The Others Her taşın altı ‘Yeşil’

Her taşın altı ‘Yeşil’

03.11.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Her taşın altı ‘Yeşil’

Her taşın altı ‘Yeşil’


Susurluk’ta ortaya çıkan üçgendeki kilit isim ‘Yeşil’ kod adlı Yıldırım, ‘öldü’ tartışmalarının sırasında son imzasını Birdal suikastine atarak ‘yaşıyorum’ dedi


       Mahmut Yıldırım, Elazığ'da 1977'de Etibank Ferro Krom tesislerinde puantör olarak göreve başladı. İşlemleri 20938 sicil numarası üzerinden yapılıyordu. Tam dört yıl sonra farklı bir göreve soyunup, farklı bir isimle anılmaya başladı. Yeni adını gözlerinin renginden alıyordu: "Yeşil."
       Susurluk kazasından sonra ortaya dökülen pislikler, pek çok cinayetin tetikçisi olduğunu ortaya koydu. Herkes Yeşil'den sözediyor, herkes Yeşil'i arıyor ancak bulamıyordu. Tüm irtibatları ve telefonları kesilmişti. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, aldığı bilgileri aktarırken Yeşil'in öldürüldüğünü söyledi.
       Ancak kısa bir süre sonra gerçek ortaya çıktı. İHD Başkanı Akın Birdal'ı vuranların arkasındaki isim Susurluk çetesinin tetikçisi Yeşil'den başkası değildi.
       Mahmut Yıldırım ile ilgili tartışmalar bugün hala sürüyor. Ancak ulaşılan bilgiler hep aynı şeyi gösteriyor:
       "Yeşil hala yaşıyor."
       Susurluk Raporu'nda da Yeşil'e 12 sayfalık özel bir yer ayrıldı. Ahmet Demir, Mehmet Kırmızı sahte kimliklerini kullanan, Güneydoğu'da "Sakallı" adıyla bilinen Solhanlı Mahmut Yıldırım'ın geçmişi bir ölçüde deşifre edilebildi. Bir dönem MİT'te, bir dönem JİTEM'de görev aldığı anlaşıldı. JİTEM subayı Ahmet Cem Ersever'in öldürülmesinden, Güneydoğu'daki pek çok faili meçhul cinayete kadar sayısız olayda tetikçilik yaptığı biliniyor. Hatta Abdullah Öcalan'ın Suriye'de öldürülmesi için görevlendirilen ekipte de yeraldığı öne sürülüyor.
       Afyon Cezaevi'nde öldürülerek susturulan Sabancı Center suikastı sanıklarından DHKP/C'li Mustafa Duyar'ı Türkiye'nin Şam Büyükelçiliği'nden alıp getiren ekipte onun da adı sayılıyor.
       Böylesine geniş bir coğrafyada, her taşın altından Yeşil adı çıkıyor. Birbirinden farklı konum ve yetkilerdeki görevler için hep aynı isimden sözediliyor. Ancak istihbarat birimlerinin kamuoyuyla pek de paylaşmadığı kanıya göre, aslında Yeşil tek bir kişinin değil, birden fazla görevlinin kullandığı ortak kod adı.
       Yeşil kodunu kullananlardan biri üst düzey görevlerde bulunuyor. Bir dönem Güneydoğu'da PKK'ya karşı yürütülen mücadelede özel operasyonlar, karşı gerilla eylemleri ve taktikleri onun yönetiminde yürütüldü.
       Mahmut Yıldırım ise Yeşil kod adıyla dolaşan bir tetikçiden başkası değil. Ankara'da bir pavyonda eğlenirken olay çıkarttığı için gözaltına alınan, götürüldüğü Emniyet Müdürlüğü binasında Orhan Taşanlar ve ekibi tarafından kaburgaları kırılana kadar dövülen işte bu Yeşil. Onu polisin elinden alıp MİT'te tedavi ettiren ise Mehmet Eymür.
       Üzerinde taşıdığı 0542 214 50 21 numaralı telefonla aradığı yerler arasında resmi kurumların yanısıra, Abdullah Çatlı, Sami Hoştan, Sedat Peker gibi isimler de bulunuyor. Mesut Yılmaz'a Budapeşte'te yumruk atanlar da Yeşil'in telefonundan arananlar arasında yeralıyor.
       Yeşil adının korkuyla anılması Susurluk çetesi tarafından tahsilat amacıyla kullanıldı. Susurluk çetesinin tehditle para topladığı kişileri arayan hep Yeşil idi. Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmeden önce para yatırdığı Ziraat Bankası Ankara Heykel Şubesi'ndeki hesabın sahibi de Ahmet Demir kimliğini kullanan Yeşil'den başkası değildi.
       Yeşil'in Heykel Şubesi'ndeki 0123843 numaralı hesabı üzerinde inceleme yapanlar, "Devlet adına kurşun sıkanların" oluşturduğu Susurluk çetesinin ulaştığı noktayı da gördüler. Uyuşturucu kaçakçısı Hurşit Han 250 milyon, Mustafa Ank 200 milyon, Ağa Yıldız 250 milyon, Salih ayten 249.7 milyon, Yusuf Tan 250 milyon, Mehmet İsen Kul 659 milyon, Ahmet Esmayii 300 bin Alman Markı ve 50 bin dolar. Ve daha pek çok kişinin yatırdığı paraları, Mahmut Yıldırım kimi zaman Ankara kimi zaman da Elazığ'dan nakit olarak çekti.
       Mahmut Yıldırım, sıradan bir memur olarak sürdürdüğü yaşamını bugün herkesin bildiği ancak nedense kimsenin tanımadığı kanlı bir tetikçi olarak sürdürüyor. Kaçak olarak nerede yaşadığını kesin olarak saptayabilen yok. Mahmut Yıldırım'ın bir gün yakalanması halinde kimilerinin devlet adına kendilerine biçtikleri görevleri, gerçekleştirdikleri eylemleri ve cinayetleri aydınlatacağı biliniyor.
       Bu yüzden istihbarat kaynakları Yeşil'in sağ olarak yakalanmasına asla izin verilmeyeceği kanısında birleşiyor. Kendini unutturmak istemeyen Yeşil de, Akın Birdal suikastında olduğu gibi kanlı imzasını atıp, birilerine "Ben buradayım" demekten vazgeçmiyor.

