The Others Hakarete gerek yok

Hakarete gerek yok

18.12.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Hakarete gerek yok

Hakarete gerek yok



Söylemiyle tartışmalar ve tepkiler yaratan, "seviyesiz" suçlamasına hedef olan bir kişi, bir de açıkça yalan söylerse, haberlere bu nasıl yansıtılmalı? Kamuouyunu hayli meşgul eden böyle bir gelişmede gazetenin tavrı, "terbiyesiz" ve "yalancı"yı teşhir ederken, ona koşut bir üslupla, hakaretimiz başlıklar atmak olabilir mi? Haftanın konusu işte bu.

Salı günü (12 Aralık) Milliyet’in birinci sayfasında, bir önceki gün CNN Türk TV kanalında yaşanan bir "olay" haber olarak yer alıyordu.
Af tartışmaları sırasında TBMM kürsüsünden Başbakan Ecevit’i "vatan hainliği" ile suçlayan MHP milletvekili Ali Güngör, canlı yayında, Sabah gazetesi yöneticilerinden Zafer Mutlu’nun annesinin, genelev patronu Matild Manukyan’ın kızkardeşi olduğunu söyleyivermişti.
Haberin başlığı Alçak Yalancı idi.
Kullanılan başlığa 17 eleştiri geldi.
Ali Güngör’ün Ecevit’i suçladığı konuşmanın ertesi günü, Milliyet gelişmeyi Suç Seni Affedende manşeti altında aktarmıştı.
Ömer Berk yazıyor:
"Meclis kürsüsünden yapılan çirkin ve nezaket dışı konuşmayı ben de dinledim ve seyrettim. Kendi yorumumu yaptım, yargımı verdim. Fakat görevi biz okuruna haber vermek olan gazetenizin, detayları ile haberi dahi es geçerek neredeyse o kişiye küfür etmesi bence Üçüncü Dünya ülkeleri standardına sahip bir basın kuruluşunun işi olabilir. Bana kimin iyi kimin kötü olduğunu dikte etmeyin! Ben kimin ne olduğunu, yapılan işin terbiyesizlik boyutunu anlayacak zekaya ve eğitime sahibim, ortalama her Türk vatandaşı gibi. Ama siz çıkıp benim vermem gereken hükmü küfürle karışık cazgır havasında verirseniz işin hiç tadı kalmıyor. Üstelik o densizliği yapan şahsın seviyesine iniyorsunuz."
Ahmet Gürsoy’un görüşü: "Ali Güngör, diyelim ki, kötü konuştu ve haber oldu. Peki, "alçak" başlığını uygun gördüğünüz haberinizin seviyesini kim haber yapacak?"
Sencer Çorlu soruyor:
"Haberinizi okudum... Alçak sözcüğünü kimin söylediği konusunda şüpheye düştüm. Acaba bu, haberi yapan kişinin şahsi yorumu mu? Yoksa Bahçeli’nin mi? Yahut başka bir MHP’linin mi? Milliyet sürekli takip ettiğim bir gazete. Özellikle yazar kadrosunu çok beğeniyorum. Fakat, genel olarak bir seviye düşüklüğü var gibi... Çok daha kaliteli bir Milliyet’i hak ettiğimizi düşünüyorum."
Sürekli Milliyet okuduğunu söyleyen, isim bırakmayan bir okurun notu:
"Ben MHP yandaşıyım. Her gün para verip aldığım bu gazete, bizzat bana küfrediyor. Alçak sözcüğü size aitse, bunu şiddetle kınıyorum. İnsanları böyle aşağılamak dürüst gazeteciliğe sığar mı? Sizi düşünmeye davet ediyorum."
Yayın Koordinatörü Emre Oral’ın yanıtı:
"Kürsüde ve ekranda izlediğimiz kişinin tutumuyla ilgili olarak okurlarımızın hissiyatını biz bu başlıkla yansıtmak istedik. Ortada sadece çevreye hakaret yağdıran bir kişi değil, bir yalancı da vardı. Bir kişiyle ilgili yalanlarını ciddi bir edayla dile getiriyordu. Pek çok kişi buna inanabilirdi. Başlıkla bu gerçeğe de işaret ettik."
Yorum: Milliyet’e en sık gelen şikayet türlerinden biriyle bir kez daha karşı karşıyayız. Haberde yer almayan bir ifade, bu kez bir hakaret de içerecek şekilde, gazetenin bir gelişme karşısındaki tavrı olarak yansıyor. Ancak, bu yaklaşım, benzer durumlarda olduğu gibi, okuru rahatsız ediyor.
Sorun, hep vurgulandığı gibi, haberle yorumun birbirinden ayrılması gereğine ilişkin temel ilkeye uyumda kilitleniyor. Okur, gazetenin yargılarını, tespit ve analizlerini yorum köşelerinde görmek istiyor. Haberin okuru, tekdüze veya yekpare bir kitle değil. Her kesimden türlü çeşitli, çelişik ve birbirine zıt görüşlere sahip okurlar söz konusu. Haber bu yüzden bir gelişmeyi olabildiği kadar serinkanlı, ayrıntılı, dengeli ve doğru anlatmak zorunda.
Kaldı ki, bir tartışmada belli bir taraftan gelebilecek çıkışları, üstelik bir hakaret boyutunda, yani bir "seviye" sorunu da yaratacak şekilde kendisi üstlenerek taraf olan gazete, etiğe ilişkin sorulara da hedef olur.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nin ilgili maddesi, "insanlar arasında nefretin körüklenmemesini", 10. maddesi ise "iftira, hakaret ve lekelemeden kesinlikle uzak durulmasını" salık veriyor.

