The Others Sanatta yargıçlık olmaz

Sanatta yargıçlık olmaz

15.03.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sanatta yargıçlık olmaz

Sanatta yargıçlık olmaz


Orhan Pamuk, her kitabı tartışılan bir yazar. Bu kez de öyle oldu. Son romanı "Benim Adım Kırmızı" (İletişim Yayınları) ardından bir tartışma daha patlak verdi. Önce kitaplarının satış rakamları tartışıldı; ardından Pamuk'un Türkçesi. Son olarak da, yazarın "Atatürk aleyhtarı" ifadelere yer verdiğine ilişkin iddialar ileri sürüldü. Romanın kendisini - kurgusunu, üslubunu, yapısını - değil, yazarını hedefleyen bu tartışma, "Edebiyat - sanat eleştirisi nedir?" sorusunu yeniden gündeme getirdi. Konuyu şair, yazar ve eleştirmen Enis Batur'la konuştuk.

Yavuz BAYDAR


* Orhan Pamuk ile ilgili son tartışma keskin, hırçın, çeşitli ögelerin yumak olduğu bir tartışma. Sizce bu tartışma "hakiki" mi, yapay mı?
Burada yılların getirdiği bir birikim var. Özal döneminin ürünü. Türkiye'de değer yargıları sarsıntı geçirince yazar - çizerler de hata yapmaya, ürünleri bir mal niteliğiyle öne sürmeye başladılar. Bu bakımdan Orhan Pamuk kendisini bu sürecin kurbanı olarak hazırlayanlardan biri. Bir başarı hedefi vardı. Buna büyük çapta ulaştı.
* Neydi bu başarının formülü?
İlk başlarda bu bir muammaydı. "Benim Adım Kırmızı"dan itibaren formüle edilmiş hale geldi. Kullandığı ögeler, örneğin Osmanlı'yı 700. yıldönümünde seçmiş olması, polisiye bir kurguyla "Gülün Adı" gibi bir kitaba gönderme yapılması kitabı ilginç kıldı. Romanın arka kapağında yazarın kendi ağzından bir çeşit reklam metni var: "Beni al" diyen, ustaca yazılmış bir metin bu. Bunu yazarın kendisinin kaleme almış olması da ilginç. Dolayısıyla kitaba hangi unsurlar, hangi dozlarda katılırsa yankı getirir, iyi hesaplanmış. Şimdi hedef böyle konursa, edebiyatın iç değerleri ile çelişme ortaya çıkıyor. O zaman eleştiri olması da kaçınılmaz.
* Peki ama, eleştirenler neyi eleştiriyor?
Eleştirenlerin bir kısmı belki ürünün kendisiyle ilgili. Ama bu son kitapla birlikte ürünün kendisinden söz etmeme hali başladı. Artık bir sosyal fenomen eleştiriliyor. Nasıl oluyor da bir kitap böyle pazarlanır, arkasına bu kadar büyük bir promosyon döşenir ve içinde bizzat yazar da yer alır?.. Bu da eleştirilebilir. Ama bunu analitik bir tarzda, hırçınlaşmadan yapmak mümkünken, dolaylı yollardan hareket ediliyor.
* Bu davranışın sebebi ne sizce?
Biraz basite indirgiyorum belki, ama biraz "hizayı aştı" diye düşünülüyor. Bir hiza vardı, bunu aşarak farklı bir statüye geçti; dolayısıyla "bunu yargılamak gerekir" görüşü egemenleşti. Pamuk yargılanıyor, aslında. Değerlendirmek, eleştirmek, çözümlemeye çalışmak, tamam... Muhtelif değer yargılarına göre bakmak tamam... Ama ortada bir "suçlu" mu var ki, bir yargıçlık ihtiyacı doğuyor?
Öte yandan, Pamuk'u savunanların da bir yargılama esnasındaki avukatı temsil ediyor gibiler.
* Bu tartışmada satış rakamları, "Atatürk düşmanlığı" ve "anlatım bozukluğu" iddiaları sanki bir "bulamaç" oldu...
Öyle. Bir de şu eklendi: Anlamak / anlamamak probleminin yeniden doğmasına tanık olduk. Eski bir problem bu; her kuşakta hortlar. Bazı yeni yazarlar yeni yollar ararlar, yeni anlatım biçimleri denerler; kendini yormak istemeyen bir okur türü de infiale kapılıp karşı tavır alır: "Ben bunu anlamıyorum"... İyi de, bu söz konusu metnin başkaları tarafından anlaşılmaması anlamına gelmeyebilir!
Anlamak, hele sanat söz konusu ise, çaba gerektirir. Kaldı ki, Orhan Pamuk çok da yenilikçi bir yazar değil. Neredeyse klasik bir tarzda yazıyor. Onun anlatılarının bile böyle direnç görmesi, son on yılda özellikle iyice kolaycılığa sürüklenmiş bir okur tipolojisini önümüze getiriyor. Herşeyi hazırlop sunacak, yalın, düzayak bir anlatım isteniyor. Bu bir beyaz dizi değildir ki! Kendine özgü geçmişi ve bugünü vardır romanın. Bunları bilmeden, romanın büyük serüvenini az çok tanımadan, dünya edebiyatını bir ölçüde olsun izlemeden karşı çıkmanın bir anlamı yok. Tek anlaşılmayan Orhan Pamuk mu acaba? Milan Kundera'yı, İtalo Calvino'yu anlıyorlar mı? Sanmıyorum.
