak ve aşçılık gelir. Bizi yemeye çağırdığında, çoğu zaman erken gelmemizi söyler, dünya yemeklerinden örnekler hazırlarken pişirdiği yemeğin ve mutfağın kültürünü, inceliklerini anlatırdı. Kimi zaman konu müziğe döner, bize klasik müzik dinletir ve karşılaştırmalı yorumlar yapardı. Haydn'ı Mozart'a tercih ettiğini söylediğinde çıkan tartışmayı hiç unutmuyorum. Bizi, Mozart'ta ne yenilik, güzellik varsa, aşağı yukarı hepsinin, daha pastel renklerde de olsa, Haydn'da daha önceden bulunduğuna ikna etmeye çalışıyordu. Şimdi geriye dönüp baktığımda, diğer birçok konuda olduğu gibi, Arda'nın haklı olduğunu düşünüyorum. Birlikte kültür ve sanat olaylarına gittik, konserler dinledik, doğaya yönelik geziler yaptık, filmler seyrettik. Bütün bu süreç boyunca Arda bizi her anlamda besledi. Şu andaki entelektüel formasyonumuza katkısı çok büyüktür.
       Öğrettiği en önemli şeylerden biri, felsefeciliğimizin sadece bir meslek olarak kalmaması gerektiği idi. Onun gibi mesleğini inandığı biçimde samimi olarak hayatına örmeye çalışmış olan felsefeci çok değil, ne yazık ki.
       Sevgili Arda, emeklerin ve insanlığın için müteşekkiriz, seni çok özleyeceğiz.