Nüfusu yaklaşık 80 bini bulan Türkiye Ermenileri, kendileri için özel anlamlar taşıyan bir yıldönümünü kutluyor bugün. Osmanlı'nın 700. kuruluş yılında, imparatorluğun en eski kurumu sayılan İstanbul Ermeni Patrikhanesi 538. doğum gününü çeşitli törenlerle "idrak ediyor". Patrikhane, Fatih'in emriyle, 1461 yılında İstanbul'da faaliyete başlayan ilk Osmanlı kurumlarından biri.
Anadolu'nun en eski topluluklarından olan Türkiye Ermenileri, ağırlıklı olarak İstanbul'da yaşamakta bugün: 38 kilisenin ibadete açık olduğu şehirde 65 bin Ermeni var. Anadolu'da da irili ufaklı 12 topluluk bulunuyor. Ermeni dilini konuşanların sayısı - karma evlilikler ve dönmeler dolayısıyla - 80 binin de üzerinde.
" İnsan, iniş ve çıkışlarıyla uzun bir tarihin yükünü, geleceğe dönük olarak da sorumluluğunu hissediyor". Sözler, Türkiye Ermenilerinin 84. Patriği II. Mesrob'a ait. Görevinde henüz bir yılını doldurmayan genç Patrik, cemaatiyle hem TC'nin 75. yılını, hem de Osmanlı'nın kuruluş yıldönümünü kutlamanın gururunu yaşıyor. Temsil ettiği cemaat, gerçekten de, kaderini paylaştığı Anadolu ve Trakya insanlarının büyük çoğunluğu gibi derin acıların, coşkunun, trajedilerin, efsanelerin içinden süzülerek gelmiş günümüze. Görevini "dinler arası diyalog ve anlayış" olarak özetleyen Patrik Hazretleri ile Osmanlı'yı, yakın tarihi ve günümüzdeki "ahvali" konuştuk.
Yavuz Baydar
* Fatih dönemine kadar Konstantinopolis'teki Ermenilerin bir Patriği olmamış. Neden?
* Konstantinopolis'teki Ermeni topluluğunun tarihi MS 4. yüzyıla dayanır. Bir ara 6. yüzyılda suriçinde bir Ermeni kilisesi olduğunu biliyoruz. Daha sonra Bizans Ortodoks mezhebi dışındaki Hristiyanlara müsamaha göstermediği için Ermeniler surdışında kalan binalarda ibadet etmişler. Tüm Batı Anadolu, Trakya ve hatta Lvov'a kadar Doğu Avrupa bölgelerindeki Ermeni cemaatlerinin ruhani reisi ise Bursa'da imiş. Bizans'ta Batı Ermenileri için bir patriğe gerek görülmemiş.
* İstanbul'un fethine kadar Anadolu'daki Ermeni cemaatinin durumu nasılmış?
* Anadolu'daki Hristiyan Ermenilerin tarihi İsa Mesih'in havarilerinden ikisinin, Aziz Tadeos ile Aziz Bartolomeos'un doğu yörelerinde misyonerlik yapmalarıyla başlar. 301 yılında Ermeni Krallığı Hristiyanlığı resmi din olarak kabul etti. Bu olayın 1700'ncü yıldönümünü 2001 yılında kutlayacağız. Böylece 301 yılında Ermeniler'in başpatrikliği sayılan Eçmiyadzin Patrikliği kurulmuş oldu. 6'ıncı yüzyıldan itibaren Kudüs'te Rum Kilisesi'nden ayrılan Ermeniler bir Ermeni Patrikliği oluşturdu. 10'uncu yüzılda Van'ın Aktamar Adası'ndaki Aktamar Patrikliği üçüncüsüydü. Kozan'daki Kilikya Patrikliği ise 1441'de başladı. Diğer tüm yörelerde Osmanlıca'da "marhasa" diye adlandırılan Ermeni episkoposları yada başepiskoposları vardı.
* Fatih'in İstanbul Ermeni cemaatine patriklik beratı vermesinin nedeni nedir?
