The Others Türkiye benzersiz bir konumda

Türkiye benzersiz bir konumda

28.09.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Türkiye benzersiz bir konumda

Türkiye benzersiz bir konumda


İki ülke iki farklı dini benimsemiş olan toplumların uyum içinde yaşayabileceklerini ispatladı


       İsrail ve Türkiye hızla gelişmekte olan ilişkilerine, felsefi ve pragmatik bir boyut katacak benzer hedeflerle karşı karşıyadır. Her iki ülke ve halk, çeşitli engeller ve sorunları beraberce aşabilme yeteneğini göstererek ilişkilerini güçlendirdi. İki ülke ilişkileri şu anda balayı dönemini aşmış ve olgunluk döneminden geçmekte. Doğal olarak bu dönem, çeşitli sorunları içermekte, ancak ilişkinin temelleri bu sorunların üstesinden gelebilme imkanını sağlamakta.

       Benzer şekilde kurulduk
       Her iki ülke ve toplum yirminci yüzyılda, geçmişin kalıntıları üzerinden yükselerek oldukça benzer bir şekilde kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntıları üzerinde, yabancı güçler tarafından işgal edilmiş topraklarında verilen savaşla kuruldu.
       İsrail ise iki bin yıllık bir sürgünden ve 6 milyon Yahudinin öldürüldüğü Soykırım’dan sonra bir vatan arayışı sonunda kurulmuştur. Her iki ülke, bu trajik olayların bir daha tekrar etmemesini temin amacıyla yeni bir devlet ve toplum oluşturmayı hedeflediler.
       İki ülke de varlıklarını ve kurulmalarını engellemek isteyen güçlere karşı savaşarak bağımsızlıklarını kazandı; Türkiye işgal kuvvetlerine karşı, İsrail ise Filistinlilere ve tüm Arap dünyasına karşı bu savaşı sürdürdü. Ve geleceklerini teminat altına almak için, parlak ve zengin kültürel miraslarını modern, Batılı ilke ve değerlerle bütünleştirerek yeni bir devlet kurmaya karar verdiler.

       Laiklikle dinin sentezi
       Her iki toplum Batı’yla Doğu’nun, laiklikle dinin bir sentezini oluşturmaya çalıştılar ve dini inançlara laik ve modern bir demokratik sistemde gerçek yerini verebilmek için yollar aradılar. Hem Doğu ve Batı’nın hem de komşularının kültürel zenginliklerini ve değerlerini sanat, müzik ve folklor alanlarında bütünleştirmeyi başardılar.
       Dillerini ve hatta kıyafetlerini değiştirdiler veya modernize ettiler. Yeni bir anayasa benimsediler veya temel kanunları oluşturdular. Yeni bir milli marş yazıldı, ulusal semboller ortaya çıktı.
       Kuruluşlarından bu yana devam etmekte olan bu çabalar her iki ülkede de sosyal ve sivil reformların gerçekleştirilmesi amacını taşıyordu. İsrail şu anda bu amaca yönelik yeni bir çalışma başlatmış bulunuyor.
       Her iki ülke de başlangıçtan bu yana bölgedeki yegane demokratik toplumlar olmanın sancısını çektiler; bu onları birbirlerine daha da yakınlaştırdı. Komşuları arasında yalnızlık duygusuna katlanmak zorunda kaldılar; oysa dostluk arıyorlardı. Sürekli dış baskılar ve zor şartlar altında, en iyi ifadesini Mustafa Kemal Atatürk’ün ünlü “Yurtta sulh, cihanda sulh" sözlerinde bulan, barış ve hoşgörü kavramlarını geliştirdiler.
       Demokratik bir çerçevede iki farklı dini benimsemiş olan toplumların yanyana, uyum içinde yaşayabileceklerini ispatlayarak komşularına örnek oluşturdular.
       Bu son derece sağlam ve somut felsefi, ideolojik ve entellektüel temeller iki ülke ve halk arasındaki ortak bağları güçlendirerek, bölgelerinde istikrar yaratma amacını taşıyan strateji, savunma, ekonomi, bilim ve kültür alanlarındaki işbirliğini beraberinde getirdi.
       Ve bu temeller Türkiye’nin süregelmekte olan Barış Süreci’ni kolaylaştırıcı bir rol üstlenmesini sağladı. Bugün Türkiye, hem İsrail’in hem Filistinlilerin hem de Arap ülkelerinin güvenini kazanmış olup, bölgedeki etkisi açısından benzersiz bir konumdadır.

       Güçlü bağlar var
       Sonuç olarak, Türkiye ile İsrail arasındaki güçlü bağlar ve ortak amaçlar doğrultusunda birlikte hareket edebilmeleri, komşularıyla ve tüm bölge ülkeleriyle olan ilişkilerini de sağlamlaştırmıştır.
       İmzalanacak barış anlaşması ve bunun getireceği istikrar, toplumlar arasındaki bağları daha da güçlendirerek, her iki ülkenin yalnızlıklarından kurtulup dost ve anlayışlı bir ortama kavuşmalarını sağlayacaktır.