The Othersİdam verince üzülürüm

İdam verince üzülürüm

14.08.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

İdam verince üzülürüm

İdam verince üzülürüm


İmralı yargıcı Turgut Okyay Milliyet’e konuştu


Haslet Soyöz


Kuzey Irak uyruklu PKK'lı 'Pedram' Kod adlı Muhammed Ali Rızai'nin Abdulah Öcalan davasının mahkeme başkanı Turgut Okyay'a suikast planıyla yakalanması gözleri yeniden bu yargıca çevirdi.
Kendisiyle tatil yaptığı yerde görüştüğüm Okyay Bey'le Apo davasından doğa yürüyüşlerine, şiirlerinden gündemdeki tahkim tartışmalarına kadar her şeyi konuştuk:
Soru: Sizin 15 km'lik Tut yolunu yürüdüğünüzü yazıp çizince insanlar şaşırdı. Yürümeyi çok seviyorsunuz galiba?
Okyay: Alışkınız galiba. Öğrenciliğimizden beri devamlı yürüyoruz.
Soru: Apo davasından sonra böyle rahat yürüyebiliyor musunuz?
Okyay - Ben pek rahatsız olmuyorum. Ankara'da da çoğu zaman işime yürüyerek giderim. Bazen arkadaşlarımla da yürürüm.
Soru: Ne kadar mesafe?
Okyay: Altı yedi kilometre. Ama her zaman değil bazen yürüyorum. 58 yaşındayım. Her sene Tut'a gittiğimde dağa çıkıyorum ama aslında ben değil, güvenlik önlemi alanlar rahatsız oluyor diye çıkmadım. Yoksa yine çıkacaktım. Onlar çıkamazdı. Ben çok severim doğayı, keşke emekli olsam da Anadolu'yu gezsem diyorum.
Soru: İmralı'da dut ağacına çıkmanız var.
Okyay: Ağaçlara çocukluğumdan beri iyi çıkarım. Çıkamadığım ağaç yoktur. Her ağaca çıkarım. Ağaca çıktığımı görmüş köylünün biri yaşlı bir adam. 'Yahu Turgut Bey nerede kaldın bizim dutları kaç gündür silkeyen yok' dedi. Sen hazırla ben silkeleyeyim dedim. Bu yeni gittiğimde.
Soru: Bu davaya bakacağınızı ne zaman öğrendiniz?
Okyay: Bu dava Med TV'deki konuşma nedeniyle bazı sanıklarla ilgili olarak açıldığı zaman sanık Abdullah Öcalan hakkında da açılmıştı. Bir buçuk sene önce yani yakalanmadan önce. O davaya biz bakıyorduk zaten.
Soru: Sıradan bir dava mıydı?
Okyay: Yok tabii ki, bütün dünya kamuoyunun gözü üzerinde olunca biraz etkisi oluyor elbette. Davayla birlikte herkes bizi tanıdı.
Soru: Bırakın Türkiye'yi dünyanın hayranlığını kazandınız.
Okyay: Büyük özen göstermedik diyemem. Heyet olarak arkadaşlarımızla birlikte çok titiz davrandık. Biz her davada aslında öyleyiz. Ama bu dava daha da başkaydı.
Soru: İmralı'ya gittiğinizde ne hissettiniz?
Okyay: Daha önce de hanımla beraber gitmiştik. 1982 ya da 1983. Dinlenme kampımız vardı. Abdullah öcalan'ın yakalanması nedeniyle kamp da iptal edildi. Soru: Daha önce teftiş yaptınız mı?
Okyay: Hayır güvenlik nedeniyle davanın İmralı'da görülmesine zaten biz karar vermiştik. Güvenlik nedeniyle başka yerde yapılması imkansızdı.
Soru: Apo'yu mahkemede mi gördünüz, yoksa daha önce mi?
Okyay: Savcılar gördü. Çünkü onlar ifade alıp dava açıyor.
Soru: Siz mahkeme başkanıydınız, ilk gördüğünüzde ve gözgöze geldiğinizde ne hissettini?.
