The Others Güçlünün adaleti!

Güçlünün adaleti!

10.02.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Güçlünün adaleti!

Güçlünün adaleti

Mafya, tahsil ettiği paranın yarısını 'kar payı' olarak alıyor. 40 - 50 milyarlık tahsilatlarla ilgilenen mafya 3 - 5 milyarlık ufak işleri taşeronlara veriyor

NECLA ve Mehmet Yıldız 20 yıllık bir avukat çifti oluşturuyor. Daha çok ticaret hukukuyla ilgili davaları alıyorlar.
Üniversitedeki sınıf arkadaşlığını hayat arkadaşlığına dönüştüren ve şimdi aynı yazıhanede iş arkadaşlığını sürdüren Yıldız çiftiyle Nişantaşı'ndaki bürolarında adalet sistemindeki aksaklıklar, eksiklikler, bozukluklar üzerine konuşuyoruz. Tabii özellikle de ticaret hukuku açısından. Necla Yıldız önemli bir sorun olarak adaletin gecikmesini vurgulayarak, "Mafyanın ortada kol gezmesi zaten bunu kanıtlıyor" diyor ve devam ediyor:
"Gittiğiniz yerde iş yapamıyorsunuz. Mahkemeler çok yoğun. Duruşma günleri çok uzuyor. Kalemlerde istediğiniz gibi iş yapamıyorsunuz. Açık söylemek gerekirse elinizi cebinize atmadan iş yapamıyorsunuz."
Mafya üzerine isim belirtmeden anlatılabilecek olaylar olup olmadığını soruyoruz. Mehmet Yıldız:
"Bir sürü olay var, diyor. Örneğin, daha yeni yakın, 15 gün önce hacze gittim. Bir alt katta eski bir odayı kiralamış, bir masa koymuş, bir tane sandalye koymuş. Üst katta da yeni bir şirket kurmuş, aynı işe yeni kurduğu şirket üzerinden üst katta devam ediyor, bir eli yağda bir eli balda. Ama 3.5 milyar borcunu ödemiyor. Biz hukukçu olarak bir şey yapamıyoruz, hukuk bir şey yapamıyor.
Burada alacaklı olan kendi müvekkelimize ne cevap vereceğiz? Çaresiz kaldığımızı söylüyoruz, adam o zaman mafyaya gidip alacağını tahsil ediyor."
Mehmet Yıldız, 3.5 milyarın mafya piyasası için küçük rakam olduğunu hemen belirtiyor.

Üç buçuk milyarı ilgilenmeyecek kadar küçük bulan mafya dünyasıyla ilgili sorularımıza karşılık, Av. Mehmet Yıldız, "Yapı olarak dahi onlarla muhatap olmayı sevmeyen bir kişiliğe sahibiz" diyor ve şunları anlatıyor:
"Duyduğumuz kadarıyla mafya kendisine 40 - 50 milyar lira kalmayacak işe pek bulaşmıyor. Bulaşanı da, mafya değil de, taşeronu durumunda olanlar.
Benim başımdan somut olarak geçen hadise var. Bundan iki yıl önce 80 milyon lira alacak için, bana telefon açıp borçludan parayı tahsil etmemem konusunda baskı yapıldığı oldu."
"Nasıl oldu? Ne dediler?"
"Borçlunun kendilerinin yakını olduğunu, üzülmesini istemediklerini kibarca söyleyerek, borçluyu üzenleri de üzeceklerini ima ettiler... Ama bizim olaya bakışımız, 80 milyon lira için bu telefonu açan adamın zaten kalitesini ortaya koyuyor. O, 80 milyon için bu hadiseye kalkışan insana bir pabuç bırakacak olursak, bu tezgahı kapatmamız gerekir."
"Yani 80 milyonu aldınız iki yıl önce?"
"Tabii, gayet tabii aldık."
Sahici mafya kendine 40 - 50 milyar lira bırakmayacak işi almadığına göre, mafyanın komisyonunu ya da "faizsiz kar payı"nı öğrenmek istiyoruz. Mehmet Yıldız, mafyanın yüzde 50 ile çalıştığını (duyduklarına dayanarak) söylüyor. Demek ki, mafya 80 - 100 milyar liradan aşağı işlere el sürmüyor. Onun altındakiler mafya taşeronlarına ait.