Yeraltını sarsan 8 kurşun

Önce 28 Temmuz 1996 akşamı İstanbul Sheraton Oteli'nin casinosuna uğradı, ortağı Ali Fevzi Bir ile görüştü. Saat 22.30'a doğru Polat Rönesans'ın casinosuna gitti. Oradan çıktıktan sonra doğum için hastaneye yatırılan eşi Hilal Altıntaş'ı ziyaret etti.
       Sarıyer'deki evine doğru yola koyulduğunda geceyarısını çoktan geçmişti. Taze Ceviz Sokağı'na girdiği anda silahlar konuştu. Açılan çarpraz ateşte sekiz kurşunla can verdi. Kumarhaneler Kralı olarak bilinen "kara paranın cambazı" Ömer Lütfü Topal öldürülmüştü.
       Öldürüldüğü gece yaşanan telefon trafiği, cinayetin izlerini özel timcilere kadar taşıdı. Daha sonra özel istekle Sedat Bucak'ın korumalığını üstlenen polisler, cinayetin birinci derecede sorumlusu olarak gözaltına alındı. Ancak Mehmet Ağar ve İbrahim Şahin'in isimlerinin karıştığı esrarengiz bir operasyonla önce İstanbul'dan Ankara'ya götürüldüler sonra da serbest bırakıldılar. Susurluk kazasından sonra açılan dosya da aynı isimler etrafında döndü dolaştı ancak bir sonuca ulaşmadan sislerin ardında terkedildi.
       Cinayetten kısa bir süre önce PKK ile ilişkili oldukları için ortadan kaldırılmaları planlanan işadamları listesinde yeraldığını öğrendi. Adını sildirmek için bir kerede tam 17 milyon dolar verdi. Ancak parası canını kurtarmasına yetmedi. Cinayetten sonra katillerin olay yerinde bıraktığı silahların şarjörlerinin sarıldığı bantta çıkan parmak izi, suikastın Susurluk çetesiyle bağını ortaya çıkardı.
       Parmak izlerinin sahibi Abdullah Çatlı idi.
       Ömer Lütfü Topal, Malatya'nın Doğanşehir ilçesi Polat köyünde dünyaya geldi. 15 yaşındayken 1957'de geldiği İstanbul'da baba mesleği bakırcılıkla uğraşmaya başladı. Sonra iplik ticareti ve maden işletmeciliğine el attı. Belçika'da 1978'de gözaltına alındıktan sonra Belçika ve ABD'de 1985'e kadar sürecek cezaevi serüveni başladı.
       Fındıkzade'de Grand Kafeterya'yı işletiyordu. Çevresinde Fındıkzadeli Ömer olarak tanınıyordu. El altından oynatmaya başladığı kumar işi onu 5 - 6 yıl içinde inanılmaz bir para imparatoruna dönüştürdü. 1997'ye gelindiğinde 20'ye yakın kumarhane işletiyordu. Gayrımenkullerinin sayısı 500'ü bulmuş, emperyal döviz büroları, Kuşadası ve Antalya'daki çarşıları servevtine servet katıyordu.
       Türkiye sınırları içinde kalmadı. Kıbrıs'tan sonra Türkmenistan'da da kumarhane açtı. Türkmenistan'dan sağladığı diplomatik pasaport, kolay seyahat etmesini sağlıyordu. Ayrıca Sami Onar adına düzenlenmiş bir sahte pasaport daha taşıyordu. Uzun sabıka kaydına, Hikmet Babataş ve Bülent Fırat'ın öldürülmesinde azmettirici olarak aranmasına karşın talih oyunları salonları işletme izinlerini kolayca alabildi, sabıka kaydı hep "temiz" görünmeyi başardı.

