The Others Gürcistan tedirgin

Gürcistan tedirgin

14.03.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Gürcistan tedirgin

Gürcistan tedirgin

Başbakan Yılmaz'ın ziyaretinde, tartışılmayan sorunlar gündeme gelecek mi?

Şevardnadze'ye karşı 1995 yılındaki başarısız suikast girişimine, Devlet Bakanı Eyüp Aşık'ın kuşkulandığı gibi, Türkiye'den de birileri karıştıysa, ilişkileri olumsuz etkilemediği söylenemez.

Türkiye'de bazı çevrelerin Gürcistan'ın Müslüman kesiminden öğrenciler getirip, İslamcı olarak yetiştirmesi Gürcülerin kafasını karıştırıyor. Gürcistan'a karşı güçlü bir lobi yürütüldüğü kanaati var.

Başbakan Mesut Yılmaz Gürcistan'da. İki gün sürecek bu ziyaretle iki ülke arasındaki önemli sorunların çözüm süreci başlayabilir mi? Türkiye - Gürcistan ilişkilerini, Gürcü tarihi üzerine çalışan Fahrettin Çiloğlu Milliyet için değerlendirdi. Gürcülerin Tarihi (Ant Yayınları) adlı bir kitabın yazarı olan Çiloğlu, Türkiye'de yayınlanan ilk Gürcü dergisi "Çveneburi"nin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Halen "Mamuli" dergisinin yayın yönetmeni.

Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla ortaya çıkan yeni Gürcistan'ın ikili ilişkilerde en çok yakınlaştığı komşu ülkenin Türkiye olduğu, diğer yandan Türkiye'nin en sorunsuz komşusunun da Gürcistan olduğu diplomatik çevrelerce belirtiliyor.
Ancak bu diplomatik dille yapılan bir tanımlama. İkili ilişkilerde temsiliyet düzeyi önemlidir. Her nedense Ocak 1997 tarihinden bu yana Gürcistan, ölüm nedeniyle boşalan büyükelçisinin yerine Ankara'ya yeni bir büyükelçi atamadı.
Türkiye ve Gürcistan arasındaki ilişkiler, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının öncesi ve sonrası olarak iki döneme ayrılabilir.
Önceleri Osmanlı Devleti, sonra bu devletin yerini alan Türkiye Cumhuriyeti, Gürcüler tarafından ciddi bir tehdit olarak algılanmıştır. "Türk tehditi"nin hep var olduğu, Moskova yönetimi tarafından da sürekli pompalanmıştır.
1990 yılındaki genel seçimler öncesinde, Gürcistan'ın bağımsızlığı için mücadeleye girişmiş olan Gürcü liderler de, bu tehditi oldukça ciddiye alıyorlardı. Ve Türkiye'nin bağımsız Gürcistan'a karşı şiddet kullanmayacağını açıklamasını istediler.
İki ülke arasındaki ilişkilerin ikinci evresini oluşturan, "iyi komşuluğu ve dostluğu" temel alan ilişkilerin başlangıcı ise oldukça yenidir. Bu ilişkilerin Eduard Şevardnadze'nin liderliğiyle birlikte başladığı, ancak hala emekleme döneminde olduğu söylenebilir.
Türkiye'nin Gürcistan'ın bağımsızlığını tanımasının üzerinden yaklaşık yedi yıl geçmesine karşın, ikili ilişkilerin hala emekleme döneminde olması, iki ülke arasında henüz kamuoyu karşısında açıkça konuşulmayan sorunların bulunduğunu düşündürüyor.
Örneğin, Şevardnadze'ye karşı 1995 yılındaki başarısız suikast girişimine, Devlet Bakanı Eyüp Aşık'ın kuşkulandığı gibi, eğer Türkiye'den de birileri karışmışsa, iki devlet arasındaki ilişkileri olumsuz yönde etkilemediği söylenemez.
Ancak kamuoyuna açık biçimde yansımadığı için sorunların ne olduğu kesin olarak bilinmiyor. Açıklığın yokluğu belki de, iki ülke arasında bir "diplomatik konsensus" ve sorunları "gizlilik yöntemi"yle aşmaya çalışıyorlar.
Gürcistan'ın toprak bütünlüğünü tehdit eden ve bugün ülkenin en önemli siyasi sorunu olan ayrılıkçı Abhaz hareketine karşı Türkiye'nin tavrı Gürcüler tarafından kuşkuyla karşılanıyor.
Ayrıca Gürcüler, Abhazya'daki çatışmaların yaşandığı yıllarda Türk hükümetinin, ülkedeki geniş çaplı siyasi ve maddi kampanyalara sessiz kalarak bir bakıma ayrılıkçı harekete destek verdiğini düşünüyor.
Hatırlanacağı gibi Trabzon limanından, önce Rusya'nın Soçi limanına, sonra Abhazya'nın merkezi Suhumi'ye yapılan feribot seferleri iki ülke arasında sorun olmuştu. Bu yolla Abhazya'ya Türkiye'den savaşçıların, çeşitli yardımların gittiği biliniyor. Öte yandan Moskova da, Trabzon'dan çıkış yapan feribotların Türkiye'den Çeçenya'ya silah taşıdığı kuşkusu taşıdığını açıklamıştı.
Geçen yaz Türkiye'nin Tiflis büyükelçisinin Abhazya'yı ziyaretinin ardından, Abhazların Türkiye'nin kendilerini desteklediğini açıklaması, Gürcü basınını bir süre meşgul etti.
Türkiye'den bazı çevrelerin Gürcistan'ın Müslüman kesiminden öğrenciler getirip, onları birer İslamcı olarak yetiştirmesi ve geri göndermesi, öte yandan Türkiye'deki İslamcı çevrelerce dinsel içerikli Gürcü kitaplar basılarak yasal olmayan yollardan, nüfusunun çoğunluğunu Hristiyanların oluşturduğuu Gürcistan'a sokulması, Gürcülerin kafasını karıştırıyor.
Gürcüler, Türkiye'de Gürcistan karşıtı güçlü bir lobi faaliyetinin yürütüldüğüne inanıyor.
Hiç kuşku yok ki, Gürcistan'ın bağımsızlığını kazanmasından sonra ikili ilişkilerde hayli ilerleme kaydedildi. En azından bir güven ortamı oluşturulması yönünde ciddi adımlar atıldı.
Ancak ilişkilerin ağırlık noktasını hala, Bakü - Ceyhan boru hattı, Türkiye'yi Orta Asya cumhuriyetlerine bağlayacak karayolu ve demiryolu ulaşımı gibi geleceği kesinlik kazanmamış ekonomik projeler oluşturuyor. Henüz iki ülkenin siyasal karar mekanizmalarını etkileyecek kadar önemli ekonomik girişimler gerçekleşmiş değil.