* Başta Tahsin Yücel olmak üzere bazı eleştirmenler, Pamuk'un anlaşılmazlığını "dilinin kılçıklı olması", "hatalı Türkçe kullanması" ile açıklıyorlar. Katılıyor musunuz bu görüşlere?
Ben bir okur ve edebiyatçı olarak Pamuk'ta ciddi bazı dil sorunları olduğunu kabul ediyorum. Kanımca "Kara Kitap" ile birlikte artmaya başlayan bir sorun bu. Yeni anlatım yolları denemek istedi, ama bunlara uygun bir Türkçe'nin kullanımını yer yer kotaramadı. Yer yer diye birşey olur mu edebiyatta diye sorabilirsiniz. Olmaması gerekir. Gönül ister ki yazar dili ustalıkla yoğursun ki mantık, sözdizimi açısından, dilin yerleşik veya aykırı kullanımı açısından tutarsız olmayan şeyler ortaya koyabilsin.
Pamuk bu anlamda zaafları olan bir yazar. Ama, iddialı olmayacaksa, şu örneği de vermeliyim: Andre Gide, Proust'u Fransız gramerini iyi bilmediği için çok gramer hatası yapan bir yazar olarak tanımlar. Ama şunu da ekler Gide: "Bu ancak büyük bir yazarda karşılaştığımız zaman affedebileceğimiz bir kusurdur" der. Pamuk büyük bir yazar mı değil mi, böyle bir yargı getirmeyi istemem. Ama ben Pamuk'un iyi bir yazar olmak için önemli hasletlere sahip olduğu inancındayım.
Öyle bölümler yazmıştır ki Pamuk, sözgelimi "Kara Kitap"taki Boğaz'ın kuruması sahneleri, "Yeni Hayat"taki otobüs sahnesi...bunlar dünya edebiyatında kolay rastlanmayan ustalıkta parçalardır. Bu durumda yargıçlık noktasına dönüyorum ben: İnfaz kararı çıkarmayalım. Yazardan alabileceğimiz şeyler varsa onu okumaya devam edelim. Eğer yoksa, onu okumayı bırakalım. Başkalarının ille de okumamamasını sağlamaya çalışmanın anlamını göremiyorum.
* Pamuk'un kurguda zayıfladığı, tematik bir bütünlük sağlayamadığı, dağınıklığı gibi noktalar da eleştiri konusu...
Ben bunları hiç paylaşmıyorum. Dildeki açmazları yabana atılamayacak bir yazar, evet. Ama imgelemi, yapısal iskeletini oluşturması, kurgulaması bakımından iyi bir yazar. "Benim Adım Kırmızı" ile tedirgin edici şöyle bir şeyden belki söz edilebilir: Kitapta öyle temaları yanyana getirip öyle bir karkas oluşturmuş ki, bunun yalnız Türkiye'de değil, dünyada da cazibe yaratacağı inancından hareket etmiş. Bu bana otantik değil, ticari bir tavır gibi geliyor. Bunu riskli görüyorum. Ama Pamuk bir bakıma popülerliği seçmiş, onu savunan bir yazardır. O zaman popülerliğin gereklerine de ayak uyduracak demektir. Bu zamanla edebiyat dünyasından ayrı bir konuma geçmesine yol açacaktı ve açtı.
* "Okunamaz" denen bir yazarın popülerliğini nasıl açıklamak gerekir?
Türkiye'de yüzbinin üzerinde satan, 20 dile çevrilip orada da yüzbinin üzerinde satan bir yazardan söz ediliyor. Anlaşılmaz bir yazar bu kadar yankı toplayamaz. Anlatılarında anlaşılmayacak hiçbir şey yok bence.
* Yücel, Pamuk'u "tutucu" olmakla eleştiriyor...
Ben Pamuk'un gerek romanlarında, gerek roman dışı söz aldığı durumlarda, Yücel'den çok farklı bir dünya görüşü geliştirdiği kanaatinde değilim. Belki biraz daha liberal bir bakış açısına sahiptir; Yücel ise biraz daha Kemalist bir bakış açısını tercih ediyor. Bana Tahsin Bey edebi açılardan tutuculuğunu vurguluyor gibi geliyor. Tutucu demeyelim de, çok "avantgarde" olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
* Peki, romanlarında varolduğu iddia edilen "Atatürk düşmanlığı damarı?
Ben Pamuk'un bir okuru olarak, onda Atatürk karşıtlığı gibi bir sonuca varmamıştım. Bu yazılar çıkana kadar da aklımın ucundan geçmemişti.
İkincisi Pamuk veya herhangi bir yazar Atatürk hayranı olmak zorunda değil. Bir romancıyı önemli yazar kılan şey, onun dünya görüşü de değildir. Bir de şu var: Acaba Pamuk Atatürk'ten mi ironiyle söz ediyor, Atatürkçülerden mi?

