The Others Ramazan, oruç ve Peygamberimiz

Ramazan, oruç ve Peygamberimiz

27.11.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ramazan, oruç ve Peygamberimiz

Ramazan, oruç ve Peygamberimiz


       Cenab - ı Hak tarafından orucun farz kılınmasından, bunun zamanının da Ramazan ayı olarak belirtilmesinden bu yana, Ramazan’la ilgili çok şey söylenmiş, yazılmış; bu sayede dini rivayetleriyle, adetleriyle, uygulama tarzıyla, edebiyatıyla büyük bir Ramazan kültürü oluşmuştur. Bu kültürde, İslam ülkelerinin işgal ettiği coğrafyaya göre yerel farklılıklar görülse de, benzerlikler çoğunluktadır. Bu kültürün ekseni de, orucun, İslam’ın şartlarından birisi ve Ramazan’ın da en önemli ay oluşudur.
       Biz de, yıllardır hazırladığımız Ramazan sayfalarında, Ramazan’la ilgili olarak bilinen şeylerden sentezler sunmaya çalıştık. Bunların içinde elbette Allah Resulü’nün buyrukları, yazılanların omurgası niteliğindeydi. Bu Ramazan’da ise, onun bu ayla ilgili söylediklerinin daha geniş bir özetini sunacağız.
       Ramazan’ı Peygamber Efendimiz’in yaşadığından, uyguladığından, öğrettiğinden bağımsız düşünmek mümkün değildir. Çünkü İslami olan her şeyde insan olarak ilk referans odur.
       Ramazan ayının çağrıştırdığı uygulamalardan biri, “mukabeleödir. Camilerde ve cami dışındaki birçok mekanda, Kuran - ı Kerim, doğru ve güzel okuyan biri tarafından sesli olarak okunur, isteyenler de ellerindeki Kuran’dan onu takip ederler. Takip edenler, Kuran’ı sesli ve düzgün okuyan sayesinde yanlışlarını düzeltme şansı elde ederler. İşte, gelenekte buna “mukabele" denir. Geleneğin başlangıcı şudur: Kuran’ın inmeye başlamasından sonraki her Ramazan ayında Hz. Muhammed (s.a.v.), o ana kadar inmiş olan Kuran bölümlerini vahiy meleği Cebrail (a.s.)’a okur, Cebrail (a.s.) da ona okur, böylece Kuran’ı karşılıklı kontrol ederlerdi. Peygamberimizin Kuran’ı Cebrail (a.s.)’a okumasına “arza" (arz etme, sunma) denmiştir. Peygamberimizin vefatından önceki son Ramazan’da bu arza işi iki defa tekrarlanmış, buna “arzatü’l - ahire" (son sunuş) adı verilmiştir.
       Bu Kuran’ın Allah’tan geldiği gibi korunduğunun güvencesi niteliğinde bir işlemdi.
       Bunun gibi, Ramazan’la ilgili her şey sonunda Allah Resulü’nde odaklanıyor.
       Şimdi onun, Ramazan’ın ve orucun önemi ve erdemleri konusunda verdiği, kapsamlı görüşlerini içeren bir hutbeyi sunuyoruz. Bu hutbe, Ramazan’dan bir önceki ay olan Şaban’ın son günü irad edilmiştir.
       “Ey Müslümanlar!
       Büyük ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. Bu, içinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nin bulunduğu bir aydır.
       Bu ay, Allah Teala’nın, gündüzlerinde orucu farz; gecelerinde teravih namazını nafile olarak meşru kıldığı (mübarek) bir aydır. Bu ayda kim bir hayır işlerse başka zamanlarda bir farzı yerine getiren kimse gibi sevap kazanır. Bir farzı eda eden de, başka aylarda yetmiş farzı yerine getiren gibi sevap kazanır.
       Bu ay, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir.
       Bu ay, ihsan, yardım ve eşitlik ayıdır.
       Bu ay, müminin rızkının arttığı bir aydır.
       Kim bir oruçluyu iftar ettirirse bu, onun günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur. İftar ettirdiği Müslümanın aldığı sevaptan bir şey eksilmeksizin onun kazandığı kadar da ayrıca sevap kazanır."
       - Bizim hepimiz bir oruçluyu iftar ettirecek imkana sahip değiliz... dediler.
       Bunun üzerine Resul - i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem:
       “Allah Teala bu sevabı bir oruçluyu bir hurma veya bir yudum su ya da bir içim süt ile iftar ettirene de verir" buyurduktan sonra hutbesine şöyle devam etti:
       Bu ay, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bir aydır. Kim (bu ayda) emri altındakilerin yükünü hafifletirse Allah onu bağışlar ve cehennemden azad eder.
       Bu ayda dört şeyi yapınız. Bunların ikisi ile Rabbınızı hoşnut edersiniz; ikisinden de uzak kalamazsınız. Rabbınızı hoşnut edecek iki işiniz; “la ilahe illah" diyerek Allah’ın birliğine şahadet etmeniz ve bağışlanma dilenmenizdir. Uzak kalamayacağınız öteki iki şeye gelince, onlarda Allah’tan cenneti isteyip cehennemden kurtulmayı dilemenizdir.
       Kim bir oruçluyu doyuracak olursa, Allah onu benim havuzumdan sulayacak o da cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir." (1)
       (1) Prof. Dr. İsmail L. Çakan, Hadislerle Gerçekler: 3, s. 104 - 105. Erkam Yayınları, İst. 1996.

       DİNİ BİLGİLER
       Orucu bozmayan şeyler
      

  • Oruçlu olduğunu unutarak yemek, içmek.
          
  • Kendi isteği dışında hastalık ve benzeri sebeplerle ağız dolusu kusmak.
          
  • Kendisine gusül gereken kimsenin sabaha kadar bekleyerek sabah yıkanması.
          
  • Güzel kokular koklamak, orucu bozmaz.

           Orucu bozan şeyler
          
  • Normal yoldan alınan anormal şeyler (fındığı, cevizi kabuğu ile yutmak; para, boncuk, misket, madeni bir cisim boğazına kaçmak gibi).
          
  • Anormal yoldan alınan normal gıdalar (adaleden veya damardan kan veya vitamin iğnesi olmak gibi).
          
  • Elma, armut, ayva gibi meyveleri hamken yemek.
          
  • Zeytin çekirdeği vb. yutmak.
          
  • Hastalanıp ilaç almak veya iğne olmak.
          
  • Aptest alırken veya yıkanırken boğazına su kaçırmak.
          
  • Kendi isteğiyle ağız dolusu kusmak.
          
  • Birisi tarafından zorlanarak oruç bozmak.
          
  • Güneş battı zannıyla iftar ettikten sonra henüz güneşin batmadığını anlamak.
          
  • Unutarak yedikten sonra orucum bozuldu diye yemeye devam etmek gibi durumlar orucu bozar ve kaza gerektirir.
           Oruçlu olduğunu bile bile orucu bozacak herhangi bir davranışta bulunmak (yemek, içmek, cinsel yakınlıkta bulunmak gibi) yalnız orucu bozmakla kalmaz, keffaret denen 60 gün ceza orucu tutmayı da gerektirir.
           Keffaret orucu art arda tutulur. Birkaç gün tuttuktan sonra ara verilse tamamına yeniden başlayıp tutmak gerekir.