The Others Suç ve linç

Suç ve linç

29.11.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Suç ve linç

Suç ve linç
29 Kasım 1998
Ç. Begüm SOYDEMİR

Suç ve linç
Son günlerde özellikle Apo'nun İtalya'da tutuklanması ve Türkiye'ye iadesinin reddedilmesi bağlamında yüzünü gösteren "linç" isteği tırmanışa geçti. Bu yeni bir eğilim değil elbette. Daha önceki yıllarda da toplumun önem verdiği değerleri rencide eden suçları işleyenler mağdur kesimlerce "kendi yöntemlerince" cezalandırılmak istenmişti.
1994'te Erzincan'daki PKK baskını sonrasında, 1995'te uzun süre kamuoyunun gündeminden düşmeyen Afyon Emirdağ'da yaşanan bir başka tecavüz olayında, bu yıl nisan ayında Antalya'da yaşanan bir PKK duruşmasında, yazar Metin Kaçan ve spiker Alp Buğdaycı'nın adının karıştığı skandalda, en son geçen ay Ümraniye'de patlak veren tinerci çocuklarla ilgili davada hep bu isteğin izlerini gördük. Ahmet Altan, Milliyet gazetesinde yayınlanan 10 Şubat 1995 tarihli "Linç" başlıklı yazısında şu yazar ve spikerin adının karıştığı skandala dikkatleri çekiyor ve gazetecilerin de katkıda bulunduğu yeni bir linç türünden, "manevi linç"ten söz ediyordu:
"(...) Bazen nereden kaynaklandığı tam da belli olmayan öfkemizle birilerini paramparça edip kanlı etlerini sütunların arasına dağıtıyoruz. Klişelerimizle kamuoyunu da arkamıza alıp bazı insanları linç ettiğimiz, ruhlarını kıyma makinelerinden geçirip arkamızda birer insan enkazı bıraktığmız da oluyor. (...) Bu hayvanca saldırıyı yapanların bir yazarla bir televizyon spikeri olduğu gazeteler tarafından açıklandı ve bu iki kişi tam manasıyla manevi bir linçten geçirildi.
(...) Bu iki adam suçlu mu suçsuz mu bilmiyorum, daha önce medya tarafından parçalanan eski banka müdürlerinin, batmış işadamlarının, politikacıların da suçlu ya da suçsuz olduklarına dair bir bilgim yok ama bu insanları hiç savunmalarını almadan, kendini mahkemelerin yerine koyarak mahkum etmek, bu insanlara hakaretler savurmak da başka bir suç değil mi?"
Bu olayın üzerinden 4 yıla yakın zaman geçti. Bu süre içinde de maddi manevi pek çok linç yaşandı. Son olarak 21 Kasım 1998 Cumartesi günü Sabah gazetesinde yayınlanan "Mavi Gözlü Sevgili" başlıklı yazısında Zeynep Göğüş şöyle diyordu:
"(...) Öfkeyle kalkan zararla oturur. Apo'nun iadesini istemekte ne denli haklı olursak olalım, toplumu saran hıncın giderek bir linç histerisine dönüşme ihtimali karşısında frene basmalıyız. Asalım keselimci tavır bu millete tarihinin hangi döneminde ne kazandırdı ki şimdi yararı dokunsun?" 1995 yılının haziran ayında Tempo dergisinde kendisini sorulan bir soruya cevap veren Psikiyatrist Özcan Köknel bu konuda şöyle diyor:
"Türkiye'de şiddet eylemlerinin ortaya çıkışı yeni değil. Sosyal bilimlere göre dikkat edilmesi gereken iki nokta var: Birincisi toplum içinde davranış hızlanır, ikincisi ise toplum içinde olan insan kızgınlığı riske girer. Yani insanlar biraradalarsa daha çabuk tepki gösterirler ve bu tepki daha şiddetli olur."
Konunun adalet sistemiyle bağıntısını sorduğumuz Avukat Tamer Heper ise şunları söyledi: "Evet, adaletin geç işlemesi faktörlerden biri. Bu tür olayları örneğin İsviçre'de göremezsiniz. Ama tek neden bu değil elbette. Sosyal eğitim ve kültür farklılıkları da bir neden. İnsanlık dışı hareketler oldukça sanırım böyle şeyliri hep göreceğiz. Cezanın iki işlevi vardır. Bir, mağdurun intikam hissini tatmin eder; iki, tedip işine yarar. Yani diğer insanlara emsal teşkil eder. Linç, cezalandırma tarihinde ilkel toplumlarda görülür. Kısasa kısas da diyebiliriz buna. Kabileler arası bu durum sonra gelişerek hepimizin bildiği kan davasına dönüşmüştür. Sonra devlet eliyle cezalandırma başlamıştır. Şimdi vatandaş bakıyor, cezalandırma çok geç, bir de yeterli değil. Sonra CMUK'la birlikte tutuklamalar sınırlandı. Şimdi tahliyeler beraat gibi anlaşılıyor. Bütün bu üzücü olayların sona ermesi için Türkiye'de adalet mekanizmasının hızla işlemesi, bunun olabilmesi için de çok uzun bir süre lazım." Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Psikiyatrist Arif Verimli ise konunun kişilik gelişimiyle yakından ilgili olduğunu belirterek şöyle dedi:
"Bir insanda karakter sağlamlığının en büyük ölçütlerinden biri önüne çıkan engeller karşısındaki tepkisinin boyutuyla ölçülür. Dolayısıyla öfkeyle şiddete yönelenler olgunlaşmamışlardır. Bir insan engeli aşmak için ne kadar akılcı yöntemler bulursa o kadar olgunlaşmış sayılır. Şimdi bunu topluma transfer edelim. Bir toplum milli ideallerine ne kadar akılcı yaklaşırsa o kadar olgundur. Biz toplumca duygusal anlamda olgunlaşamamışız. Şehit anneler örneğin, acılı bir grup. Onlar öç duygularında haklılar ama doğru değiller. Her doğru her zaman geçerli değildir. Toplum bu son Apo olayıyla bütünleşti. Bütünleşmesi doğru, öfkeye kapılması haklı ama yol yanlış. Hükümet var, devlet var, değil mi ya? Biraz beklemek lazım. Tabii ben bilimsel bilgilerimi söylüyorum. Haklı ama yanlış bir tepki bu. Bütün bunların bir daha olmamasını istiyorsak, toplumca ciddi bir eğitime geçilmelidir."