Okyay: Hiçbir şey. Her dava gibi benim için fark etmiyordu. Tabii bütün dünya basını, medya olunca insanda biraz heyecan yaratıyor. Türkiye'nin en büyük basın mensupları oradaydı. Kendimden emindim. Şunda çok tereddüt ediyordum; acaba bir taşkınlık olur muydu. Bunun korkusu vardı. Çok şükür bir şey olmadı. İyi idare ettik geneliyle.
Soru: Şehit aileleri vardı, oğlunu kaybedenler aşırı tepki gösterseydi ne yapacaktınız?
Okyay: Yasada hükümler var. Duruşmanın düzenini bozanlarla ilgili 2885 sayılı yasada ayrıca Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda hükümler var, onları uygulardık. Önce ikaz ederdik. İkaza rağmen yine devam ediyorlarsa yasayı uygular oranın huzurunu sağlardık. İki aşırı ucu orada çok şükür dengeli tutabildik. O nedenle zaten bütün dünya kamuoyu da takdir etti.
Soru: Hiç duygusal an yaşadınız mı?
Okyay: Müdahillerin konuşmaları insanı duygulandırıyor tabi. İnsanız herşeyden önce. İnsanın duygulanmasından doğal bir şey olamaz. Örneğin Yıldız hemşirenin konuşmasından etkilenmeyecek insanı düşünemiyorum.
Soru: En çok etkilendiğiniz hangisiydi?
Okyay: Tek çocuğunu şehit veren bir babanın sözleri beni çok etkiledi. Oğlunun yarım kalan askerliğini kendisinin tamamlamak istediğini söyledi. Çok duygulandım.
Soru: Birçok kez idam cezası verdiğinizi söylediniz, ama kalem kırmamışsınız.
Okyay: Kalem kırmak diye bir gelenek var. Ama yasada böyle bir madde yok. İdam kararı vermek iyi bir şey değil. Kırmanın anlamı bir daha ne böyle bir suç işlensin ne de ben böyle bir ceza vereyim anlamına geliyor. Kalem de gerçekten benim değildi. Bir arkadaşımındı, elin kalemini niye kırayım.
Soru: Kaç tane idam cezası verdiniz? O an ne hissediyorsunuz?
Okyay: İnsan üzülüyor. Yaşam kutsal bir şey. İdam cezası vermek insanı üzüyor. Haftalarca etkisinde kalıyorum. Ben şahsen öyle görüyorum. Etkileniyorum, üzülüyorum. 10 - 12 idam kararı verdim. Bir tanesi infaz edildi. Hakikaten insan etkisinde kalıyor.
Soru: Vicdanen rahatsızlık mı oluyor?
Okyay: Vicdanen rahatsız olacak kararı vermeyiz zaten. Öyle bir şey olsa 59. uygularız, müebbete çeviririz.
Soru: Kararı açıklamadan önce 45 dakika ne konuştunuz?
Okyay: Karar aşamasındaydık, arkadaşlarla görüştük. Herkesin fikrine hürmet edeceksiniz.
Soru: Tartışma mı oldu?
Okyay: Mahkeme toplu mahkeme. Tartışma filan yok canım. Karar anında görüş toplandı. Böyle önemli davalarda her zaman olur. Ne karar vereceğimizi görüştük, ayrıca da görüştükten sonra da kararı yazdık ya o da zaman aldı.
Soru: Açıklanırken tepki beklediniz mi?
Okyay: Hayır yok.
Soru: İstiklal Marşı söylenince biraz bozuldunuz
Okyay: Ben onları önceden uyardım. Aman taşkınlığa sebebiyet vermeyin dedim. Bütün dünya kamuoyu bu davayı izliyor. Herkes tavır ve hareketlerine özen göstersin istedim. Ama insanlar bir sürü acı çekmiş, onları frenlemekte kolay değil. İstiklal Marşı okudular. Yanlış bir şey aslında. Biliyorsunuz İstiklal Marşı bir işe başlanmadan önce okunur. Duruşmalarda olmaz. Ama insanları önleyemedik, kolay da değildi. Önlemeye kalksak yanlış şeyler de olabilirdi. Onun için kendi olağan haline bıraktık. Dava bitmişti çünkü.
