The OthersToprak yerine fabrika...

Toprak yerine fabrika...

16.09.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Toprak yerine fabrika...

Toprak yerine fabrika...

Dizi:Güneydoğu'da Sonbahar-2

Bismilli toprak ağası Mehmet Arslan'ın 45 çocuğu, 6 bin dönüm arazisi var. Toprak reformuyla ilgili yanıtı ilginç: "Ne reformu, toprağı çocuklarıma dağıttım mı bundan iyi reform mu olur. Ama ille de reform olacaksa 200 - 300 dönüm toprağımı karşılıksız olarak devlete hibe etmeye hazırım."
Arslan'ın önerisi de ilginç: "Bence devlet bu kadar masraf yapıp toprak satın alıp dağıtacağına bu parayla bölgede birçok fabrika yapmalıdır. Çünkü köylü toprağı işleterek kendisini kurtaramaz. Ama bölgenin en büyük sorunu işsizlik. Bu sürdükçe arzu edilen huzur da gelmez, bölge istikrara da kavuşmaz."
VİRANŞEHİRLİ toprak ağası Bahri Ekinci ile birlikte daha sonra toprağın işlendiği, sulamanın yapıldığı, ırgatların çalıştığı pamuk tarlasına gidiyoruz. Burada da tıpkı Abbas Ergiç gibi Bahri Ağa'ya yüzdelikçi olarak çalışan Halil Toraman ile tanışıyoruz. Halil Toraman da tıpkı Abbas gibi karısı, çocukları, gelinleri ile birlikte yani "ailece" çalışıyor. Sulama konusunda yaptıkları işin ustası olduklarından Suruç'tan gelmişler.
- Neden Suruç diye soruyoruz. Yanıtı yine Ağa'dan geliyor.
- Çünkü bir zamanlar Suruç sulu tarımın yapıldığı bir yerdi. Şimdi ise su kalmadı. Bu nedenle burada sulu tarımı bilen ama olanağı kalmayan köylüler dışarıya gitmeye başladılar.

Bahri Ağa'nın köyünde "ilginç" bir gelişme oldu. Biz tarlada fotoğraflar çekip sohbet ederken birden "işte geldi" dediler. "Kim geldi" demeye varmadan, "Reformla toprak alıp işletemeyen ve sonradan çoban olan köylü" dediler.
Köylünün ismi Ahmet Açan. O da ancak Kürtçe sorduğumuzda konuşabiliyor. 1952 yılındaki uygulamada 200 dönüm (1 dönüm bin metrekare) toprak almışlar. Bu toprağı ancak 15 sene işletebilmişler. Sonra da satmışlar. Şimdi de koyun çobanlığı yapıyor. "Kendinize ait bu toprağı neden işletemediniz" diye soruyoruz Ahmet Açan'a. Verdiği yanıt bugün karşı karşıya olunan duruma da açıklık getiriyor:
- "Çünkü toprağımız var ama traktörümüz, biçerimiz yoktu. Yarı yarıya icara veriyorduk. Bu da birşey kazanmamamıza neden oldu. Baktık ki olacak gibi değil, en sonunda da sattık.
- Şimdi durumun nasıl?
- Ez ne deyndarım, ne maldarım. (Ne borçluyum, ne mal sahibiyim)
- Yine toprağın olsun istemez misin?
- Vallahi isterim. Çünkü çobanlık çok zor. Artık bıktım. Toprağım olsa yine yarı yarıya vermeye bile razıyım.
Uzun saplı küreğiyle pamuk tarlalarını sulayan, kanalların yönünü değiştiren, kanallar arasında bir anlamda "koordinasyonu" sağlayan Mahmut Toraman'a da bir selam verip hal hatır sorduktan sonra ikinci durağımız olan Diyarbakır'ın Bismil ilçesine doğru yola koyuluyoruz.

