The OthersHukuk devletine inanıyorum

Hukuk devletine inanıyorum

15.12.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Hukuk devletine inanıyorum

Hukuk devletine inanıyorum

Osmanlı tarihçisi Caroline Finkel, Hürriyet gazetesinde Fatih Altaylı tarafından "sözde araştırmacı" diye tanımlanıp, belge çaldığı ve arşivlere girişinin yasaklandığı şeklinde iftiraya uğradığından beri, kendisine atılan çamuru temizlemeye çalışıyor. Eşi gazeteci Andrew Finkel ise, CNN'de PKK terörüyle ilgili bir haberi nedeniyle daha önce Altaylı'nın suçlamalarına hedef olmuştu. Yıllardır Türkiye'de yaşayan Finkel çiftine yönelik bu saldırıya Türk meslektaşları da büyük tepki gösterdiler ve Hürriyet gazetesine protesto mektupları yazıldı. Osmanlı arşivlerine yıllarını vererek önemli araştırmalar yapmış bir tarihçi olan Dr. Caroline Finkel'a olayla ilgili duygularını sordum.

*Hürriyet gazetesinde Fatih Altaylı size iftira ettiği zaman ne hissettiniz?
Midem bulandı tabii ki. Sonra da düşündüm, aksini kanıtlamanın böylesine kolay olduğu bir yalan atmak ne kadar akılsızca bir davranış diye. İma bile değildi. Daha önce eşim Andy Finkel hakkında yazdıkları imalarla doluydu, Andy'nin CNN'deki haberinde söylediklerini çarpıtarak aktarmıştı, kötü niyetle yanlış yorumlamıştı. Bana yaptığı iftira ise yalan olduğu hemen ve kesinlikle kanıtlanabilecek bir şey. Başbakanlık Arşivi'nin Müdürü Necati Aktaş'la konuştum; eğer iftira ettiği gibi gerçekten "birtakım belgeler yürütürken yakalanmış" olsaydım, Arşiv de bunu örtbas etmek gibi bir töhmet altında kalabilirdi. Arşivden bana bir mektup verdiler, isterseniz mahkemede, isterseniz basında kullanın diyerek. Altaylı, iftirasında isim vermeden bazı arşivler ve devlet kütüphaneleri ifadesini kullanmış, bu belirsizlik nedeniyle herhangi bir başka arşiv veya kütüphane de zan altında kalabilir. Feci zarar verici ve sorumsuzca bir davranış.
*Mahkeme kararıyla bir tekzip yolladınız ve yayınlandı, sonra ne oldu?
Fatih Altaylı tekzibi kendi köşesinde kısaltarak, eksik yayınladı; yani tamamını yayınlamaya dahi cesareti yok. Avukatım tekrar ilgileniyor, haklarım belli, yasalara göre tekzip eksiksiz yayınlanmalı. Bunu yapmaya cesaret edemediği gibi, şimdi bir de televizyon ödülü aldığını duydum. İnanamıyorum. Gazeteciliğin en asgari standartlarına bile ulaşamayan ve tek yeteneği başkaları hakkında yalan uydurmak olan bir kişiyi Türk medyası nasıl ödüllendirebiliyor?
*Tekzibin yayınlanması sizin için yeterli mi?
Hayır, tazminat davası açacağım. İsmimi temizlemek için her şeyi yapacağım, eşim de öyle. Belki safca gelebilir ama ben hukuk devletine inanıyorum. Bunu sadece kendim için değil, basının hakkında yalan yazdığı herkes için yapıyorum. Bir çok insan kendini koruyamıyor, yahut da sonuç alamam düşüncesiyle harekete geçmiyor, ama ben mahkemelere güveniyorum. Çevreme ve dostlarıma da güveniyorum. Bu tür olaylar Türkiye hakkında dışarıda inanılmaz kötü bir imaj yaratıyor. Düşünün, bu iftiranın yayınlandığı gazetenin baş yazarı Oktay Ekşi gibi, Basın Konseyi Başkanı bir şahsiyet. Üstelik, Türkiye hakkında dışarıda yazılan yalan yanlış haberleri engellemek için uluslararası bir komite oluşturmaya çabalıyor. Şimdi kendi gazetesi böyle bir şey yapınca, bütün manevi üstünlüğü kaybetmiş oluyorlar, hiç bir inanılırlıkları kalmıyor. İnternet'te bütün dünya öğrendi bu olayı.
*1983'ten beri Türkiye'ye gelip gidiyorsunuz, 1989'dan beri de sürekli burada yaşıyorsunuz; daha önce hiç yabancı düşmanlığı hissettiniz mi?