Yasadışı polis eylemleri ile ilgili olarak, 14 Aralık tarihli Milliyet’in manşeti Şehit Bahane idi.
İstanbul Emniyet Müdürü Kazım Abanoz’un eylemlerin asıl nedenine dair bazı yorumlarını içeren haber, iç sayfalarda da ‘Şehit Polisler Bahane’ başlığıyla aktarılmıştı.
B. Aslan görüşlerini aktarıyor:
"Şehit Polis Bahane başlığı garibime gitti. Bir polis memurunun yaptığı açıklamayı çok değişik bir biçimde yorumlamışsınız. Unutmayın , iki polis şehit edilmiştir."
Emre Oral, açıklama getiriyor: "Abanoz’un habere yansıyan sözleri, ‘Herkes şehit oluyor. Ben de kapıdan çıkarken, şehit olabilirim düşüncesiyle çıkıyorum. Asıl neden bu değil’ şeklinde. Eylemlerin sebebinin farklı yerde aranması gerektiğini ima ediyor ve iki polisin öldürülmesinin eylem dalgasına ‘bahane oluşturduğuna’ işaret ediyor."

11 Aralık akşamı, Istanbul Gaziosmanpaşa’da bir polis aracı kimliği belirsiz kişilerce tarandı, iki polis öldü. Türkiye’yi günlerce sarsan bir dizi polis eyleminin tetikleyicisi olan bu gelişmenin Milliyet’te 12 Aralık’ta veriliş biçimi, okurların tepkisine yol açtı.
Milliyet’in birinci sayfasındaki manşet, Elveda Duygu Abla idi.
"Barış ile Ümit cezaevindeki mektup arkadaşlarım. yaşları 23 ve 46 gündür ölüm orucundalar. Bir son mektup atmışlar" altbaşlığıyla verilen haber, pankart asmaktan suçlu bulunan iki gencin, ruh hallerini anlatan mektupları gündeme taşıyordu. Haberde bir de şiir yer almaktaydı.
İki polisin ölümü, çok sayıda polisin yaralanmasına yol açan silahlı saldırı haberi ise altta, dört satırlık bir haberle yansıtılmıştı.
Ahmet Oktar yazıyor:
"Vatana millete karşı gelmiş, bir kısmı kanlı terör olaylarına karışmış olan eylemci mahkumları masum gibi göstermeye çalışırken, pusuya düşürülen polislerin haberini bulmak bile mesele haline gelmiş. Bana burada bir yanlışlık yapıldı gibi geliyor."
Osman Saylıoğlu yazıyor:
"Eylemciler masum gösterilmeye çalışılıyor. Ben gazetemin birinci sayfasında şiir değil, haber görmek istiyorum. Polis olayını neden önemsemediğinizi doğrusu merak ediyorum."
Yayın Koordinatörü Emre Oral’a göre, cezaevindeki iki gençle ilgili haber, bir insanlık durumunu anlatması bakımından önemsendi. "Mektuplar, Türkiye’yi sarsan önemli bir gelişmenin hassasiyet gerektiren bir boyutunu oluşturuyordu" diyor.
"Ama" diye ekliyor, "iki polisin şehit edilmesiyle sonuçlanan saldırıyla ilgili haberi birinci sayfada daha geniş işleyebilirdik."

9 Aralık tarihli Milliyet’in başlığı şartlı salıverme tasarısıyla ilgiliydi. Müjde Rahşan: Katiller Serbest başlığı altında son gelişmeler aktarılıyordu.
İclal Günaydın yazıyor:
"Bu manşet beni ve ailemi derinden üzdü. O hanım bunları hak etmiyor. Bu başlıkla Rahşan Hanım’ın iyi niyetini rencide ettiğinizi düşünüyorum. Siz gazeteciliği hep bardağın boş tarafını görmek sanıyorsunuz. Bayram olduğunda televizyonlarda saatlerce cezaevlerini gösterip kader mahkumları diye çoluk çocuk içimizi sızlatan, anasıyla beraber hapiste olan anneleri anlatıp bizi üzen sizler değil misiniz? Bayramda bazı insanlara mutluluğu çok görüyorsunuz. İşlenen suçlar nedeniyle acılı birçok insanımız var, bu karar onları da üzüyor, ama nerede tam adalet sağlanıyor ki?"