Peki, alacaklılar, paralarının yarısını mafyaya bırakmaya neden razı oluyorlar? Av. Mehmet Yıldız başlangıçta anlattığı 3.5 milyar liralık alacak olayını örnek gösteriyor:
"Bu olayda yapacak hiçbir şey yok. Adamın aynı işi yapan üç mağazası var. Bizim alacaklı olduğumuz yerde hacze gittiğimizde hiçbir şey yok. Sattığı malları başka bir firmanın faturasıyla gösteriyor. Aslında bize borcu olan 3.5 milyarı cebindeki çekle dahi anında ödeyebilir, ama ödemiyor. Bizim de yasal olarak yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Ama mafya devreye girdi mi adam ödüyor. Alacaklı da tabii, hiç yoktan iyi deyip alacağı paranın yarısını mafyaya bırakıyor."
Mafya dünyasından bir başka gözlemi daha, yine "dışardan bir gözle" Mehmet Yıldız'dan dinliyoruz:
"Bir mafya, bir kişinin üzerine gittiğinde, üzerine gidilen kişi bir başka mafyaya sırtını dayarsa, o zaman yavaşça çark ediyorlar gerisin geriye. Bu durumda alacaklı kişiye gidip, 'Araya hatırını kıramayacağımız abilerimiz girdi. Onun için bu işte beni bağışla, kusura bakma' diyor. Hatırını kıramayacağımız abilerimiz dedikleri ise karşı mafyadır.
Sonuçta hukuk devletinin üstünlüğünün yok olduğunu, hak almayı güçlülerin tayin ettiğini görürüz."
Ey adalet!.. Ey hukuk devleti!.. Geldinse, masaya üç kere vur!..

AVUKAT Necla Yıldız, arada bir "hatıra binaen" ceza davaları da aldıklarını belirterek, yakın geçmişten bir örnek veriyor.
Bir buçuk yaşındaki Dilara düşüp kolunu kırıyor. Hastaneye götürüyorlar. İddiaya göre, yanlış ameliyat yapılıyor ve onu düzeltmek üzere, ikinci ameliyat için narkoz verilince küçük Dilara ölüyor. Olay savcılığa şikayet ediliyor. Savcılığın Adli Tıp'a 1995 Kasım'ında yazdığı yazıya iki yılı aşkın süredir bir yanıt gelmiyor.
"Nasıl olur da gelmez? Siz gidip sormuyor musunuz?" diyoruz. Diyoruz da bu sorunun nasıl safoşça bir soru olduğunu Avukat Necla - Mehmet çiftini dinledikçe anlıyoruz.
"Gidip isteyemiyoruz. İki yılı geçti, daha dava açılamadı. Resmi hastanenin doktoru memur olduğundan dava açılabilmesi için Memurin Muhakematı Kanunu'na göre İl İdare Kurulu'nun izin vermesi gerekiyor.
Savcılığın, buna göre memurun bağlı olduğu kurumdan, mütalaa alması gerekiyor. Kaymakamlığa yazı yazılıyor, kaymakamlık sağlık müdürlüğüne havale ediyor. Sağlık müdürlüğü bir müfettiş görevlendiriyor. Müfettiş de dosyadaki raporların, Adli Tıp tarafından değerlendirilerek bir rapor verilmesini istiyor. 1995'in Aralık ayında dosya Adli Tıp'a gidiyor. O günden bu yana 2 yıldır dosya Adli Tıp'tan gelmedi."
"Mahkemelerin yükü fazla, bu yüzden davalar uzuyor, adalet gecikiyor" diye hep yakınıyoruz ya... Alın bakalım, daha dava açılmadan 2 yıl geçmiş... Hele bir dava açılsın da ondan sonra adaletin gecikmesinden söz edin siz. İşte böyle, bürokrasi kimi zaman adaleti by - pass ediyor.
Zavallı Dilara gittiği ile kalıyor. Avukat Mehmet Yıldız da savcılığa gitmekten bıkmıyor.
"Biz Adli Tıp'ın muhatabı değiliz, diyor, bizim muhatabımız olan Şişli Savcılığı'na gidiyoruz. Biz göndermişiz, bize kaymakamlıktan yazının cevabı gelsin, dava açıp açmama konusunda yetkimi kullanırım, şu anda bir şey yapamam, diyor.
Kaymakamlığa gidiyoruz. Biz, İl Sağlık Müdürlüğü'ne göndermişiz, bizim yapacağımız bir şey yok diyor.
İl Sağlık Müdürlüğü'ne gidiyoruz; biz müfettişe vermişiz diyor.
Müfettişe soruyoruz. Bana Adli Tıp'tan rapor gelmeden mütalaamı veremem diyor.
Peki, bu kadar zaman geçti, bunu ne yapacağız diyoruz."
Aslında yapacak iş belli. Gidip gelmekten usanacaksınız, dosya kapanacak, olay unutulup gidecek küçük Dilara öldüğü ile kalacak.
Türkiye koşullarına göre böyle olması gerek, ama Mehmet Yıldız, Türkiye koşullarına uymayan acayip bir avukat. Olayın peşini bırakmıyor.

Yarın: Hukuk mafyanın hizmetinde