Kişisel olarak hiç öyle bir tavırla karşılaşmamıştım bugüne kadar. Ama insan genellikle kendi çevresinin dışına pek bakmıyor, biliyorsunuz. Eşim Andy'nin başına gelenler de tuhaftı. Sabah gazetesinde köşe yazarlığı verilmiş, itibar gösteriliyor, derken işine son veriliyor, hemen ardından başka bir gazetede iftira kampanyası başlıyor. Adeta Türkiye'nin baş düşmanı ilan edildi. Ben de "arşiv hırsızı" ilan edildim. Komşularıma karşı durumumu düşünün. Halk düşmanı muamelesi görmek hoş bir şey değil.
*Yaşadığınız çevrede böyle bir tepki hissediyor musunuz?
On yıldır yaşadığımız Kuzguncuk'ta tanıdığımız taksi şoförü merhaba bile demiyorsa, yarattığı zararı siz düşünün. Demin sordunuz ne hissettiğimi, ilk tepkim buydu zaten, yıllardır karşılıklı sevgi ve saygı içinde gayet iyi ilişkilerimiz olan mahalle komşularım yanlış anlarsa diye çok üzüldüm, manavdan bakkala kadar herkesle konuşmaya çalıştım. Yıllardır tanıdığınız insanların "koynumuzda yılan beslemişiz" diye düşünmesi çok üzücü bir şey. Meslektaşlarım tabii ki iftirayı ciddiye almadılar, fakat insanın komşuları olan biten her şeyin farkında olmayabiliyor.
*Bu olay nedeniyle Türkiye'de yaşamaktan vaz geçecek misiniz?
Ne yapacağımıza bağlı. Eşimin bir çok projesi var, Sabah'ta artık yazmıyor diye hayatımız değişecek değil, ben de zaten ilke olarak bu işin peşini bırakmayacağım. Bence asıl sorun, kimsenin sorumluluk almak istememesi. Birisini haksızca suçlamak çok korkunç bir şey. Bana Stalinist toplumdaki yöntemleri hatırlatıyor. Kendine güç edinmek için masum insanları suçlamak ucuz kahramanlık. Altaylı da zayıf sandığı bir hedef seçti ama yanlış seçti maalesef çünkü ben bunun sonuna kadar gideceğim.
*Sözde araştırmacı diye küçümsediği tarih çalışmalarınızdan biraz söz edelim. Doktoranız ne konudaydı?
Ben Londra Üniversitesi Şark Araştırmaları Fakültesi SOAS'da doktora yaptım ve çalışmam Viyana'da kitap olarak yayınlandı. Savaş Yönetimi: Macaristan'daki Osmanlı Seferleri 1593 - 1606 adlı bir kitap. Daha sonra, gene Londra'da İmperial College'da araştırma asistanıyken Türkiye'nin deprem tarihiyle ilgili bir ortak kitapta çalıştım, Eren Yayıncılık tarafından İngilizce yayınlandı. (Bkz. Milliyet, 9 Temmuz 1998/ N.K.) Şimdi de İngiltere'de John Murray Yayınevi için bir genel Osmanlı tarihi yazıyorum, uzman olmayan okur için tek ciltlik bir tarih; daha sonra da Longman Yayınevi'nin yayına hazırladığı Osmanlı askeri tarihinin ilk cildini yazacağım, başlangıçtan Karlofça'ya, 1699'a kadar olan dönemi. 18. yüzyıl ve sonrasını da ABD'de Hamilton College öğretim üyesi Ginny Aksan yazıyor. Son yıllarda Osmanlı arşivlerinin daha çok açılmasıyla üretim hızlandı. Alan yeniden canlandı. Avrupalı tarihçilerin de özellikle askeri tarihe büyük talebi var. Benim 1988'de yayınlanan kitabım ilk örneklerden birisi olarak bu yolu açtı diye de seviniyorum. Yeni kitabımı da bu nedenle yazıyorum; İngilizce'de gerçek uzman tarafından yazılmış, hele tek ciltlik genel Osmanlı tarihi hemen hemen yok gibi, olanlar da eski basmakalıp bakışla ve mitler üretilerek yazılmış. Yeni bir bakış gerekiyor.


KEŞFETYENİ
Vasiyet davası görüldü Tuğçe Tayfur yine durmadı!
Vasiyet davası görüldü Tuğçe Tayfur yine durmadı!

Cadde | 30.04.2025 - 17:50

Ferdi Tayfur'un vasiyetnamesinin açılması davasının ikinci duruşması Muğla'nın Marmaris ilçesinde gerçekleştirildi. Dava sonrası Ferdi Tayfur'un kızı Tuğçe Tayfur'dan imalı paylaşım geldi.

Yazarlar