Yazarların sessizliği hoş değil

* Orhan Pamuk'a yönelik eleştirileri günümüzün genel Türkiye ortamında nereye oturtuyorsunuz?
Bu, 28 Şubat kararlarını kültür dünyası üzerine de uygulamaya çalışmak gibi bir eğilimin işareti. Kültür böyle birşeyle bağdaştırılamaz. Bu bağlantı somutlaşıyor gibi geliyor bana. Türkiye'de düşünce, ifade ve inanç özgürlüğü çerçevesinde mücadele etmesi gereken insanlar, kültür dünyasının insanlarıdır. Yapacakları ilk iş, bu tür yaptırımları diskalifiye etmektir. Bırakın bunlara aracılık yapmayı, onları temsil etme durumuna düşmeyi; ne adına, neyi korumaya çalışıyorlar, bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Edebiyat, insanı yapıtını eleştirel tavır üzerine inşa eder. Ayrıca ben eleştirel ve muhalif tavrın Pamuk'un yapıtlarında çok önemli bir yer tuttuğunu sanmıyorum.
* 1990'larda önemli bir "kültürel kabalaşma" var galiba...
1980'lerde başlayıp 1990'larda ivme kazanan ve günümüzde kabaran birşey bu. "Mermer Türkiye", "Ya sev ya terket" benzeri sözlerle bu sertlikler, aslında yumuşama aracı olan edebiyat - sanat gibi etkinliklere de müdahale etmeye başladı. Dikkat ediyorum, sanat ve edebiyatçılar hırçınlaşmaya başladılar.
Bir pazar paylaşımı mücadelesi yapılıyor. Bunların pazarının olması doğaldır, ama ondan önce edebiyatın ve sanatın kendisinin kendi değerleriyle varolma mücadelesi gelir. Bütün bu tartışmada benim tek derdim, edebiyatı korumaya çalışmak. Türkiye'de yazarların Pamuk aleyhindeki bu kampanyayı sessizlikle karşılamalarını da hiç hoş bulmuyorum.