Soru: Dava boyunca baskı hissettiniz mi?
Okyay: Hayır, yok, kimden.. Hiçbir davada ben kimseden baskı görmedim. Bakın Türkiye'de yargılama faaliyetiyle ilgili mahkemelere hiçbir baskı yok. Kimseden yok. Kesinlilke kim söylüyorsa yanlış söylüyor.
Soru: Söylemek istediğim başka, örneğin biri telefon açar
Okyay: Yok hayır, biz alışkınız 36 senedir yargılama yapıyorum. Öyle bir baskı yok. Yargılama faaliyetiyle ilgili hiç kimsenin mahkemelere baskısı olmadığı gibi bu davada da bize herhangibir baskı söz konusu değil. Kamuoyu baskısı olsa da umursamayız. Önemsemeyiz.
Soru: Apo'ya sağlanan koşulları gördünüz mü?
Okyay: Ben Abdullah Öcalan'ı ziyaret etmiş değilim. Ama oradaki yöneticilerden duyduk. Gayet güzel şeyler yapıyorlarmış. Üç gazete veriliyordu.
Soru: Kendisi mi seçiyordu?
Okyay: Hayır idare veriyordu. Kitap da vermişler.
Soru: Ne kitabı istemişti?
Okyay: Bilemiyorum. Bir de radyo vermişlerdi. Daha önce bir gazete veriliyormuş, avukatları başvurdu, bizim görevimiz olmadığı halde gelen gazetelerden verin dedik. Ondan sonra üç dört gazete verilmeye başlandı.
Soru: Savunma avukatlarının tutumu normal miydi? Bir ara terkettiler.
Okyay: İki tanesi. Baştan nedir, nedenini bilemem. Ama diğerleri devam etti. normal.
Soru: Ankara'da işe başlayacaksınız, çok önemli davalar var mı?
Okyay: Bazı önemli davalar var. Onları gidip göreceğiz olgunlaştıracağız, bitireceğiz. Mesala HADEP dosyası var.
Soru: Başka?
Okyay: Milli Görüşçülerin davası var.
Soru: Sürekli şiir yazıyor musunuz?
Okyay: Sürekli değil, duygulandığım an yazıyorum, onları da kitap haline getirdim. İçinde bazı güzel şiirler var. Ama iddiam yok.
Soru: Mahkemelerdeki konular mı etkiliyor?
Okyay: Hayır hiç ilgisi yok. Duygulandığımda yazarım, aşk konusunda yazarım, toplum sorunlarıyla ilgili yazarım. Şiir duygulanmaların terennümüdür. İnsan şiir yazmak için oturursa yazamaz. Yazdığım da aklımda kalmaz.
Soru: Türk insanını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Okyay: İnsanımız çok fedakar. Ülkesini seven aynı zamanda da kanaatkkar bir insan. Gerçekten bu insanlardan çok mükemmel yararlanılabilir. Bizim insanlarımız başka insanlara benzemez. Yardımlaşma duygusu yüksek, mükemmel bir insanımız var. Bu tarihten gelen bir olay, yılların verdiği birikim sonucu iyi bir kültür oluşmuş. İnsan sevgisi çok. Bakın Tut'ta gördünüz. Doğru dürüst insan ağırlayacak yer olmadığı halde festival için gelen konukları herkes evinde barındırdı. Bu Anadolu'nun bütün kasabalarında var. Gerçekten yüce bir insanımız var.
Soru: Duruşma bittikten sonra ne yapıyordunuz?
Okyay: Ertesi günün hazırlığını yapıyorduk. Verilen savunmaları okuyorduk. Müdahillerin iddialarını okuyorduk. Ayrıca zaman kalırsa biraz da kendimize ayırıyorduk.