* Fatih, İstanbul'u fethettikten sonra şehrin iskanı için Anadolu'nun muhtelif bölgelerinden Ermenileri İstanbul'a getirdi. Onun Gennadios'u Rum Patriği olarak tanımasından sonra Bursa Başepiskoposu Hovagim'i Ermeni Patriği olarak tanıması, Hristiyan tebaa arasında bir denge kurma düşüncesine atfedilir. İmparatorluk sınırları dahilinde Bizans Ortodoks doktrinini kabul etmeyen büyük bir kitle olduğunu unutmamak gerek. Ayrıca,
Devlet'e ödenecek vergilerin de Ermeni tebaadan toplanması gerekiyordu. Fatih'in kararının bir nedeni de budur.
* Osmanlı döneminde Ermenileri genelde zenaatkar ve tüccar olarak, sorunları geniş ölçekli yaşamayan bir topluluk olarak görüyoruz. II: Mahmut döneminden itibaren Saray'a yakınlaşıyorlar. Tanzimat'ı izleyen dönemde Nizamname - i Millet - i Ermeniyan fermanı ile cemaat laik bir özerkliği pekiştiriyor. Bu arada milletvekili ve bakanlar da çıkarıyor. Ama bu arada Osmanlı topraklarında yaşanan çözülme giderek hız kazanıyor. Bazı Ermeni siyasi partileri merkezi otoriteye başkaldırıyor. Yaşanan acılı olaylar 1915'te doruk noktasına geliyor. Siz halen devam etmekte olan bu tartışmalarla ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?
* Ben o dönemde Ermenilerin bağımsızlık arayışında olduklarına inanmıyorum. Patrikhane ve cemaatin büyük bir çoğunluğu Osmanlı'cıydı. Bir kısmı doğudaki yağmalama olaylarından, yaşanan siyasi kargaşadan rahatsızlık duyuyor ve güven ortamının sağlanmasını talep ediyordu. Çok küçük bir kesim, sadece Taşnaklar, bağımsızlık peşindeydi.
O dönemin paniği içinde, yöneticiler, azınlık içindeki küçücük bir azınlığın eğilimlerini bütün bir azınlığa maletme yanlışını yaptılar. Sorun bence şuydu: Osmanlı'nın çöküşü başlamış, birçok ülke bağımsızlığını ilan etmişti. Tabii bazı Batılı güçler de bu kargaşada roller almıştı. Bu gibi nedenlerle, Türk - Ermeni ilişkileri güvensizlik ortamına sürüklendi. Böylece tehcir kanunu çıktı, bu da Ermenilerin tarihine "büyük felaket" diye geçen olaylara sebebiyet verdi. Ancak TC'nin kuruluşuna kadarki Türk - Ermeni ilişkilerinin bu
son dönemini bütün tarihi açıklamak için kullanmak çok yanlış. Tarihe beşinci yüzyıldan itibaren bakmak gerekir. İlk Ermeni matbaasının İstanbul'da kurulduğunu, ilk Ermenice kitapların burada basıldığını, ilk Ermeni tiyatrosunun bu dönemde İstanbul'da kurulduğunu da görmek gerek. Benim için en önemlisi, bu kadar çok farklı gruplardan, kültürlerden, dinlerden insanın bir imparatorluk çatısı altında 600 yılın üzerinde birlikte yaşamış olmasıdır. Bu bence kutlanması gereken birşey.
* Cumhuriyet'e geçiş kiliseniz açısından sancılı oldu mu?
* Oldu elbette. Birinci
Dünya Savaşı olmuş, tehcir yaşanmıştı. Bir yıkım tüm toplumu etkilemişti. Cumhuriyet'in ilk beş yılında cemaat patriksiz kaldı. Muşlu I. Mesrob'un 1927'de Patrik seçilmesi ardından normalleşme süreci başladı.
* Bugün kilisenizin ve cemaatinizin sorunları neler?
