27.09.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:
Necipler dünya ve kainatın kendileriyle birlikte doğduğuna ve kendi ölümleriyle de batacağına inandığı için dört bin yıllık antik İstanbul şehrinin de kendileriyle birlikte var olduğuna kanaat getirmiş. İstanbul, Stanpoli ya da İslambol ya da Darüssaadet... Bir sürü ismi var tarihsel perspektif içinde. Biz mahallede bir ağacın hem de büyük bir ağacın bulunduğunu ancak kafayı o ağaca çarptıktan sonra fark ederiz.Siz bakmayın canım, şimdilerde gazetelerin üçüncü sayfalarından kan damladığına. Şimdilerde gitgide kötülüyor İstanbul ama ünlü ozan William Saroyan buraya geldiği zaman öyle değildi, Elia Kazan İstanbul için plan yaparken kafasına keser saplanmış insanların hastaneye giderken resimlerini yayımlamıyordu. İnsanlar sonradan birbirlerini öldürmeye, kafalarını kırmaya başladılar.
Leonardo Da Vinci boğazın bir yakasından diğerine uzanan demiryolu köprüsünü tasarlarken (hani o araya kubbe desenleri koyduğu tasarımı) daha trafikte yılda 8 bin kişi ölmüyordu. Sonradan oldu bunlar, canavarlar falan...
Dahi La Martin ilk düz yazıyı yazarken İstanbul'da elektrikler kesilip varoşlardaki gecekonduları sular basmıyor, çocuklar kedileri öldürmüyordu. Claude Farrer, Cağaloğlu'nda iken ve Piyer Loti Osmanlı yerel giysileri ile fotoğraf çektirirken, Topal henüz ne kumarhane işletmiş ne de infaza uğramıştı. Pers Kralı Daryus sallarla boğazı geçerken Mustafa Kalemli Meclis salonunu henüz ihaleye açmamıştı... Gustave Flaubert, İstanbul'da yaşarken Haliç henüz mezbelelik değildi, üstelik fıskiye de takılmamıştı helikopterleri düşüren. Nerval 1840'larda buraya uğramışken İstanbul'da Rumlar, Ermeniler, Yahudiler vardı ve uyum içindeydiler. Büyük Fransız ozanı Theophile Gautier İstanbul'a kendisinden önce gelenlerden de fazla süre burada kalırken Çakıcı doğmamıştı bile. Ünlü besteci Lizst İstanbul'da iken hiçbir milletvekili Meclis'in tavanına çiğköfte yapıştırmamış, Doğu'da vatandaşa pislik yedirilmemişti. Donizetti Paşa Mızıka - i Humayun'u yönetirken dolar 275 bin lira değildi ve "Yollar yürümekle aşınmaz" doğmamıştı daha.
Bir bakın dostlar, Boğaz'da Bezmenler'in evinin yanında Kandilli'de midir nedir, yok olmaya yüz tutmuş Katolik mezarlığına bakın, kimler gelmiş, İstanbul'a, kimler ölmüş İstanbul'da... Mezar taşlarına bakın, okuyun, hayret edersiniz. Koskoca bir metropoldür bu İstanbul, sapı kesilmiş pırasa değildir, sahip çıkınız bu 400 yıllık antik şehre, dünyaya sırtınızı dönerek yaşamayın. Ya umulmadık şeyler olacak, bu millet akla karayı ayıracak, idrak edecek ne olup bittiğini, nerede yaşadığını... Ya da böyle gelmiş böyle gidecek... Kimbülür?..