Soru: Ne yapıyordunuz, ağaçlara mı çıkıyordunuz?
Okyay: Gördünüz. Ben fazla uyumam. Spor yapmayı en çok da doğa sporlarını severim. Ona da fırsat olmuyor. Hanıma diyorum emekli olayım. Dağ bayır kır gezelim, Anadolu'yu gezelim Avrupa'ya gidelim. Dinlemiyor beni. Hanımlar karar veriyor emekliliğe. Hanım emekli olma diyor biz de olamıyoruz.
Soru: İnsanlarla ilişkinizde değişiklik oldu mu?
Okyay: Bu dava nedeniyle herkes bizi tanıdı. Çocuklar çok ilgi gösteriyor. 'Bak işte Apo'yu yargılayan yargıç gidiyor' diye bağırıyorlar. Koşup sarılıyorlar.
Soru: İnsanların ilgisi olumlu yönde galiba
Okyay: Elimi öpenler, imza isteyenler çok.
Soru: Siz şöyle bir yargıç portresi çizdiniz asan, kesen değil de tam tersi
Okyay: Bizim heyetteki arkadaşlarımız da çok değerli insanlar. İki hakim, iki savcımız vardı. Onlar da süper insanlar. Çok değerli insanlar.
Soru: Davaya nasıl hazırlandınız?
Okyay: 40 gün hazırlık yaptım. Her bakımdan konsantre oldum. Araştırma yaptım. Neler sormam gerektiğini tespit ettim. Bir sürü kitap karıştırdım.
Soru: Şehit ailelerinin tepkilerini bekliyor muydunuz?
Okyay: En çok ondan korkuyordum.
Soru: Duygusal anlamda zor durumda kalacağınız tepkiler de olabilirdi.
Okyay: Olabilirdi tabii. Biz onları frenlemeye çalıştık. Devamlı ikna ikna, telkin...
Soru: Buna rağmen evlatlarını yitirenleri nasıl buldunuz?
Okyay: Tabii olgun insanlar, çok büyük olgunluk gösterdiler. Hepsine müteşekkiriz, bu davada çok büyük sabır gösterdiler. Kolay değil, allah kimseye evlat acısı vermesin.
Soru: Sanığa hiç sen diye hitap etmediniz. Bütün davalarda böyle mi yaparsınız?
Okyay: Ben genelde sen demem. İnsana insan olarak değer vereceksin. Ne olursa olsun ağır suçlu da olsa.
Soru: Sizi hiç kızdıran çıkmadı mı?
Okyay: Çıkmaz olur mu. Bir sürü davada örneğin bir buçuk yıl süren bir dava vardı ki hemen her celsede beni ölümle tehdit ettiler, güldüm geçtim.
Soru: Bu davada tehdit geldi mi?
Okyay: Hayır. Biz görevimizi yapıyoruz. Biz tarafsız, objektif davrandık. Benim yerimde kendisi olsa ne verecekti. O da aynı kararı verecekti. Kaldı ki biz herkese insanca davranıyoruz.
Soru: Her sene Tut'a gidiyor musunuz?
Okyay: Her sene giderim. Gitmezsem izin yapmış saymam kendimi. Orada dinleniyorum. Bu sene yalnız festival nedeniyle kendimize gelemedik. Arkadaşlarla ne Hoşgin oynadık, ne de eğlenebildik. Kendimi gitmiş saymıyorum.
Soru: Gelelim Türkiye'nin güncel sorunlarına. Tahkim yasası çıkmalı mı?
Okyay: Derhal çıkmalı.
Soru: Kamuoyu ikiye bölündü. Kimileri çıksın diyor, Yargıtay denetimi isteyenler de var
Okyay: Bazı konularda yargıda tıkanıyoruz. Örneğin Özelleştirme gibi. Çeşitli nedenlerle Danıştay iptal ediyor. Bu nedenle bir çok reform yapılamıyor. Dünya küçülüyor. Hatta insan haklarıyla ilgili mahkemeler bile tek mahkeme haline gelecek. Bütün insanlığa bu mahkeme bakacak. Bu yüzden küçülen dünyada ufkumuz büyük olmalı...