Ağar serbest bıraktırdı

       Özel timci Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz, Topal’ın 28 Temmuz 1996’da Sarıyer’de öldürülmesinden sonra gelen bir telefon ihbarı üzerine Topal’ın iş ortakları Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir ile İstanbul polisi tarafından gözaltına alındı. Ancak dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın telefon talimatıyla sanık polisler Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin tarafından Ankara’ya götürülmek üzere TEM Otoyolu Çamlıca turnikelerinde teslim alındı ve bir gün sonra serbest bırakıldı.
       Gözaltında bulundukları süre içinde özel timcilerle ilgilenen siyasetçilerin başında Bucak da geliyordu. Bucak, serbest bırakılan polisleri daha sonra resmi koruma olarak yanına aldı.

‘Temiz toplum istiyoruz’

       Susurluk’taki kazadan sonra devlete sızmış çetelerin karıştığı karanlık faaliyetler, Türkiye’yi ayağa kaldırdı. “Temiz toplum" talebi 7’den 70’e herkesin ortak talebine dönüştü. Sivil bir insiyatif olarak başlatılan “Bir dakika karanlık eylemleri" Cumhuriyet tarihinde ayrı bir yer edindi. Her gece saat 21.00’de evlerin ışıkları bir dakika boyunca yanıp söndürüldü, kadınlar, çocuklar, gençler, yaşlılar temiz topluma ulaşmak amacıyla “Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemine güç verdi. Susurluk kazası, delillerin karartılması, dokunulmazlık zırhları, istenilen bilgilerin “devlet sırrı" olduğu iddiasıyla saklanması nedeniyle bütünüyle aydınlatılamadı. Ancak Türk halkı, tüm siyasal ve sosyal farklılıklarını bir kenara bırakıp aynı istek etrafında birleşmesini bildi.

‘Kahraman şöför’ borç batağında

       Susurluk kazasının kahramanı olarak gösterilen ve tüm Türkiye tarafından yakından tanınan kamyon şoförü Hasan Gökçe, borç batağında kıvranıyor. Kazada 8’de 8 suçlu bulunduğu gerekçesiyle Mercedes’in 11 milyar liralık kasko borcunu ödemek durumunda bırakılan Gökçe’nin, Buldan ve Yenicekent Yapı Kooperatifi ile Esnaf Kefalet Kooperatifi’ne de 1.5 milyar lira borcu bulunuyor. Kazadan sonra bir çok politikacı ve gazetecinin akınına uğrayan, ardından da birden unutulan Gökçe, evini de değiştirdi. Yine Denizli’nin Buldan İlçesi’nde 1.5 yıl önce bir ev kiralayan Gökçe’nin, bu eve 30 milyon lira kira ödediği öğrenildi. Hasan Gökçe’nin eşi Sultan Gökçe, “Kazadan sonra bir çok politikacı büyük sözler verdiler. Ancak çabuk unuttular" dedi.