* Dini ve ruhani açıdan hiçbir sorunumuz yok. İstediğimiz yerde ve saatte dini vecibelerimizi yerine getiriyoruz. En büyük sorun, rahip ve papaz sıkıntısı. Bir ruhban okulu şart, ama biz bunu YÖK kanalıyla üniversite sistemi içinde çözmek istiyoruz.
Cemaatin toplumsal sorunları var. 1936 Beyannamesi'nin vakıflarımıza getirdiği bazı çağdışı kalmış, artık bugünün şartlarına göre gözden geçirilmesi gereken tahditler var. Bir camiye bir kişi nasıl hibe edebiliyorsa, bir kiliseye de hibede bulunmalı. 1936'dan sonra vakıflara verilen mülk bağışları da tapu verildiği halde 1970'lerden itibaren sahiplerine geri verilmesi kararı altında. Eski sahipleri ölmüş ise, mülklere el konmuş. Bu uygulamaların bir an önce son bulmasını diliyorum.
* 2000'lere gidilirken Türkiye toplumu sizin pencerenizden nasıl bir manzara arzediyor?
* 75. yıldönümünü birlikte kutlamakta olduğumuz Türkiye, çok karmaşık gündemli görünse de, ben bu sıkışık ortamdan çıkıp baktığımda, durumun o kadar da kötü olmadığını görüyorum. Gelecek açısından ümitliyim. Ülkemizin gerek bölgesel konumundan, gerek kendi içindeki ileriye dönük hamleleri bakımından iyimserim. Sistemin yeni döneme uyarlanmasıyla birçok sorunun üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum.
* Günümüzdeki laiklik tartışmalarına ne diyorsunuz?
* Bu ilke bizim cemaatimizin içinde var. 1863'teki belge bunu tescil ediyor. Bu anlayış hala devam ediyor. Ben Türkiye Ermenileri patriği olarak, burada insanların evlenmesi, boşanması, mülkiyet ihtilafları gibi hususlara bakacak dini mahkemelere başkanlık etmeye hiç mi hiç hevesli değilim. Cumhuriyet döneminde doğan insanlar olarak geriye dönüşün imkansız olduğu kanısındayım. 2000'lere adım adım ilerlerken, Ortaçağ'a geri dönüş anlamına gelecek her çabayı, hayatı dini yasalarla yönetmeye ilişkin her adımı gülünç buluyorum.
"2000, Türkiye için büyük fırsat"
* 2000 yılı kutlamaları bütün insanlığın ilgisini çekiyor, ama Hristiyanlar için ayrı bir önem taşıyor. Siz Türkiye'de "millennium" kutlamalarına nasıl katkılar yapacaksınız? Türkiye için bu kutlamalar büyük bir fırsat değil mi? Türkiye sizce bu konuyu yeterince önemsiyor mu?
* Biz çok önemsiyor bunu, ama devletin bu işle alakalı birimleri ne kadar önemsiyor, hala bilemiyorum. Bakın, Türkiye'de Anadolu'nun üç ana kilisesi var: Ermeni, Rum ve Süryani kiliseleri. Benim bildiğim kadar, 2000 kutlamaları konusunda bu üç kiliseden hiçbiriyle temas kurulmadı. Biz her türlü katkıyı yapmaya hazırız, ama son ana bırakılırsa, korkarım istemediğimiz engeller önümüze çıkabilir. Hep söyledim: Hristiyanlık açısından birinci dereceden kutsal ülkeler Filistin ve Vatikan ise, ikinci dereceden kutsal ülke Anadolu, yani Türkiye. Düşünün, İsa'nın havarilerinden yarısının mezarları buradadır! Bunun turizm, kültür ve dinler arası ilişkiler bakımından devasa önemi var. 2000 yılında İsrail'e müthiş bir turizm akımı olacak. Bize ne kadarı gelecek? Biz turizm krizine cevap ararken, bunu da düşünmeliyiz. Türkiye'nin kültürel, folklorik, dini dokusunun sonuna kadar kullanılması, sergilenmesi gerekiyor. Ben bunun yapılmadığı kanısındayım. Bu büyük fırsat değerlendirilmelidir.