Bismil'de bu kez Güneydoğu'nun "klasik" bir Ağa'sına konuk oluyoruz.
Mehmet Arslan, Bismil'e bağlı Haydarlı Köyü'nde oturuyor. Aynı zamanda Refah Partisi'nin İlçe Başkanı. 54 yaşında olan Mehmet Ağa'nın toplam 4 karısı var. Birisi de hakkın rahmetine kavuşmuş. "Sonuncu" karısını bu ölümden sonra aldığı için "kontenjanı doldurdum" diyerek espiri yapmayı da ihmal etmiyor. Çocuklarının sayısını ise ancak "tahmini" olarak bilebiliyor:
- "Geçenlerde saydım, toplam 45 çocuğum ve 25 torunum var."
Köyünde toplam 6 bin dönüm toprağı (susuz olarak) işleten Mehmet Ağa'ya toprak reformunu soracak oluyoruz. Yine espiriyi patlatıyor.
- Ne reformu Ağam. Aha söylüyorum size. 45 çocuğum var. Ben bu toprağımı çocuklarıma dağıtsam, al sana doğal reform.
- Mehmet Bey genel olarak toprak reformu için ne düşünüyorsunuz?
- Ben gerçekçi bulmuyorum. Çünkü bu uygulama daha önce de pilot bölgeler şeklinde yapıldı. En son 60'lı yıllarda bir uygulaması oldu. Gerçekten yapamadılar ve toprağı alan köylüler 4 - 5 yıl sonra ellerindeki toprağı yine büyük toprak sahiplerine satmak durumunda kaldılar. Neden mi? Çünkü işletemediler. Zaten işletmeleri mümkün değil. Masrafını karşılayamazlar. Makinaları, parasal güçleri yoktur. Traktörleri, gübreleri biçerdöğerleri yoktur. Ama yine de eğer hükümet samimiyse ve gerçekten fakir yurttaşlarımıza faydası olacaksa 200 - 300 dönüm toprağımı hem de karşılıksız olarak devlete hibe etmeye hazırım.
- Sizin bir çözüm öneriniz yok mu?
- Olmaz olur mu... Bence devlet bu kadar masraf yapıp toprak satın alıp dağıtacağına bu parayla bölgede sanayii yatırımına yönelmeli, birçok fabrika yapmalıdır. Çünkü köylü toprağı işleterek kendisini kurtaramaz. Ama bölgenin en büyük sorunu işsizlik. İşsizlik devam ettiği sürece bölgenin arzu ettiği huzur da gelmez, bölge istikrara da kavuşmaz.
- "Ama devletin toprak dağılımını düzenlemesi gerekmez mi?" diye soruyoruz bu kez. Mehmet Ağa "samimi" yanıt veriyor.
- Bakın ben size açık söyleyeyim. Benim görüşüme göre hiçbir ağa toprağını dağıtmak istemiyor. Çünkü onlar toprağı ancak dağılmadığı zaman kazanabilirler. Toprağın dağınık olduğu durumlarda, birçok çiftçinin borçlu olduğunu, üretim yapamaz olduğunu görüyoruz. Tabi gerçekte bir toprak reformu yapılabilse insani açıdan iyidir. Ama daha önce de dediğim gibi, sadece toprak dağıtmakla ve köylünün o toprağı işlemesiyle kurtulabilmesi mümkün değildir.
- Sizin yanınızda kaç kişi çalışıyor?
- Benim yanımda hiçkimse çalışmıyor. Diyorum ya, çocuklarımla birlikte ancak yapabildiğim kadar yapıyorum. Sulu toprağımız yok. Bu nedenle adam da çalıştırmıyoruz, daha çok makinalarla işi götürmeye çabalıyoruz.

Mehmet Ağa'nın köyünde sohbet ederken bir başka Ağa misafirliğe geliyor. Gelenin adı Kenan Özekinci. Ona da kaç dönüm toprağı olduğunu soruyoruz. "Beş bin dönüm" yanıtını verince bizim Mehmet Ağa kulağıma fısıldıyor: "İnanma Ecevit toprağın almasın diye 2 binini eksik gösteriyor."
İki evli ve 17 çocuklu olduğunu öğrendiğimiz Kenan Ağa'nın düşüncesi ise diğer Ağa'larınkinden biraz "farklı".
Kenan Ağa söze "Keşke toprağımızı satabilsek" diye söze giriyor ve hemen ekliyor: "Hiç olmazsa o zaman şehire gidebiliriz."
Kenan Ağa'ya toprak reformunun olabilmesi şartını sorduğumuzda ise aldığımız yanıt şu oluyor:

- Esasında toprağımızı devlete vermek istemeyiz normalde. Ama sonuçta bir ikna etme konusu olacak. Bir anlaşıp anlaşamama durumu olacak. Eğer biz hükümetle toprağımızı satmanın şartlarında anlaşırsak o zaman neden vermeyelim. Devletten alacağımız para ile şehire gider, orada yatırım yaparız. Benim düşünceme göre yapılması gereken şey derhal fabrika kurulması. Fabrikadan başka kurtuluşu yok bu bölgenin. Kim başka çözüm yolları arıyorsa benim düşünceme göre yanlış yoldadır.

Bismil'de toprak reformunu konuştuğumuz bir diğer isim ise Abdülhadi Akaydın oldu. Akaydın da Mehmet Ağa gibi "siyasi" Onun partisi ise Anavatan. Abdülhadi Bey de geçmişteki uygulamalardan dolayı biraz "umutsuz" ama "Olabilirse çok iyi olur" demeden de edemiyor. Akaydın'a göre toprağı alan ama işletemeyen köylü aradan birkaç yıl geçtikten sonra aldığı toprağı bu kez hem de "tapusuyla" (onun deyimiyle sağlam olarak) yeniden bir toprak ağasına vermek durumunda kalıyor. Akaydın'a da bir çözüm önerisi olup olmadığını soruyoruz. Oldukça kararlı ve net bir cavap alıyoruz:
- Sağlıklı bir çözümün olabilmesi için bence rahmetli Özal zamanında uygulanan teşvik sistemine yeniden geçilmeli. Ama teşvikler de gerçek banka teminatlarıyla ve yapabilecek olan kişilere verilmeli. Sadece teşvik almak için bölgeye gelen ve teşviği aldıktan sonra işi yarım bırakıp gidenlerle bölgenin kalkınması sözkonusu değildir.

YARIN: GÜNEYDOĞU'DA 8 YILLIK EĞİTİM