Türkiye, Stalin'in toprak talebini unutmadı. Ayrıca Türkiye, Gürcülerin "Meshiler", Türklerin ise "Ahıska Türkleri" olarak adlandırdıkları ve Stalin tarafından İkinci Dünya Savaşı sırasında sürülen Müslüman topluluğun eski topraklarına yerleştirilip yerleştirilmeyeceğini dikkatle izliyor.
Bugüne kadar sergilediği politikalarıyla Gürcistan, Meshileri eski topraklarına toplu olarak yerleştirmek istemediğini gösterdi.
Ülkedeki azınlıklardan korkan Gürcüler, ülkenin çeşitli bölgelerinde topluca yaşayan Abhazlar, Osetler, Ermeniler ve Azerilere, yeni bir soruna neden olabileceğini düşündükleri bir beşinci grubu eklemek istemiyor.
Diğer taraftan, Türkiye'de hala Osmanlı geleneğiyle Batum'a iştahla bakan siyasal çevreler var.
Türkiye'ye sınırı olan Acara'daki Müslüman Gürcülerin "aslında Türk" olduklarını ispatlama çabası içinde olanları da buna eklemek gerek.
Öte yandan, "tarihsel Gürcü toprağı" olduğundan hareketle Artvin ve çevresine nostalji besleyen bir Gürcü kamuoyu da varlığını koruyor.
İkili ilişkilerde dikkat çekici bir başka unsur, Türkiye'de yaşayan ve Gürcüce'de "Kartveli" olarak adlandırılan Gürcüler ve Lazlardır. İki milyonu aşkın bu Müslüman nüfus, iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesinin bir aracı olabilir.
Şevardnadze'nin ikinci kez suikaste uğramasının ardından, "Gürcü kökenli Türk milletvekilleri"nin Gürcistan'a geçmiş olsun ziyaretine gönderilmeleri bu anlayışla gerçekleşti.
Teorik olarak Gürcü ulusunu oluşturan unsurlardan biri de Lazlar. Oysa Lazların çoğunluğu Türkiye'de yaşıyor ve Türk ulusunun da bir parçası.
Gürcü rönesansının merkezi olarak kabul edilen tarihi Tao - Klarceti bölgesi, bugün neredeyse tümüyle Türkiye topraklarında bulunuyor ve buradaki tarihsel kalıntılar henüz turizme bile açılmış değil.
Türkiye'de Gürcülerin varlığı, eğer iki ülke tarafından da suistimal edilmezse, Türkiye ve Gürcistan açısından bir şans olabilir.