Biraz heyecanlandım

Bütün dünya basını, medya olunca insanda biraz heyecan yaratıyor. Türkiye'nin en büyük basın mensupları oradaydı. Kendimden emindim. Şunda çok tereddüt ediyordum; acaba bir taşkınlık olur muydu. Bunun korkusu vardı. Çok şükür bir şey olmadı. İyi idare ettik geneliyle.

Kalem benim değildi

Kalem kırmak gelenek. Ama yasada böyle bir madde yok. Kırmanın anlamı bir daha ne böyle bir suç işlensin ne de ben böyle bir ceza vereyim. Kalem de gerçekten benim değildi. Bir arkadaşımındı, elin kalemini niye kırayım. Benim yerimde kendisi olsa o da (Öcalan) aynı kararı verecekti.

İyi bakılıyor

Öcalan'ı ziyaret etmedim ama duyduğuma göre güzel şeyler yapılıyor. Kitap, bir de radyo vermişlerdi. Daha önce bir gazete veriliyormuş, avukatları başvurdu, bizim görevimiz olmadığı halde gelen gazetelerden verin dedik. Ondan sonra üç - dört gazete verilmeye başlandı.

Şehit aileleri

Olgun insanlar, çok büyük olgunluk gösterdiler. Hepsine müteşekkiriz, bu davada çok büyük sabır gösterdiler. Kolay değil, allah kimseye evlat acısı vermesin. İnsanımız çok fedakar. Ülkesini seven aynı zamanda da kanaatkkar bir insan. Gerçekten yüce bir insanımız var.

Tahkim şart

Tahkim hemen çıkmalı. Bazı konularda yargıda tıkanıyoruz. Örneğin Özelleştirme gibi. Çeşitli nedenlerle Danıştay iptal ediyor. Bu nedenle bir çok reform yapılamıyor. Dünya küçülüyor. Hatta insan haklarıyla ilgili mahkemeler bile tek mahkeme haline gelecek. Küçülen dünyada ufkumuz büyük olmalı

Hanım izin vermedi

Duygulandığımda yazarım, aşk konusunda yazarım, toplum sorunlarıyla ilgili yazarım. Şiir duygulanmaların terennümüdür. Hanıma emekli olayım diyorum. Dağ, bayır gezelim, Anadolu'ya, Avrupa'ya gidelim. Dinlemiyor beni. Hanımlar karar veriyor emekliliğe. Hanım emekli olma diyor biz de olamıyoruz.

Korkusuz ve sevgi dolu

Güneydoğu izlenimlerimi "gezi notları" olarak gazetemde yazıp çizerken memleketi Adıyaman'ın Tut ilçesi olan Apo davasının Mahkeme Başkanı Turgut Okyay'ın 15 kilometrelik yolu korumasız olarak yürüdüğünden bahsetmiştim. Turgut Bey, ilçesindeki dağlara da korumasız olarak tırmanmış ve yürümüştü.
Herkes üzerinde davayı yönetim biçimiyle çok olumlu bir izlenim bırakan Turgut Bey'le tanışmam çizdiğim bant karikatürüm nedeniyle gerçekleşti. Kendisi Ankara dışında tatildeydi. Ve benim röportaj yapma isteğimi geri çevirmedi. Kendisini ekranlardan ve basında çıkan fotograflarından daha yakışıklı buldum. Oldukça sevimli, alçak gönüllü, atletik yapılı bir insan.
Tatilini bitirip Ankara'ya otobüsle döneceğini söyleyince çok şaşırdım. Tatilde olduğu için makam aracı kullanmıyordu. Korkusuz, kendinden emin, doğa hayranı, şair ve sevgi dolu bu insanla röportaj yapmaktan çok mutlu oldum.


EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler