Emre AKÖZ
Bağımsız ve özgür müyüz yoksa büyük güçlerin piyonu mu? Ya hayatımızı değiştiren olayların ardında gizli eller varsa?.. Eski MİT'çi Mahir Kaynak "Komplo Yok" adlı kitabında paranoyak düşünceye bir abide dikiyor. Mahir Kaynak. Bu ad birçok kişinin tüylerini ürpertir. Nefret duygularının kabarmasına yol açar. Çünkü o kendini solcuymuş gibi gösteren bir MİT ajanıydı.
12 Mart askeri müdahalesinin hemen öncesinde, 9 Mart 1971'de darbe yaparak ülke yönetimini ele geçirmeyi planlayan grubun içinde yer almıştı. O zamanlar İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde asistandı.
Bu grup yargılanmaya başlayınca ifadesine başvuruldu ve gerçek böylece açığa çıktı. Kaynak'ın anlattıkları birçok kişinin hapse atılıp ceza almasına yol açtı. Ve tabii bu arada işkence görmesine de... Deşifre olan Kaynak (d.1934), MİT'te pasif göreve getirildi. 1980'de emekli oldu. 1982'de üniversiteye döndü. 1989'da profesör olduğu Gazi Üniversitesi'nde 1993'e dek çalıştı.
Yetmişli yıllardaki "istenmeyen adam" imajı yavaş yavaş gücünü yitirdi. Özellikle doksanlarda istihbaratla ilgili her şey ona sorulur oldu. TV programlarında yorumlar yaptı, Aktüel dergisinde köşe yazmaya başladı. Mahir Kaynak'ın köşe yazarlığı "siyasal" bir sürçme ile son buldu. Konuşurken herkese "sayın" diye hitap eden Kaynak, aynı sıfatı Abdullah Öcalan için de kullanınca bir kez daha şimşekleri üzerine çekti. Şemdin Sakık'ın "basına sızdırılan" ve çoğu gerçek olmadığı anlaşılan ifadelerinin medyayı karıştırdığı günlerde yazı yazmaması istendi. Artık ekranlara da pek sık çıkmıyordu.
Kaynak'ın Eylül 1994 ile Nisan 1998 arasında çıkan yazılarından bir seçme geçenlerde Timaş Yayınları'ndan piyasaya çıktı. 190 sayfalık kitapta yer alan denemelerin ardındaki temel fikri şöyle özetleyebiliriz: Dünyayı ABD, Avrupa Birliği ve Rusya yönetir... Siyasi ve ekonomik kararlarımız, biz istemesek de, öyle bir niyetimiz olmasa da, dönüp dolaşıp bu büyük güçlerden birinin hanesine yazılır... İttifaklarca paylaşılmış dünyada bir ülkenin raydan çıkması (ya da çıkmaması) için gizli operasyonlar düzenlenir... Olayların anlamı görünenin ve söylenenin ötesindedir... "Komplo Yok" adlı kitapta, çarpıcı benzetmelerle süslenmiş ilginç sorular, saptamalar ve zihin kışkırtıcı bir düşünce biçimi sergileniyor. İşte bunlardan birkaçı:
Telefonun dinlenmesi: Ben böyle bir durumdan şikayetçi değilim. Hatta herhangi bir kisve ile gelip kışkırtıcı sorular soran ve bunları banda alarak eski bir istihbaratçıyı tuzağa düşürdüğüne inananları da keyifle karşılıyorum. Çünkü böyle bir durum, yönetenle aramızda sağlıklı ve doğrudan bir iletişim sağlıyor. (...) Dinleyenleri ikna etmek halkı ikna etmekten çok daha önemlidir. (...) Ben olsam memurlarımı telefon dinlemenin tembelliğine terk etmezdim. (s.74) Darbe: Bunu en son seçenek olarak saklamaları, riskli bulduklarından değil, gerekli görmediklerindendir. Hükümetin yanılgısı bu noktadır. Ordunun darbe yapmayacağı kulaklarına fısıldanmakta ve somut göstergeler bunu doğrulamaktadır. Yanlışlık, ordunun darbenin sonuçlarından ürktüğü biçimindeki değerlendirmededir. Gerçekte cerrah, ameliyat yapmak yerine, ilaçla tedavinin yeterli olacağı kanısındadır. (s.115) Yunanistan: Türkiye'nin çökertilmesi için bölgede onun yerine konulabilecek bir gücün olması gerekir. Böyle bir güç şu anda yoktur. Yunanistan, Türkiye'nin yerini alamaz. Çünkü ondan beklenen hiçbir rolü oynayamaz. O, aslan terbiyecisinin elindeki kırbaç gibidir. Kırbaçla aslan birbirinin rakibi değildir. (s.141) Kırat: Halk 1946'da demokrat kelimesini anlamadı bile. Onun yerine "Demirkırat" gibi canlı bir varlığı ifade eden kelimeyi koydu ve bu kelimenin içini kendisi doldurdu. (...) Bu dönüştürme, dilinin dönmemesinden kaynaklanmıyordu. Otomobili, treni ve daha binlercesini söyleyenler, iyi veya kötü demokratı da söyleyebilirlerdi. Oysa halk kendini ifade eden düzene yeni bir isim vermeyi tercih etti... Gerçekte at simgesi halkın ona atfettiği değerlerin hiçbirini çağrıştırmıyordu. Daha sonra moda olan, ortalıkta kır bir atın dolaştırılması, halkı hiç etkilemedi ve komik bir ortaoyunundan öte anlam taşımadı. Halk at aramıyordu ki! Onun temsil ettiği değerleri vermediğin zaman, kır bir atın uyuz bir eşek kadar bile değeri yoktu. (s.147) Gerçek: İnsanlar bir olay hakkında ne kadar çok şey bilirlerse o kadar doğru karar vereceklerini düşünürler. Bu içi tuzaklarla dolu, yanıltıcı bir yargıdır. Bir olayı bütün çıplaklığı ile görmek onu doğru algıladığımız ölçüde anlamlıdır. Bir futbol maçını başından sonuna kadar seyretmem sadece bir bölümünü gören futbol adamının ulaşacağı sonuçların bir tanesini bile düşünmeme imkan vermez. (s.165) Binici: İstihbarat örgütleri bir at gibidir. İyi bakılmalı ve sürekli ilgilenilmelidir. Her at gibi acemi binicilerin altında huysuzlanır ve binicisini yere atar. Yokluğunuzda başkasının ilgilenmesine imkan verirseniz, sizi taşırken onun ıslığına göre davranabilir. Kötü biniciler sümsük atları tercih eder. Rahvan giderler, üstündekileri sarsmazlar ve de hiçbir yarışı kazanamazlar. (s.166) Yönetmek: Yıllardır doğruları anlamak için verdiğim uğraşın anlamsızlığı, yazdıklarımın ve söylediklerimin beyhudeliği yüzüme bir tokat gibi çarpıyor. Bildiğim ama içime sindiremediğim bir gerçeğin önünde eğiliyorum: Halkı yönetmek için onlara masal anlatmak gerekir. Anlatacağınız masal bütün masallar gibi gerçek dışı olabilir. Onların aklına değil içgüdülerine hitap edin. Korkutmak kamçınız olsun, çıkar vaatleri havucunuz. (s.173) Özlü sözler Çatışma yanlıştır. Rekabet ediniz. (s.20) Olayı bilmek ama yanlış karar vermek başka şeydir, oyun havası çalarken vals yapmak başka bir şeydir. (s.24) Artık ABD ve Avrupa olmak üzere iki Batı vardır. (s.34) Akıllı olan gitmek zorunda kalacağı istikamete yönelmek için bedel ödemez. (s. 141 - 142) |